Ekim ayının sonlarına ulaştık. Havalar biraz da olsa değişti, serinledi. Sabahın erken saatleri ve
akşamüstleri hissedilen ürperti ve üşüme hissi Sonbaharın geldiğini kanıtlıyor. Yağmur yağacakmış
gibi bir loşluk var havada. Gökyüzünün duru maviliği yerini gri tonlarına bırakırken bulutlar bir
tuvale resmedilmeyi özendirecek kadar değişik motifler sergiliyor. Duyguları canlandıran, ilham
veren bir mevsim bu..
Serçeler yağmur kokusunu almış olacaklar ki cıvıltıları eskisi gibi coşkulu değil. Belli ki onlar da
mevsime göre tedbir alma ve sığınacak yer bulma telâşında… Kuşların sessizliği, meydanı boş
bulan kargalara yaramış. Etrafta sürülerle dolaşıyorlar ve kuşlar kadar olmasa da ayrı bir güzellik
katıyorlar doğaya.. Sabahları onların “gak gak” haykırışları sanki “uyan, kalk” diye ayarlanan bir
uyandırma alarmı gibi…
Mevsimin değişmesiyle doğa ve iklimin yanında, yaşama düzenimiz de değişiyor. Evlerde kış
hazırlıkları başladı bile. Öncelikle çatılar, damlar kontrol edilip elden geçiriliyor. Şömine ve sobalar
için odun tedariki yapılıyor. Kışlık kıyafetler ortaya çıkarılıp yazlıklar kaldırılıyor. Evlerin
bahçelerinde de hummalı çalışmalar gözden kaçmıyor. Malûm, bu ay ekim zamanı… Toprağa,
baharda boy vermesi için yeni fidanlar ve tohumlar ekiliyor. Yaz güneşinden korunmak için havuz
başlarına, bahçelere yerleştirilen şemsiyeler kaldırılıyor, seyyah kameriyeler bozuluyor.
Adada baharlar tadına doyamayacak kadar kısa. O kadar kısa ki biz dört değil iki mevsim
yaşıyoruz aslında. Yaz ve Kış.. Yakında yağmurlar başlayacak. İnşallah bu yıl alt yapılar,
kanalizasyonlar, dere yatakları bir düzene sokulmuştur da sel felâketleri olmaz. Aksi halde yazın
sıcağından bıkıp kışı özlerken bu sefer de yazı arayacağız. İnsanoğlunun doğası böyle… Sahip
olduklarını değil olamadıklarını arar hep. Aslında onun hoşnutsuzluğu sadece doğasından kaynaklı
da değil. Yaşadığı yerin, içinde bulunduğu düzenin yarattığı mahrumiyetler ve zorlukların da bu
memnuniyetsizlikte payı çok. Hatta en çok.. İnsanın yarattığı sorunlar, çıkmazlar yanında doğanın
yarattıkları o kadar masum ki…
Her bireyin her ailenin muhakkak ki özel sorunları vardır ve onlara çare bulmak, hayatını düzene
sokmak ve huzuru yakalamak için hayatı boyunca didinir durur. Yaşamın kuralıdır bu. Ne yazık ki
bazı sorunlar, problemler ve zorluklar insanın kendinden değil başkalarından kaynaklıdır ki en zor
olanı da bunlardır. Bunlarla boğuşmak bazen bir kayaya toslamak gibidir ki bu da daha fazla
yaralanmak demektir. Hele bu sıkıntılar başımızda bulunan siyasilerle, hükümetle ilgili ise.. Hele
hele bu hükmedenler halkın uyarılarına, şikâyetlerine, huzursuzluğuna önem vermeyecek kadar
duyarsız, umursuz sorumsuz olursa…
Onlar, akıl ve mantık almaz kararları, hakka hukuka, vicdana aykırı keyfi uygulamaları ile ne kadar
başarısız olduklarının ve gözden düştüklerinin farkında olmayan veya olsalar bile artık dürüstlük,
haysiyet, utanma duygularını vicdanlarından ve hayatlarından tümüyle çıkarmış olan, halk arasında
“yüzüne tükürsen yağmur yağdı” cinsinden olanlardır. Bu yüzden de her zaman bildiklerini
okumaya devam ederler.Ocak ayında plânlanan seçimler için ellerindeki iktidar gücünü kullanmaya
başladılar bile. Babalarının malı gibi yine arazi tahsisi yapıyor, vatandaşlık vermeyi tüm itirazlara ve
anayasaya aykırılığına rağmen hâlâ sürdürüyorlar. Bütün bunlar tabii ki oy toplamak ve
koltuklardan kalkmamak için yapılıyor.Halkın nefret boyutuna varan duyguları onların umurunda
bile değil.Yeter ki o koltuklardan kalkmasınlar..
