Bizim gibi küçük ülkelerde siyaset, ister istemez fikirlerden bağımsız kişisel ilişkilerce de belirleniyor.
Kişisel tanıdıklık, köylülük, akrabalık gibi olgular siyasi tavır belirlerken etkin bir role sahip.
Kıbrıs'ın kuzeyinde halk için zerre kadar bir şey üretmeyen, onlarca halk düşmanı icraatta parmağı olan siyasetçiler bahsettiğimiz kişisel ilişkiler sayesinde yıllardır halka hizmet etmek için oluşturulan makamların sahibi oldu, olmaya da devam ediyor.
Bu durum sadece bir siyaseti ya da siyasiyi desteklemek konusunda değil, aynı zamanda karşısında durulan, engellenmek istenen politikalara karşı tavır alırken de kendini gösteriyor.
Örneğin, yıllarca hiçbir şey üretmeden halkın sırtından geçinen siyasetler ve siyasiler yaptıkları icraatların karşılığında halktan seçimlerde oy alamamak dışında -ki bu da her zaman değil- büyük bir tepki görmüyor.
Halkın aleyhine icraatların uygulayıcıları dahi gittikleri köy, mahalle, kahve gibi ortamlarda Kıbrıslı Türklerin hoşgörüsünü minimum seviyede de olsa görüyor.
Sanırım bunun tek istisnasını örgütlü bir tavır olarak yapan ve Rauf Denktaş köylerine geldiği zaman evlerinden çıkmayan Elyeliler gösterdi.
Ancak genel anlamıyla bir siyasi tavrı sosyal bir tavır ile sürdürmeme durumu köylerden meclise kadar Kıbrıs'ın kuzeyinde yaygın bir durum.
Kendini işsiz bırakan siyasetçiyi kahvede ağırlayan köylü, karşısında durduğu politikaları meclisten geçiren bakanlarla meyhaneye giden vekil, aslında halk düşmanı siyasetçilerin istediği politik zemine istemeden de olsa katkı sağlıyor.
Bu durumdan da özellikle sağ siyasetçiler fayda sağlıyor.
Hal böyle olunca, KTHY'yi, Sanayi Holding'i batıranlar, Göç Yasası'nı getirenler ve geçirenler, insanları seçim zamanı işe alma sözü verip umutlarıyla oynayanlar, su hakkını ve elektriği sermayeye peşkeş çekmek için uğraşanlar, koordinasyon ofisiyle gericiliğiyle onay verenler hiç bir mahçubiyet ve çekince yaşamadan sokağa çıkabiliyorlar.
Ancak tüm bu icraatlara imza atanların politik ve sosyal olarak izole edilmesi verilen toplumsal muhalefet mücadelesinden bağımsız düşünülemez.
Gittiği köyde , mahallede hoşgörü değil tepki görmesi halk düşmanı politikalara karşı verilen mücadelenin bir parçası haline getirilmelidir.
Geçtiğimiz gün yaşanan bir olay tam da bu konuyla ilgiliydi.
Bakanlara alınan Mercedeslerle ilgili Toparlanıyoruz Hareketi tarafından açılan davada, tanık olarak dinlenen Serdar Denktaş mahkeme koridorlarında Toparlanıyoruzculara "Düşman gibi bakmayın" diyerek elini uzatması tam da bu konuya örnektir.
Serdar Denktaş halkın onlara düşmanca bakmasının ne sonuçlar doğuracağının gayet farkındadır.
Çünkü halkın aleyhine politika üretenler halkın düşmanıdırlar.
Halkı yoksullaştranlar, devlet hastanelerini ve okullarını kaderine terkedip sermayeye teşvik üstüne teşvik verenler, gericiliği yayanlar, belediyeleri batıranlar, her türlü kirli ilişkinin içinde olanlar zaten halkın karşısında konumlanmışlardır.
Önemli olan bunun her an yüzlerine de vurularak mücadelenin bir parçası olmasıdır.
Çıkar farklılıkları anlamında fiiliyatta olan ayrışma sosyal hayat da dahil yaşamın her alanına yayılmalıdır.