Davutoğlu: “Türkiye’nin Sorunu Cumhurbaşkanlığı Sistemi’dir”

Davutoğlu: “Türkiye’nin Sorunu Cumhurbaşkanlığı Sistemi’dir”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kriz yaşadığını, bunun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kaynaklı olduğunu belirterek, “demokratik güçlendirilmiş parlamenter sisteme dayalı yeni anayasa yazımını” tamamladıklarını açıkladı.

Eski Başbakan ve AKP’nin kurucusu isimlerinden Davutoğlu, ayrıldığı iktidar partisine alternatif kuruculuğunu üstlendiği Gelecek Partisi’nin seçimlere katılabilmesi açısından kritik eşik niteliğindeki 1. Olağan Büyük Kongresi’ni gerçekleştirdi.

Davutoğlu, Gelecek Partisi 1. Olağan Büyük Kongresi aracılığıyla eski partisi AKP iktidarına, “eski dava arkadaşım” dediği Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sert mesajlar verdi. Türkiye’nin ekonomik kriz ve siyasi kriz olmak üzere iki temel sorun yaşadığını belirten Davutoğlu, bu krizleri besleyici rol oynayan üçüncü ve önemli krizi ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak tanımladı. Bu sistemi mutlaka değiştirmek gerektiğini söyleyen Davutoğlu, bunun için AKP–MHP yani Cumhur İttifakı’nı destekleyen seçmenlere seslenerek, bu seçmenlere Türkiye’yi içinde bulunduğu demokrasiden uzaklaşmış kriz ülkesine dönüştürmüş bu sistemi desteklemeye devam edip etmeyeceklerini sordu. Davutoğlu, “Türkiye’nin sorunu Cumhurbaşkanlığı Sistemi’dir” mesajıyla birlikte Gelecek Partisi olarak buna karşı yeni anayasa hazırlığını tamamladıklarını bildirdi.

Davutoğlu, Erdoğan’ın kapatılması kararına imza attığı İstanbul Şehir Üniversitesi’nde en son görev alan anayasa hukukçusu, akademisyen Prof. Dr. Serap Yazıcı’nın koordinasyonunda bir heyet tarafından anayasa yazımı çalışmalarını gerçekleştirdiklerini ifade etti. Davutoğlu, “Bugün partimize katılan anayasa hukuku çalışmalarının öncü ismi sayın Prof. Dr. Serap Yazıcı hanımefendinin koordinasyonunda akademisyenlerimizin, hukukçularımızın ve siyasi tecrübeye sahip arkadaşlarımızın oluşturduğu bir heyet yazım çalışmalarını nihai bir aşamaya getirdi. Demokrasimizi kalıcı şekilde kurumsallaştırarak ülkemizi gelecek asırlara taşıyacağına inandığımız tam demokratik güçlendirlmiş parlamenter sistem modelimizi 9 Kasım Pazartesi günü kamuoyumuz ile paylaşacağız” dedi.

Ahmet Davutoğlu, Cumhur İttifakı’nın parlamentodaki ortağı MHP ve Devlet Bahçeli’ye de kendisine yönelik Kürt politikasına ilişkin sert açıklamalarına karşı sert sözlerle yanıt verdi. Davutoğlu, Bahçeli’nin “Çin’den gelecek üç beş kuruş maddi kaynak nedeniyle Uygurlar konusunda milliyetçi tutum sergilemediği” görüşünü dile getirerek, MHP Lideri’nin Kürtler konusunda ise kendisini değil Abdullah Öcalan’ın mesajlarını TRT ekranlarından yayınlatanları suçlaması gerektiğini savundu. Davutoğlu, “Serok Ahmet ifadesini bir hakaret unsuru gibi kullanan bir siyasi akıl sahibi Kürt vatandaşlarımıza Cumhuriyetimizin eşitleştirici ve birleştirici özüyle ya da demokrasinin özgürleştirici niteliğiyle yaklaşabilir mi? Sayın Bahçeli, bölücülükle mücadele etmek istiyorsa Kürtçe ile ve bizimle uğraşacağına, seçim kazanmak için ‘Serok Apo’dan mektup getirenlerle, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ı devlet televizyonuna çıkaranlarla uğraşsın. Tabi onlarla uğraşmaz, uğraşamaz; aksine onları destekler! Biz ne KCK ne de Kayyum diyoruz” mesajını verdi.

Konuşmasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a tepki gösteren ancak İslam dinini dine yakışır şekilde savunmak gerektiğini vurgulayan Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu’nun, 1. Olağan Büyük Kongresi dolayısıyla Türkiye siyasetine yönelik mesajlarında öne çıkan başlıklar aşağıda gibi oldu. İşte Davutoğlu’nun parti kongresinde öne çıkan mesajları;

“Gelecek Partisi’yle korkmayın”

