Demokrasinin olmadığı ülkelere, tabular hakimdir.
Tabular hakkında konuşmak, ya günahtır, ya ayıptır ya da yasaktır.
Amaç, düşünmeyen, sorgulamayan toplumlar oluşturup, bir nevi halkı, sömürmektir.
Tarih boyu insanlar, dinlerini öğrenmekten bu sebeple uzak tutulmuşlardır.
Hep, din hakkında birileri, yanlış doğru bilgiler vermiş, diğerleri de inanmış.
Kimse sorgulamamış, ya da sorgulayamamış.
“Namus”, “milliyet”, “devlet” , “asker”, bunlar hep topluma ,tabu olarak kabul ettirilmiş.
Egemen güçler, kendi tayin ettiği kişileri yetkili kılmış ve bu kişiler dışındakilere konuşma hakkı tanımamışlar.
İmamlar, Komutanlar ve Devlet yetkilileri.
Bunlar formal ya da informal olarak ,kanunlar, kurallar koymuşlar.herkesin de bunlara uymasını sağlamışlardır.
Tabuların düşmanı olan bilim ve bilgi yönetimi, az gelişmiş toplumlarda, egemen güçlerin elinde olduğu için de; istenilen insan modeli yetiştirilmiş.
Dolayısıyla böyle toplumlar kolay kolay tabularını yıkamamışlar.
Böyle toplumlarda insanlar, bu tabulardan korkarlar, çekinirler ve konuşmazlar ancak, neden korktuklarını, ya da sonucunda ne ola bileceğini düşünmeden korkar kaygılanırlar.
Sadece iç güdüsel olarak öğretileni yaparlar.
Türkiye’de bu tür tabular çok fazla olsa da KKTC’de de azımsanmayacak ölçüdedir.
Örneğin, asker hakkında, Türkiye yönetimleri hakkında, elçilik hakkında, milliyet hakkında ,hatta son dönemlerde din hakkında, belli oranda da olsa konuşma korkusu ya da kaygısı vardır.
Bu olgular sorgulanmaz.
Sorgulayanlar da diğerleri tarafından uyarılır.
Çünkü, yıllarca, Milliyet hakkında konuşanlar “Hain” , Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin yanlışlarını eleştirenler ve dolayısıyla, elçilik hakkında yorum yapanlar, Türkiye Halkına karşı düşman ilan edildi.
Askerle ilgili konuşanlar ise “Rumcu” diye adlandırıldı ve toplum tarafından,ötekileştirildiler.
KKTC yöneticileri, bir taraftan KKTC ayrı bir devlettir dedi ancak diğer taraftan da KKTC yönetimi hakkında en önemli kararları TC Hükümetlerine bıraktı ya da öyle olduğunu gösterdi.
Aslında, KKTC’nin ayrı bir devlet olduğunu söyleyip, ayrı bir devlet değilmiş gibi davranılarak, KKTC’nin varlığına, var olduğunu söyleyenler tarafından ihanet edildi.
Bu da Türkiye ve KKTC arasında olması gereken,iki devlet temeline dayalı ilişkinin olmasını daima engelledi.
Tabi ki, bir toplumun maneviyatına ya da yetkili mevkilerine hakaret edip, küçük düşürmek kimsenin haddi olamaz.
En azından, sorunun çözümüne katkı sağlamaz.
Ancak, bu tabu saydıklarımız, insanlığa hizmet için varsa; ya da o toplumun huzuru için iseler, neden doğrular da, yanlışlar da söylenemesin?
Halk, hizmetlerin, denetimi konusunda en etkili denetim mekanizması değil midir?
Neden doğru yapılanlar onaylanıp, yanlış yapılanlar eleştirilemesin?
Korku ve baskı, düşünceleri değiştire bilir mi?
Ya da neden korkup çekiniliyor?
Bu tür eleştirilerde ne ola bilir?
Tutuklanma kaygısı mı yaşanıyor?
Hakaret içermedikten sonra, eleştirmek ya da sorgulamak yasal hak değil midir?
Ya da bu düşüncede olduğumuz halde,korkuyorsak, konuşamıyorsak, özgür müyüz?
Düşüncesi tutuklu olan birey özgür müdür?
Eğer, demokratik bir toplumda yaşıyorsak, sorgulamak , eleştirmek en doğal hakkımız ve demokrasinin gereği değil midir?
Yok eğer ki demokratik bir ortam da yaşamıyorsak; o zaman da demokrasi mücadelesi vermek, boynumuzun borcu ve insanlığın gereği değil midir?