Saymakla bitmeyen bu yanlış icraatlarına her gün bir yenisini eklemeyi ve insanların hayatını daha
da zorlaştırmayı bu zatı muhteremler marifet sayıyorlar. Bunda toplumun unutkanlığının da elbette
ki payı çoktur. Sıkıntıya düştüğümüz zaman konuşuyor, bağırıyor, isyan ediyoruz da ayağımız
düze basınca yaşadıklarımızı, yapılan haksızlıkları nedense unutuyoruz. Oysa unutmak yeni
sorunlara davetiye çıkarmak olduğu gibi, insanın kendine saygısızlığı ve haksızlığıdır da…
Sayısını ve neler olduğunu karıştıracak kadar çok olan bu sorunlara eklenen bir yenisi de Motorlu
taşıtların seyrüsefer ve muayene konuları oldu. Çok kişiyi maddi, manevi yönden hem rahatsız,
hem de mağdur eden bir uygulama ile karşılaştık yine. Daha doğrusu, kanunlara, kurallara hukuka
saygılı olmanın cezasını çektik ve sonunda da o yanlış kuralları koyanların bir kez daha gazabına
uğradık. Bütün icraatları halkın cebinden para çekmeye ayarlı olan iktidar bu kuralları koyarken
yanlış yaptığının farkına varamayacak kadar gafil olabilir mi diye düşünmeden edemiyor insan.
Motorlu taşıt muayeneleri üç yılda bir yapılır. Soruyorum size bu üç yıl nasıl belirlenir? Benim
mantığıma göre üç yıl önceki muayene tarihine bakılır. Diyelim ki o tarih 10 Ekim 2014 olsun. Siz
kendinizi yeni muayeneye 2017 Ekim ayına göre ayarlarsınız. Bu tarih eski tarihten birkaç gün
önce veya sonraya kayabilir ama Ekim ayı sabit olmalıdır. Muayeneyi yaptırmak için vergi dairesine
gidip muayene için para yatırırsınız ve o günün şokunu yaşarsınız. Cezaya girdiniz vakti geçti
derler size. Meğer muayene tarihiniz Ağustos’ a kaymış. Yani iki ay önceye kaydırılmış. İsyan
etseniz de cezayı ödemekten başka çareniz yok. Bu, hükümetin halkı enayi yerine koyması değil
de nedir şimdi? Ben anlayamadım. Siz anladınız mı?.
Şunu da yazayım da içimde kalmasın. Alsancak’ta su borularından yine çamurlu sular akıyor.
Çöpler haftada iki kez toplanırken son zamanlarda bazen iki haftada bir toplanıyor.Türkiye’den su
geleli uzun zaman olmasına rağmen ikide bir borulardan çamur akması da yerel yönetimlerin
beceriksizliği ve ayıbından başka bir şey değildir. Evlerde kullanılan bu suyun depolarımızı her
birkaç zamanda temizletmek gereği duyurması bir yana insan sağlığına vereceği zararlar
sayılamayacak kadar çok.
Söyleyecek, yazacak çok şey var da buna ne kelimeler yeter ne sayfalar sığar. Kısacası
durumumuz kötüden vahime terfi etti.