“326 gün önce 12 Aralık 2019’da zorlu ama kutlu bir yola çıkmıştık. 326 gün içerisinde ne badireler, ne zorluklar, ne imkansızlıklar, ne baskılar aşarak bugüne ulaştık. Bir yılımızı doldurmadan büyük kongremizi yapıyoruz. Bu sizlerin inancıyla, sizlerin alın teriyle, sizlerin geleceğimize duyduğunuz güvenle hayata geçti. Ama hepsinden önemlisi milletimizin desteğiyle bugün kongremizi yapıyoruz. İstiklal Marşımızdan feyz alarak, “Korkma” diye haykırarak yola çıktık. Biz korkmuyoruz siz de “Korkmayın” dedik. Bu liyakatsiz, ciddiyetsiz, 28 Şubat ve eski Türkiye artığı iktidardan korkmayın. Onlar sizin alın terinizi çarçur etmekten korkmadılar, Onlar hukuk devletini yok etmekten korkmadılar, onlar Türk Lirasını ayağa düşürmekten, paramızı pul etmekten korkmadılar, onlar ifade hürriyetini, insan haklarını, milletimizin farklılıklarına saldırmaktan korkmadılar, onların tüm baskılarına, tehditlerine, kolluk güçlerine, şantajlarına rağmen biz de onların oluşturduğu bu korku ikliminden korkmuyoruz.Siz de özgürlük, adalet, ahlak, şeffaflık, refah ve ekmek istemekten korkmayın. Siz de müreffeh bir Türkiye, kalkınmış bir Türkiye istemekten korkmayın. Siz de huzurlu bir Türkiye, hukuk devletinin olduğu bir Türkiye, akraba kayırmacılığın olmadığı bir Türkiye istemekten korkmayın.”

“İktidar korkuyor”

“İktidar Korkuyor, nitekim artık korku eşiği aşıldı. O eşik tam 326 gün önce sizlerin varlığı ile Gelecek Partisi’nin kurulması ile aşıldı. Artık korkan tek bir kesim var. İktidar korkuyor. Muhalif gazetecilerin karşısına çıkmaktan korkuyorlar. Gerçek soruları cevaplama cesaretleri yok. Muhalefet partilerinden korkuyorlar. Muhalefet liderleri ile konuşmaktan, karşı karşıya gelmekten korkuyorlar, çünkü verecekleri cevap yok. En kötüsü halktan yani sizden korkuyorlar. Çevrelerinde yüzlerce koruma, izole hayatlar yaşıyorlar. İnsana, gerçeğe, sokağa değmeden yaşanan bir rüya içindeler. Ve bu rüyadan uyanmak istemiyorlar. İktidarın rüyası artık vatandaşın kabusudur. Biz bu kabusa son vermek için geliyoruz. Gelecek Partisi korkmadan, çekinmeden, sakınmadan, sinmeden hakkı, adaleti ve özgürlükleri savunmak için kuruldu.”

Davutoğlu AKP-MHP seçmenine de seslendi

“İktidar partilerine destek vermekle birlikte Cumhuriyet ve demokrasiye samimi olarak bağlı olduğuna inandığım aziz vatandaşlarıma sesleniyorum. Elinizi vicdanınıza koyunuz ve cevaplayınız: Bugün kendilerini Cumhuriyet kavramının özünü teşkil eden Cumhur kavramı ile tanımlayan iktidar ittifakının dili, söylemi ve eylemi Cumhuriyetin vatandaşları eşit kılan birleştirici ruhuna uygun mu? Her gün toplumun bir kesimini dışlayan, bu toprakların saf dillerini tahkir eden, kendilerinden farklı görüş beyan eden eşit vatandaşları ihanetle yaftalayan iktidar anlayışı demokrasi ile taçlanmış bir Cumhuriyet felsefesi ile uyumlu olabilir mi? Daha düne kadar beraber olduğu dava arkadaşlarının farklı fikirlerine bile tahammül edemeyen ve her türlü hakaret ve iftira dili ile mukabelede bulunan yaklaşım sahipleri Cumhurbaşkanlığı makamının birleştirici kudretini hayata geçirebilirler mi? Cumhurbaşkanlığı gibi birleştirici olması gereken bir kavramı referandumda toplumun takriben yarısının karşı çıktığı bir hükümet sistemi ile özdeşleştirmek ve partili cumhurbaşkanlığı ile bu makamı ayrıştırıcı ve dışlayıcı bir siyasetin aracı haline dönüştürmek Cumhuriyet bilincine uygun mudur? Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile demokrasinin özünü teşkil eden kuvvetler ayrılığı ilkesini yok ederek yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı tek bir otoritenin elinde toplamak, benzerleri bugün çevremizdeki bir çok ülkede görülen demokrasisiz bir Cumhuriyet anlayışı değil midir? Demokrasisiz Cumhuriyetin en çarpıcı ve yıkıcı örnekliğini teşkil eden Maocu zihniyeti hala savunmaya devam eden 28 Şubat artığı marjinal bir parti liderinin ülkeyi biz yönetiyoruz demesi içinize siniyor mu?”

“Türkiye neden krizde?”

