"Din eğitiminin" verilmesi yanlış mı?
Elbette ki hayır.
Demokrasi gereği, herkes inancı doğrultusunda, dini ile ilgili bilgileri doğru şekilde alma hakkına sahiptir.
Her inançtan insana dini ile ilgili doğru bilgi alabileceği ortamı yaratmak da devletin görevidir.
Her ne kadar ülke çoğunluğu Müslüman olsa da “Din İşleri” dairesinin görevi yalnızca İslam dinine hizmet etmek değil, ülkedeki tüm yaşayanların inançlarının sorunlarına çare üretmek olmalıdır.
Zaten bu ülkede hiç kimse, bir başkasının dinini öğrenme isteğine ya da inancına karışmaz.
Böyle bir karşı duruş da yoktur.
Ancak “eğitimin din temelinde verilmesi” yanlıştır ve halkın karşı durduğu nokta da budur.
Yanlış olan din eğitiminin verilmesi değil, eğitimin din temelinde verilmesidir.
Bir doktorun, bir öğretmenin ya da bir mühendisin dinini öğrenmesi yanlış değil.
Ancak bir çocuğun din siyaseti ile din temelinde doktor, hakim, v.s olması doğru değil.
O yüzden “laiklik dinin devlet işlerine karıştırılmasıdır. Laik bir devlette insanların din eğitimi alması bir özgürlüktür” söylemi ile yaratılmaya çalışılan algı tam da insanların özgürlükler üzerinden duygularının sömürülmesidir.
Zira Laiklik tam da bu ince ayrıntıdadır.
Laik bir devlet yönetiminde isteyen herkes kendi inancını öğrenme hakkına sahiptir.
Şeriatla yönetilen devletlerde ise eğitim din temelinde yapılır.
Biri inanç özgürlüğüdür, diğeri ise rejim ile özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıdır.
Dinin siyasallaştırılması ve siyasete alet edilmesidir.
Din temelinde eğitim cemaat yapılarını güçlendirmek ve devlet kadrolarında cemaat yapılanmasına olanak sağlamaktır.
Şu an KKTC'de yapılmak istenen de inanç özgürlüğü adı altında, özgürlüklerin kısıtlanma çabasıdır.
İlahiyat okullarının misyonu ilahiyatçı yetiştirmekse, bu ülkenin ne kadar ilahiyatçıya ihtiyacı var ki yenileri açılıyor?
Yok eğer tüm meslek guruplarının temeline siyasallaştırılmış dini yerleştirmekse, bu da en büyük tehlikedir.
Kaldı ki Türkiye’deki İmam Hatip Liselerinde öğrenim gören gençlerin çoğu şu an deist oldu.
Nedeni de verilen siyasallaşmış din eğitimi ile gençlerin inançlarından uzaklaşması ve baskıcı sisteme olan isyanıdır.
Bu sonucu ben söylemiyorum.
İmam Hatipleri çoğaltıp, “Dindar nesiller yetiştireceğiz” diyen AKP yöneticileri söylüyor.
30 yılı aşkın bir süredir Kıbrıs’ın kuzeyinde kalan birisi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Aslında Kıbrıslılar naiflikleri ve engin hoşgörüleriyle İslamiyet’i , tüm İslam devletlerden daha fazla ve tam yerinde yaşıyorlar.
İslamiyet’in temeli hoş görüye, dürüstlüğe ve sadeliğe dayanır.
Kıbrıslılar, haram yemiyorlar, kimseyi kırıp aşağılama huyları yok, başkalarının hayatlarını idare etmeye kalkmıyorlar, kibirlenmiyorlar, iftira atmıyorlar, canlıları öldürmeyi bırakın incitmiyorlar bile, düşündüklerini dürüstçe söylüyorlar, kinleri yok, nefret duyguları yok.
Tüm fikir ayrılıklarına rağmen en büyük tartışma “hadi gel bir gave içelim” ile bitiyor.
Dürüsttürler.
Dürüst ve naiftirler.
Zaten başlarına ne geldiyse bu dürüst ve naif yapılarından geldi ama hala daha engin hoşgörülerinden vaz geçmiyorlar.
Paylaşmayı ve yardımı seviyorlar, zaten bunca yıldır tüm imkanlarını gelen göçmenlerle paylaşıyor olmaları bunun en büyük kanıtı.
Yani demem o ki, aslında Kıbrıslılar İslamiyet’i gerçek değerinde yaşıyorlar.
Haa namaz kılıyorlar ya da kılmıyorlar, oruç tutuyorlar ya da tutmuyorlar, bundan kime ne?
Bunun hesabını sormak kimin haddine?
Eğer gerçekten inançlıysak bunun hesabını sorma yetkisinin bizde olmadığını da biliriz.
Ne namaz kılanlar, oruç tutanlar, kılmayıp, tutmayanları sırtında “cennete götürecek” ne de kılmayıp tutmayanlar diğerlerini “cehenneme taşıyacak.
Kaldı ki inanıp inanmamak, dinini seçmek hatta din olgusuna inanmamak herkesin kendi bileceği iş.
Bundan kime ne?
Ama amaç zaten Dini öğretmek ya da inanç özgürlüğü değil.
Amaç din eğitimi ile dindar nesil yetiştirmek de değil, din temelli eğitim ile biat kültüründe dinci nesil yetiştirmek.
Gençleri inançları üzerinden bölmek ve işe girmek için bu eğitime mecbur etmek.
Amaç din kisvesi altında biat kültürünü yerleştirmek ve idare edilecek insan yetiştirmek.
Amaç okullara, kurum ve kuruluşlara koordinatör atayarak, içten içe Kıbrıs’ın Kuzeyini Türkiye’den idare etmek.
Dünyanın sesini çıkaramayacağı bir ilhak modeli yaratmak.
Ne yazık ki tüm bunlar, Kıbrıslıların seçtiği (!) insanlar eliyle yapılıyor.
Protokol adı altında talimatlar imzalatılıp, koordinatör adı altında da yürütülüyor.
Neymiş efendim, her şey yasalara uygun yapılıyormuş.
İstenilen her şey yasalara uydurulabilir, hatta uymayan yasalar da yapılmak istenene uydurulabilir.
Ama önemli olan yapılan halka uyuyor mu?
Eğer yasalar halkın huzuru ve refahı için çıkartılıyorsa, halkın vicdanında yer bulmayan yasalara uygun olsa ne fark eder, uygun olmasa ne fark eder.
Kaldı ki eğer yasal boyutu konuşulacaksa, bu uygulamalarla KKTC kendi kendini ortadan kaldırıp yok sayıyor.
Peki bu Anayasaya uygun mu?