Dr. Faiz Sucuoğlu'nun işi zor...

Ediz TUNCEL

Dr. Faiz Sucuoğlu'nu Turizm Bakanı olduğu dönemlerde en fazla eleştirenlerden biri benim.

Bir doktorun sırf koltuk doldursun, bu arada da işi öğrenirse birşeyler yapsın diye Turizm Bakanlığı koltuğuna oturtulmasını, oturtulsa bile bakanlığa ilgili sektörden profesyonel destek almamasını hiçbir şekilde ciddi bulmamıştım.

Elbette ki 40 senede 39 hükümet kurma başarısını gösteren bir zihniyetten daha fazlasını bekleyemezdim...

Ama bu kez durum farklı.

Dr. Faiz Sucuoğlu bu kez Sağlık Bakanlığı'nın ve sağlık sisteminin başında oturan şahıs.

İşin içinden geliyor.

Bakanlığa geldiği günden beri sağlık sisteminin ciddi bir analizini yapmış.

Esas sorunları tesbit etmiş, sorunların kaynağında yatan sebepleri görmüş, bu sorunların nasıl çözüleceğine dair bir görüş oluşturmuş, bir hedef koymuş, bir de zaman limiti koymuş.

"2017'nin sonuna kadar bu sorunlar bitecek, bitmelidir, aksi takdirde, beceremezsek, bu koltukta oturmamızın da bir anlamı kalmaz, gideriz" diyor.

Açıkcası, bugüne kadar gelen giden birçok Sağlık Bakanı ile çeşitli vesilelerle müşerref olduk, sorunları tartıştık.

Şunu samimiyetle belirteyim ki, ilk kez bir Sağlık Bakanı bu ülkenin sağlık sorununa ciddi çözümler getirebileceğine ve bu konuda irade gösterebileceğine dair bana güven verdi.

Sağlık sisteminde yaşanan rezaletlerin hiçbir açıklaması, hiçbir mazareti olamaz.

Zaten Sucuoğlu da mazaret filan kabul etmiyor, mazaret de üretmiyor, sorun şudur, çözüm yöntemi de şudur, bu sorunların çözülmesi de zorunludur ve ya çözeceğiz, ya çözeceğiz diyor.

Biz de "hade bakalım, umutla bekliyoruz, bir an önce yapın da rahatlayalım" diyoruz.

Partisi martisi, ideolojik görüşü filan gibi şeyler beni hiç ilgilendirmez.

Umarım Dr. Faiz Sucuoğlu koyduğu hedeflere ulaşır, biz de onu ayakta alkışlarız.

.............

Güney Kıbrıs'ı kasıp kavuran yangın felaketine değinmeden geçemeyeceğim.

Biz Kıbrıslılar var ya, ya Kıbrıs denizin dibini boyladığında, ya da külleri kaldığında "belki" adam olacağız, o da "belki"...

Bu memleketi, ne acıdır ki, çoğu zaman bostandaki kargaları korkutmaya yarayan korkulukla bile icraat açısından yarışamayacak siyasetçiler yönetir.

Lefke'nin doğusundaki Trodos dağlarında yangın başladığında hızlı bir müdahaleyle pekala da söndürülebilirdi, Rum yönetimi sallandı durdu...

Türk tarafı, "Be gumbaro, başımız topyekün belaya giriyor, fazla uzatma da gel şu lanet şeyi bir an önce beraber söndürelim" diyerekten baskı uygulayabilirdi...

Sadece itfaiye gücüyle çözülemeyeceği apaçık belli olan bu sorun için çabucak her iki taraftan da birkaç bin kişilik bir gönüllüler birliği oluşturulurdu, ki ben de koşarak giderdim, adada ne kadar ağır iş makinesi varsa hepsi toplanır,  yangının ilerlediği yönlerdeki ağaç ya da yanıcı dokuyu söküp, yangına doğru sürer,  böylece yangının önünde yanacak birşey bırakmayarak yangının önünü kesebilirdi.

Adadaki tüm tankerler de toplanır ve bu işe seferber edilirdi.

Bu şekilde bu yangının önü kısa sürede alınabilirdi ve sebep olduğu felaket de bugün bu boyutta olmazdı...

Tek becerebildiğimiz şey resmen seyretmek ve kına yakmak oldu...

Biz Kıbrıslıyız, vesselam...

Önce birbirimizi parçalarız, öldürdüğümüz insanları çocukları ağızlarında emziklerle kuyulara, toplu mezarlara atarız, sonra da ahlarla vahlarla artıklarını toplar, iki karışlık tabutlarda kemiklerini gömer,  sonra da hep birlikte oturur, cayır cayır yanan memleketi ahlarla vahlarla seyrederiz...

Herhalde, memleketin her tarafını farklı boyutlarda cehenneme çevirme marifetini gösterdiğimiz vesilesiyle, gün gele öteki tarafın cehennem kapılarında karşılaştığımızda da, önce kim girecek diye kavgaya tutuşacağız, ta ki şeytan elindeki mızrağı müsait yerimize soksun da hepimizi birden içeri sürsün...