Türk Dil Kurumu’nun (TDK) iki önemli eseri gazetecilerin başucu kitabıdır. Bunlardan birisi imla kılavuzu, bir diğeri ise Türk Dil Kurumu sözlüğüdür. Dün yine başım dara düştü ve sözlüğe sarıldım. Bildiğim bir kelimenin TDK’ ya göre karşılığının ne olduğuna bakma gereği hissettim. Sözcük “Başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma, kov, gıybet, kılükal” şeklinde tanımlanıyordu. Tatmin olmadım. Daha doğrusu anlamını gayet iyi bilmeme karşın, Akdenizli ruhunda ifade edilmiyordu sözcüğün anlamı… Dedikodu’dan bahsediyorum. Hani “hiç sevmediğimiz”, “hiç yapmadığımızı iddia ettiğimiz” ama her fırsatta yüz yüze geldiğimiz dedikodu… Cumhurbaşkanlığı seçimi bugün seçim takvimi uyarınca başladı. Artık seçim gününe kadar daha yoğun şekilde adayların pankartlarını, resimlerini, reklamlarını görmeye başlayacağız. Atışmaların dozunun da artacağını hissediyorum. Ancak işin enteresan yanı dedikodu mekanizması inanılmaz şekilde çalışıyor. Dedikoduları duydukça insan farklı şaşkınlıkları yaşıyor. Hiç kuşkusuz seçime katılan tüm adayların ahlaklı, saygın kişiler olduğunu görüyoruz. Ancak bu yarış içerisinde belden aşağı vurmaları, adaydan adaya değil de fısıltı gazeteleri aracılığı ile görüyoruz. İş insanlarına vaatler mi istersiniz? Adayların çocukları üzerinden yapmaya çalışılan manipülasyonlar mı? Hatta damatların bile işe karıştırıldığı renkli dedikodular dönüyor ortalıkta. Dün bir adayın eşini dövdüğü, üstelik sırf bu yüzden adayın birisinin eşinin psikolojik tedavi gördüğü dedikodusu kulağıma geldi. Bir diğer dedikoduda adaylardan kızının, babasının haberi olmadan eşine ciddi bir rant sağlattığı, ancak seçim arifesinde bunun fırsatçılık olduğu tartışmalarının yaşandığı duyumu var. Bir diğer adayın kızları üzerinden yapılan dedikodu ve yakışıksız benzetmeler de yok değil. Başka bir adayın ise kendi dostlarını muhalif gibi gösterdiği, aslında amacın yine soğuk savaş olduğu dedikodusu ortalıkta dolaşıyor. Açıkçası dedikodu kazanı fokur fokur kaynıyor. Tüm bu dedikoduların odağında Cumhurbaşkanı adaylarının isimleri dolanıyor. Milletin ağzı torba değil ki büzesiniz. İşin iğrençleştiği, desteksiz atışların çoğaldığı, konuşmaların kontrolden çıktığı gerçeği ile yüzleşiyoruz. Seçim dönemlerinde bu gibi haberlerin çıkması doğal mıdır? “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” atasözü aslında manipülasyon yapmak isteyenlerin, birilerinin değerini düşürmek, kafaları bulandırmak isteyenlerin ekmeğine bal sürmekten başka bir şey değil. Ülkemiz Akdeniz kültürünün verdiği rahatlık ile maalesef bu gibi söylemlerin yayılmasına kolayca olanak sağlıyor. Hal böyle olunca kazan daha da kaynıyor. Günün sonunda dedikoduyu üreten bile kendi dedikodusu dönüp dolaşıp kendisini bulunca kendisi bile inanıyor. Seçim işi vicdan işidir. Vicdanımızın sesini dinlememiz ve bize en çok yakışan adayı seçmemiz gerekiyor. Kimseye çamur atmadan, çamur atılmasına fırsat vermeden adil, dürüst olan, gelecek sunan, gelecek vaat eden adaya destek olmalı. Dedikoduların ise belirli odaklardan çıktığını fark etmeli… Başarabilene tabii…