Çatışma, pandemi, iklim krizinin var olan yoksulluk ve eşitsizliği giderek derinleştirdiği, yaratılan güvensizlik ortamının insanları giderek birbirinden uzaklaştırdığı bu dönemde, dayanışma, işbirliği ve barışa her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Enerji alanında rekabet sahası haline gelen, büyük güçlerin savaş çığırtkanlığı yaptığı, Doğu Akdeniz’in merkezinde uzun yıllardır çözümsüzlük koşullarında yaşamak zorunda bırakılan Kıbrıs halklarının barış için kaybedecek onlarca yılı daha yoktur.
Kıbrıs’ta kapsamlı çözüm, uluslararası hukuk ve diplomasiye bağlı kalarak, BM Güvenlik Konseyi parametreleri çerçevesinde iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitlik temeline dayanan federasyon ile mümkündür. Uzlaşı kültürünü destekleyen, toplumsal barış için işbirliği ortamını güçlendirecek Güven Yaratıcı önlemlerin kapsamının genişletilerek uygulanması federasyonun temelini oluşturan ilk adım olacaktır. GYÖ kapsamında, BMGK 550 ve 789 kararları ile uyumlu Maraş’ın yasal sakinlerinin yerleşimine açılması ve bunun karşılığında BM ve AB kontrolünde Mağusa Limanın uluslararası seyahat ve ticaret kapasitesine kavuşturulması taraflara elbette ekonomik faydalar sağlayacaktır. Türk lirasının değer kaybı yanında, ihracat kapasitesi oldukça kısıtlı Kıbrıs Türk Ekonomisi, bu önlemlerin uygulanması durumunda özellikle turizm sektöründe uluslararası alanda rekabet eder konuma gelecektir. Her iki toplumun neticelerinden eşit faydalanacağı bu önerileri destekliyor fakat bu önlemlerin tek başına yeterli olmadığını, barışın ve güven ortamının bütünsel bir yaklaşım ile mümkün olduğu düşüncesinden de vazgeçmiyoruz.
Çocukları ve gençleri ataerkil çatışma kültürüyle yetiştiren, milli hafızayı diğer toplumun saldırganlıkları üzerinden kurgulayan eğitim sisteminin değiştirilerek; Ortak yaşama vurgu yapan, güvenliği karşılıklı güven ve işbirliği ile sınırlayan bir eğitim sistemine geçilmesi, kadınların barışı kurma gücünü tanıyan BMGK 1325 sayılı kararın hedeflerini yerine getirmek için, tarafları en kısa sürede toplumsal eylem planlarını hazırlaması ve mutlaka GYÖ kapsamına alınmalıdır. Avrupa Komisyonu’nun, Kıbrıslı Türklerin güneyde çalışma hayatına dahil edilmeleri talebini iki tarafın birbirine yakınlaşması ve işbirliğinin geliştirilmesi açısından oldukça önemli buluyoruz. Ancak günlük geçişlerde yaşanan mevcut sıkıntıların çözülmemesi durumunda bunun pratikte çok mümkün olmayacağını da gözlemliyoruz. Eşit, özgür ve birlikte yaşamayı sağlayacak ilişkilerin geliştirilmesi adına kararlar üreten, başta güneyde çalışan veya eğitim alan bireyler olmak üzere, günlük geçişleri kolaylaştıran öneriler geliştirecek ortak inisiyatif eksikliğini bir kez daha vurguluyoruz. Ersin Tatar’ın BMGK kararları ve parametreleri dışına çıkan, Kıbrıs Türk toplumunu uluslararası hukukun dışında bırakan “iki egemen eşit devlet” modeli ve GYÖ’lerin uygulanmaması konusunda ortaya koyduğu ayrılıkçı tavır ile Nikos Anastasiadis’in, BMGK kararlarında belirtilen, federasyonun temelini oluşturan “siyasi eşitlik” konusunda dönem dönem yarattığı gerginlik ve ayrıştırıcı üslup, Tatar-Anastasiadis çözümsüzlük ittifakının kötü bir sonucudur. Bu yanlış politikalarla Kıbrıs Sorunu, sadece Kıbrıs halklarının değil, Doğu Akdeniz’in ve Avrupa’nın geleceğini tehdit eden bölgesel ve küresel bir sorun haline gelmiştir. Kıbrıs’ta yaşayan halklara daha iyi yaşam koşulları sağlamak için, adadaki çözümsüzlüğü destekleyenler ve savaşın dilini sıradanlaştıranlara karşı mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Biliyoruz ki, dünyada olduğu gibi Kıbrıs’ta da barış ve dayanışma, yaşamın en onurlu halidir. Barış içinde yaşama hakkı temel bir insan hakkıdır ve barışın sağlanmadığı bir ülkede, hiçbir insan hakkı ve hukuk güvence altında değildir. Cinsiyeti, milliyeti, yaşı, dini, siyasi görüşü fark etmeksizin hepimizin görevi barış mücadelesini ortaklaştırmak ve büyütmek olmalıdır. Bu vesile ile 21 Eylül BM Barış Günü’nü selamlar, tüm dünyaya barış ve özgürlük gelinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi belirtiriz.