İkinci Dünya Savaşından sonra, Ortodoks ve Katolik Hristiyanlar kendi aralarında savaşmaktan vazgeçtiler. Hristiyan Devletlerle sayısız kez savaşan tek Müslüman devlet Osmanlı İmparatorluğudur. Türk Kurtuluş Savaşı da Müslüman Türklerle Hristiyanlar arasındadır! İkinci Büyük Savaştan sonra, Hristiyanlar kendi aralarındaki paylaşım kavgasının anlamsızlığını fark ettiler… … ve belirledikleri ortak hedefler doğrultusunda, dünyayı paylaşmak için anlaştılar. Stratejik hedefte Avrupa Birliği üye ülkeleri ile ABD arasında her zaman tam bir işbirliği sergilendi. Özellikle İngiltere ile ABD kol kola girdiler; Kardeş kardeş dünyanın “ ganimetini “ bölüşüyorlar! Sen de kazan, ben de kazanayım prensibi hala geçerlidir! Avrupa Birliğin bir “ Hristiyan Kulübü “dür ve Müslüman Türkiye bu kulübe asla alınmayacaktır! Bu güne kadar Türkiye, ustaca manevralarla bu hedeften uzaklaştırılmış, AB kapılarında bekletilmiş, kendinden daha az gelişmiş Hristiyan ülkelerBirliğe üye olurken, Türkiye aldatılmıştır! Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öfkesi, kızgınlığı, hırçınlığı bundandır. Orta Doğu, Orta Asya ülkelerine ve Rusya’ya karşı “ doğru “ politikalar yürütebilseydi, dünyanın bu bölgesinde emperyalizmin at oynatması mümkün olmazdı! Sovyetler Birliği ve Varşova Paktının dağılmasından sonra, soğuk savaş sona erince… …savaştan beslenen silah üreticileri, yeni “ düşman “ arayışında medeniyetler çatışması denen din eksenli “ Müslüman – Hristiyan” savaşlarını başlattılar! İslam ülkelerinin birlikteliğini bozmak ve zayıflatmak için, Lawrens of Arabia “ (*) taktikleri ile Sünni – Şii çatışmalarını tertiplediler! Taktik ve strateji dört dörtlük… İslam ülkelerindeki şu görüntüye bakar mısınız? Doğal gaz ve petrol zengini bu ülkeler, bilim ve teknolojide tam bir cehalet içindeler! Suudi Krallığı, Katar, Bahreyn, Kuveyt gibi petrol zengini ülkeler, ABD’ye tam bir bağımlılık içinde… Bu nasıl bir Arap kardeşliğidir ki; bir kısmı emperyalizmin dayağı altında inlerken, bir kısmı kazandıkları yeşil dolarları Lasvegas kumarhanelerinde hovardaca harcıyor. Bize gelince… Avrupa Birliği, Kıbrıslı Türklerinin de “Avrupalı “ bir toplum olmasını istemiyor. Eğer isteselerdi, Annan Planı referandumunda Rumlara “ kabul “ oyu verdirecek taktikler geliştirebilirlerdi. Avrupa Birliğine kabul edilseydik, Türkçe bir Avrupa dili olacak ve bundan Türkiye de olumlu etkilenecekti. Bu arada, Avrupa Birliğinin ilk Müslüman topluluğu olacaktık ki; Türkiye’nin önündeki “ din “ engeli de kalkmış olacaktı. Rumlarla ve İngilizlerle uzun yıllar iç içe yaşamış ve Avrupa Hristiyan kültürüne yabancı olmayan Kıbrıs Türklerini bile, Müslüman olduğumuz için Avrupalı kabul etmediler! Kıbrıs Türklerine verilen vatandaşlıklar, toplumsal kimliğimizi temsil etmekten uzaktır…