Işıltılı geceler yaratıldı zoraki Gülüşler konduruldu dudaklara yapmacık Giyinildi kuşanıldı Gelindi gidildi, Yenildi içildi Çünkü dünya yeni turuna başlayacaktı Ümitler üretildi inanıldı onlara Derken saat on ikiyi vurdu Altından araba kabak Pamuk prenses pasaklı oldu Rüya bitti Gün başladı Işıltı söndü hava yine karardı Dünya zaten dönüyordu Biz gene kandırıldık Yukarıdakiler, yılbaşı akşamı karaladığım birkaç dize. Hepinizin yeni yılını kutlar; bu yılın tüm insanlığa, dünyaya barış getirmesini ve bir türlü paylaşamadığımız dünya nimetlerini yaradılış nedenimizin anlamını kavrayarak; dostluk ve kardeşlik bilinciyle paylaşmayı öğrenmeyi ve tüm insanların bu dünyada huzur içinde yaşamasını diliyorum. ***** Yıllardır görmediğim, sesini bile duymadığım eski bir arkadaşımın telefonuyla güne başlamak beni tam da sevindirecekken, onun yıllar sonra beni bir sorununu çözmek maksadıyla aradığını öğrenmenin hayal sukutu arkadaşlığın, dostluğun ne olduğunu, kimin gerçek dost, kimin olmadığı konusunu irdelememi ve eski dostlukları hatırlattı. Zaman akıp giderken ne yazık ki dostlarımız da hayatımızdan yaprak misali uçup gidiyorlar. Bu yüzden her gün biraz daha eksildiğimizi hissediyoruz ki bu da acı veriyor; nerede o eski dostluklar dedirtiyor. Çevremizde dost bildiğimiz o kadar çok insan var ki, hangileri gerçek, hangileri sahte hatta hangileri düşman, ayırdına varamıyoruz. Zaman ne yazık ki her şeyi olduğu gibi dostluk kavramını da değiştiriyor; onun gerçek anlamının içini boşaltıyor. Oysa dost olmak, dost kalmak ve dostça yaşamak insanın yaşarken edinebileceği en büyük servettir. Dost, her şartta kendini aşarak geçmişe ve geleceğe değer vererek hayatta yer edinebilme sanatıdır. Dost demek, alınmadan, kırılmadan, gücenmeden göğüs gerebilmek; gerektiğinde yüreğini dostuna siper edebilmektir. Her zaman yanında olan, sana destek veren, bahaneler üretmeyen, kendini yenileyen, yenilikleri paylaşan, öğrendiklerini öğreten, senin göremediklerini, düşünemediklerini çekinmeden söyleyebilendir. O, gölgesinde güven ve huzur içinde oturabileceğin ağaç; yüreğinde kardeş bileceğin, cinsiyet gözetmeden art niyetsiz güvenebileceğindir.. Dost, paylaşma sanatını en iyi uygulayan bir sanatçı, her yerde ve ortamda seni savunan ve arkadan konuşturmayan, sırtını dayadığın bir çınardır. Bu yüzden tanıdığımız her insana dost diyemeyiz. Gerçek dost, sevinci de, acıyı da paylaşacak kadar; kendi için düşündüğü güzellikleri size de yakıştıracak kadar bencillikten uzak ve paylaşımcıdır. İçinizden geldiği gibi düşünce ve duygularınızı çekinmeden birbirinize söyleyebileceğinizdir dost. Çünkü dostluk her şeyden önce ruhların birbirini tanımasıyla kurulan bir bağdır. Dostluk yalanlarla örülmüş, sözcüklerle süslenmiş samimiyet değildir. Bir insana inanarak güvenmektir. Onun sırrını kendi sırrın, acısını kendi acın bilmektir. Kendin için istediğini dostun için de istemektir. Seni günahınla sevabınla, doğru ve yanlışınla seven ve olduğun gibi kabul edendir. Bazen yanılır, yanlış insanları dost sanırız. Sonunda da hayal kırıklığı yaşar; o insanı gerçek yüzü ile nasıl tanıyamadım diye kendimize kızar, hayıflanır, hayatımızdan siler, anılarımızda bile yer vermek istemeyiz. Gerçek dostluk yalandan, iki yüzlülükten, sahtelikten uzak; samimiyetin, paylaşımın ve doğallığın olduğu karakterlerde barınabilir ancak. Karakterine yalan alışkanlığı bulaşmış, yüzüne yalan tebessümlerin yerleştiği birinden ancak dost görünümlü düşmanlar edinilir. Günümüzde dostlukların çoğu da ne yazık ki çıkar ilişkisine dönüştü. Her şeyin yozlaştığı gibi dostlukların da yozlaştığını bilerek halâ hayatımızda olan, inandığımız birkaç dostumuzun kıymetini bilelim diyorum ve yazımı kime ait olduğunu bilmediğim bir cümle ile bitiriyorum “Sevginde ölçülü ol ey gönül, sevdiğin düşmanın olabilir bir gün, düşmanlıkta sert olma ey gönül, düşmanın dostun olabilir bir gün.”