Dost kazığı ve referandum

Oshan SABIRLI

Detay’ta ofis masamda bulduğum bir davetiye beni yine uzun uzun düşündürdü. Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımının 10. Yıldönümü dolayısı ile Avrupa Parlamentosu Kıbrıs Ofisi Başkan Vekili Bayan Alexandra Attalides ve Avrupa Temilciliği Başkanı Bay George Markopolitis beni resepsiyona davet ediyordu. Üstelik davette Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı’nın da konuşma yapacağı belirtilmişti. Arka arkaya, sınırların karşılıklı geçişlere açılması, 24 Nisan referandumu ve 1 Mayıs yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye resmen üye olmasının yıldönümünü yaşıyoruz.   Bir sorun çıkmazsa Attalides ve Markopolitis’in davetine icabet edeceğiz ama yine bir Kıbrıslı Türk olarak Anastasiades’i dinlerken içimden “bu kutlama eksik, biz bunu hak etmedik” diyeceğim.   Dün Ledra Palace sınır kapısına gittim. Tam 11 yılın ardında o havayı yeniden koklamak istedim. Geçen 11 yılda Ledra Palace sınır kapısının ruhunun yok olduğunu gördüm.   Mağusa’da 1, Beyarmudu’nda 1, Lefkoşa’da 3, Güzelyurt bölgesinde de 2 olmak üzere toplamda 6 sınır kapımız var. 2003 yılı öncesine oranla büyük gelişme kat etmiş olsak da, zaman zaman oluşan uzun kuyruklar, kapıda yaşanan prosedürsel işlemler ve çözüm adına iki tarafın sınırda kasti olarak gerginlikleri, zorlukları yaşanıyor.   Bugün 24 nisan ve başka bir heyecanı, başka bir moral bozuklunu yaşıyoruz. Kime kızmalı diye sorguluyorum. Kıbrıslı Rumlara mı? Türkiye’ye mi? Referandum gecesi Kıbrıs’ın güneyinde gazeteci dostum Nur Batur ile birlikte sokağın nabzını tutma şansım olmuştu. Bir yandan Rum Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın, diğer yanda Eleftria Meydanı’nda, Kıbrıslı Rumların coşkusunu görüyordum. Kıbrıs’ın kuzeyinden gelen kutlama haberleri, Elefteria meydanındaki kutlama sesleri ile birleşiyordu. Kıbrıslı Rumlar “hayır”ı Kıbrıslı Türkler ise “evet”i kutluyordu.   Çözümsüzlüğün iki farklı buluşmasıydı yaşanan. Ortada çözüm umutlarının başka bahara kalmasının şahitleriydik. Sonuç sürpriz değildi. Yukarıda Kıbrıslı Rumlara mı? Yoksa Türkiye’ye mi kızmalı diye sormuştum. Referandumda evet denilmesini AKP yönetimi ve TC Dış İşleri Başbakanı Abdullah Gül çok istemişti. 200 bin kişilik bu toplum bir kez daha Anavatan tarafından kandırılmıştı. Hala Abdullah Gül’ün yalanları kulaklarımda…. “Siz evet deyin, çözüm olmazsa ben şahsen çantamı koltuğumun altına alıp KKTC’yi tanıtmak adında yola koyulacağım” demişti. Yalan söyledi, tıpkı “dünyanın, Rumlar tarafından yanıltıldığını gördüğünü, Türkiye'ye ve Kıbrıs Türklerine karşı büyük sempati oluştuğunu” söylediği gibi. Tıpkı, “bugün Kıbrıs Türkünün başının dik, Rumların ise ezik olduğunu, uluslararası toplantılarda konuyla ilgili söz alanların Rumların tutumunu eleştirdiğini” söylediği gibi. Şimdi soruyorum kendime kime güvenmeli? O zaman ezik diye savunulan Rumlar mı? Ezik Kıbrıslı Türklere mi? Yoksa ezik olmayan Anavatana mı?