Diyetisyenler Birliği’nden obezite uyarısı

Diyetisyenler Birliği obezite tedavisinde amacın kilo vermek olmadığını hedefin sağlığı korumak olması gerektiğini kaydetti. Birlik yaptığı açıklamada “Kişiye özgü diyet tedavisi doktor kontrolünde DİYETİSYENİN GÖREVİDİR!” yorumunda bulundu.

Diyetisyenler Birliği obezite tedavisinde amacın kilo vermek olmadığını hedefin sağlığı korumak olması gerektiğini kaydetti. Birlik yaptığı açıklamada “Kişiye özgü diyet tedavisi doktor kontrolünde DİYETİSYENİN GÖREVİDİR!” yorumunda bulundu.

 

Günümüzde bilim ve teknolojinin hızlı gelişmesiyle ortaya çıkan yeniliklerin insanlığın hizmetine sunulması ile insanların yaşam tarzları gün geçtikçe değişmektedir. Bu değişim, insanların daha az hareket etmelerine neden olmakla birlikte beslenme alışkanlıklarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Diyetisyenler Birliği yaptığı açıklamada “Beslenme tarzındaki değişiklikler, fiziksel hareket azlığı, sigara ve alkol tüketimi gibi bir takım olumsuz şartlar bir araya geldiğinde obezite (şişmanlık) riski artmaktadır. Yapılan araştırmalar dünyada olduğu gibi ülkemizde de fazla kilolu olma ve obezite sıklığının giderek arttığını ve obezitenin özellikle çocuklarımızı ve gençlerimizi etkisi altına almaya başladığını göstermektedir” ifadelerini kullandı.

Obeziteye dikkat çeken birlik yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre önlenebilir bir hastalık olarak kabul edilen fazla kiloluluk ve obezite, her yıl bir milyondan fazla ölüme neden olduğunu kaydetti.  DSÖ tarafından Asya, Afrika ve Avrupa’nın 6 ayrı yöresinde yapılan ve 12 yıl süren MONICA çalışmasında 10 yılda obezite prevalansında %10-30 arasında bir artış saptandığı ifade edilirken 2008’de 400 milyon olan obez insan sayısı, 2015’de 700 milyon olarak hesaplandığı da kaydedildi.

Diyetisyenler birliği açıklamasında şunları da kaydetti;

“2008’de 1,4 milyar olan fazla kilolu insan sayısı ise 2015’de 2,3 milyar olarak belirlendi. Günümüzde yetişkin bireylerin yaklaşık %40’ının aşırı kilolu veya obez olduğu yapılan çalışmalarda belirlenmiştir. 2030 yılında tüm dünyada bireylerin yaklaşık %50’sinin ise  obez olması beklenmektedir.

Obezite ile mücadele, gerçekte pek çok hastalıkla mücadele anlamına gelmektedir. Obezite; kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, kas iskelet sistemi hastalıkları gibi pek çok sağlık probleminin oluşmasına zemin hazırlamakta, hayat kalitesi ve süresini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sebeple obezite ile mücadele ülkemizin geleceği için büyük önem taşımaktadır.

Obezitenin artışı ile birlikte obezite tedavisi de önem kazanmıştır. Obezite tedavisinde uygulanan yöntemler; beslenme tedavisi, fiziksel aktivitenin arttırılması, davranış değişikliği tedavisi, cerrahi tedavi ve ilaç tedavisidir. Bu gibi uygun yöntemlerin yanında ne yazık ki sağlığı tehdit edebilecek yöntemler de giderek artmaktadır. Obezite tedavisi hangi yöntemle yapılırsa yapılsın, mutlaka doktor ve diyetisyen  kontrolünde olmalıdır.

Diyetisyenlerin görev, yetki ve sorumlulukları içerisinde  ‘Hekimin yönlendirmesi ile hastalar için gerekli beslenme programlarını düzenlemek. Bireylerin hastalığına, antropometrik ölçümlerine, laboratuar bulgularına ve tedavisine uygun olarak besin öğesi gereksinimlerini belirlemek, diyet tedavilerini ve beslenme eğitim hizmetlerini planlamak, uygulamak ve izlemek ‘ tanımı yer almaktadır. Diyetisyen dışında bu tanımın ifade ettiği görevleri yerine getirmeye çalışan herkes mesleğimizin görev sınırlarını aşıp insan sağlığını tehdit etmektedir.

Şişmanlığın beslenme tedavisinde her şeyden önce beslenme programı kişiye özel olmalıdır. Beslenme programı; bireylerin alışkanlıklarını uzun dönemde değiştirecek şekilde sunulmalıdır.

 KİLO KAYBI HIZLI OLMAMALIDIR!

Bireye özgü olmayan beslenme programları, kısa sürede hızlı kilo kaybını sağlayan çok düşük enerjili diyetler, tek tip besine dayalı diyetler, karbonhidratları ve proteinleri ayırma diyetleri,  yapılan açlık diyetleri, hekim önerisi dışında kullanılan yanlış zayıflama ilaçları, özel çaylar ve öğün yerine geçen ürünler (tozlar, formülalar, içecekler) hatalı zayıflama programları olarak tanımlanmaktadır.

Çok düşük kalori ile hızlı kilo kaybını hedefleyen tüm ürünler ve mamalar her ne kadar da Sağlık Bakanlığı veya Tarım Bakanlığı onaylı olsa da hiç beslenme ve diyetetik eğitimi almamış, diyetisyen olmayan ve doktor kontrolü dışında sağlıkla alakası olmayan kişiler tarafından kullandırılması, ölçümler alınarak danışan takibi yapılması etik değildir ayrıca insan sağlığını tehdit eden bir durumdur.

Çok düşük kalorili diyetlerin kullanımının sadece bir ekip (doktor, diyetisyen, psikolog, fizyoterapist) kontrolünde ve çok uzun bir süreç olmaması koşulu ile, ekibin karar vereceği süre kadar yapılması gerekmektedir.

Çok düşük kalorili diyetlerin yan etkileri: baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, yorgunluk ,bulantı, kusma, ishal, kabızlık, safra taşı , menstruasyon (adet) düzensizliği, böbrek taşları ,saç dökülmesi ve incelmesi, uyuşukluk, bazal metabolizmada azalmadır. Hatalı zayıflama programlarının hemen hemen hepsi düşük enerji içermektedir. Bu nedenle adı ne olursa olsun bu programlarla doğal olarak hızlı bir vücut ağırlığı kaybı oluşacaktır. Hızlı kilo vermek çok cazip olarak görülür. Ancak oldukça önemli sakıncalarının olduğu bilinmelidir. Bu sakıncalar şu şekilde sıralanabilir: hızlı verilen kilolar hızlı bir şekilde fazlasıyla geri alınır, hızlı verilen kiloların çoğu kas kütlesidir, vücudumuzun mutlaka alması gereken minimum bir enerji düzeyinin altında bir kalori ile diyet tedavisi uygulanması vücut çalışmamızın aksamasına ve  metabolizmamızı olumsuz etkileyip yavaşlamasına neden olacaktır. Bu da kısır bir döngü yaratıp obezitenin giderek artmasına neden olacaktır.

Obezite ile mücadele sağlıklı bir toplum yaratmak ve sağlıklı nesiller yetiştirmek için çok önemlidir.. Multidisipliner bir tedavi gerektiren obezite tedavisinde ise hekimin ve diyetisyenin işbirliği çok önemlidir. Hareketli yaşamak, çağın getirisi sorunlarla baş etmek için farkında olmak ise bireye düşen önemli görevlerdir.”