Dünün ve Yarının Öyküsü…

Kıvanç BUHARA

Günler gelip geçer diyoruz ya; Aslında ne günlerdir geçen ne de saatler… Ne de ‘ zaman ‘ diye bir gerçek var! Ne güneş bilir zamanı, ne de yıldızlar… Ve dünyanın umurunda değil, geçmiş de gelecek de… Veya kimin nereden gelip nereye gideceğine dair, dünyanın ve uzayın bir bilgisi yok! Uzayın bu sonsuz boşluğunda bir gerçek var: ‘ Canlı cansız herkes ve her şey yaşlanmakta ve ölmekte’! “ - Dün ve yarın, geçmiş ve gelecek “  biz insanların kaygısıdır! Ve bu acımasız kaygılar içinde, beklenen melankolik bir sevda varsa eğer… Bizden başka, kimler yazar dünün ve yarının öyküsünü, romanını? Oysa bize, yaşam denen arsızlığı bağışlayan ve yarını vaat eden ‘ dünya ‘ lakaplı gezegen,  sadece güneşin etrafında başıboş gezmekten; Aylak aylak dönmekten başka bir halt bilmiyor! Dikkatlice izleyin göreceksiniz; Mevlana’nın semazenleri daha ritmik, daha uyumlu dönerler kendi eksenleri etrafında! Kendimizi bildik bileli; Dünyanın dönüşünde; gecesinde, gündüzünde bir farklılık gördük mü? Ne hamam değişir, ne de hamamcı! Fırtına, yağmur, depremler; olağan şeyler! Öfkelerini toprağa boşaltarak, uzayın bir başka boşluğunda kaybolup gidecekler! Biz olsak da olmasak da, uzayın elektro manyetik sonsuzluğunda öfke enerjisi ile dolu olarak yine gelecekler… *** Öyleyse, nedir bu sabırsız bekleyiş? Nedir bu caygın düşkünlük, bezginlik? Irak’ta yine yüzlerce insan, insanlar tarafından öldürülmüş… Ve yüzlerce göçkün insan, Akdeniz’in suları altında cansız yatmakta! Ve biz; Ateşin bu kanlı çemberinde barışı mı arıyoruz ne?... Çepeçevre ihanetin ve riyakarlığın sarmalındayız, herkes birbirine hançer sokuyor! Ve gerçek ortada: ‘ Dünyanın haberinde değil…’ Çünkü olanca umursamazlığıyla, topaç gibi dönüyor, dönmez olasıca… *** Bu gün yine, karamsar pesimistliğim üstümde… Dini bayram, milli bayram, umurumda değil! Ve çevremizdeki ateş henüz bizi yakmadığı için şükretmiyorum ne Tanrı’ya ne de kullarına… *** Ne dedi şair: “ Durdurun dünyayı inecek var! Durdurun, durun… Yeter, ben iniyorum, Her yer gözyaşı, kan ve savaş, Ne hale getirdi bizi, medeniyet denen canavar!”