“İktidar sahipleri son dört yıl içinde demokrasiyi özgürlükçü bir perspektif ile kurumsallaştırmak yerine 15 Temmuz direnişini şahsi iktidarlarını pekiştirmek üzere kullanmışlardır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi esasen bu iktidar pekiştirme çabasının ürünüdür. Son iki yıllık uygulama bu model için acılı ve sancılı bir test dönemi olmuştur. Bu test dönemi göstermiştir ki bu model keyfi yönetim, ekonomik çöküntü, yasakların, yolsuzluğun ve yoksulluğun yaygınlaşmasıdır. Türkiye bugün üç büyük krizin içerisindedir. Bu krizlerin birincisi işçinin, köylünün, memurun, işverenin, kadınların, gençlerin, emeklilerin ve milyonlarca işsiz kardeşlerimizin iliklerine kadar hissettikleri ekonomik krizdir. Bu krizlerin ikincisi bütün siyasal hayatımızı, devletin karar alma kabiliyetini, kurumların işlemesini, yargının çalışmasını, yasamanın işini yapmasını felç etmiş olan siyasal krizdir. Bu iki krizin, yani ekonomik ve siyasi krizin yanında baş etmemiz gereken bir üçüncü krizimiz daha var. Bu kriz ekonomik krizden de siyasi krizden de daha büyüktür. Bugün Türkiye’nin en büyük krizi yönetme kabiliyetini, karar alma iradesini kaybetmiş ve paralel bir evrende yaşayan bu iktidardır. Ekonomik krizler de siyasal tıkanmalar da aşılabilir her zaman. Ancak bugün bırakın bu krizleri aşmayı bu krizlerin varlığını bile kabul etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Kendisini aldatan ve bu sayede milleti de aldatacağını sanan bir iktidar… Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi var olduğu sürece bu iktidarın ülkeyi yönetmesi, ekonomiyi yönetmesi, dış işlerini yönetmesi, sağlığı ve eğitimi yönetmesi mümkün değildir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi liyakatsizliği, keyfiliği ve dolayısıyla düpedüz akılsızlığı ve yozlaşmayı kurumsal hale getirmiştir. Bu sistem var oldukça krizden başka bir şey üretemez, üretmesi söz konusu olamaz. İşte bunun için öncelikle tam demokratik parlamenter sistem diyoruz. Türkiye’nin önündeki en acil sorun bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi denilen yamalı bohça yapıdır.”

Kürt sorunu

“Serok Ahmet ifadesini bir hakaret unsuru gibi kullanan bir siyasi akıl sahibi Kürt vatandaşlarımıza Cumhuriyetimizin eşitleştirici ve birleştirici özüyle ya da demokrasinin özgürleştirici niteliğiyle yaklaşabilir mi? Bir kez daha ve haykırarak demokrasi ile taçlanmış Cumhuriyet bilinci ile sesleniyorum: Yunus Emre’nin Türkçesi ile Feqiye Teyran’ın Kürtçesi aynı mana dünyasının farklı dillere dökülmüş hazineleridir. Eğer Sayın Bahçeli’nin ve bugün iktidar sahiplerinin bilmeden övünerek cihan devletleri diye andıkları Selçuklu ve Osmanlı devletlerimiz yönettikleri halkların dillerine küçümseyerek baksalardı cihan devleti niteliği kazanamazlardı. Bugün de Cumhuriyetimizin bekası ve yükselmesi vatandaşlık bağıyla kendisine bağlı bütün vatandaşların diline, lehçesine, dinine, mezhebine, örfüne adetine saygı duyması ile mümkündür. Sayın Bahçeli, bölücülükle mücadele etmek istiyorsa Kürtçe ile ve bizimle uğraşacağına, seçim kazanmak için ‘Serok Apo’dan mektup getirenlerle, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ı devlet televizyonuna çıkaranlarla uğraşsın. Tabi onlarla uğraşmaz, uğraşamaz; aksine onları destekler. Biz ne KCK ne de Kayyum diyoruz. Bizim kısa sürede aynı anda hem Doğu ve Güneydoğuda hem de İç Anadolu’da örgütlenmemizden rahatsız oluyorlar. İşte Gelecek Partisi bünyesinde bu salonda ve Türkiye’nin her yerinde Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi kardeşlerimiz omuz omuza ele ele. Onlar bu manzaralardan rahatsız.”

Ekonomi

“Kendisi borç batağına batmış olan iktidar halkı da bu batağın içine çekmektedir. Geçtiğimiz haftalarda kamuoyu ile paylaşılan Yeni Ekonomik Program’a göre: 430 milyar dolar dış borcu, 154 milyar dolar Kamu Özel İşbirliği Proje garantisi, 53 milyar dolar Merkez Bankası döviz pozisyon açığı vardır. Yanlış politikalarla döviz rezervlerini tüketen TCMB bu hafta itibarıyla TCMB altın rezervlerini de satmaya başlamıştır. Başka bir deyişle iktidar artık müflis bir tüccar gibi evdeki gümüş eşyaları da satmaya başlamıştır. Bu ekonomik çöküş dolayısıyla kimse corona salgınını bahane göstermemelidir. Bu iktidarın yol açtığı ekonomik çöküş kamu yönetimdeki liyakat ve ehliyet eksikliğinin doğal sonucudur. Bu iktidarın yol açtığı ekonomik çöküş kamu yönetimdeki liyakat ve ehliyet eksikliğinin doğal sonucudur.”