Hakemliğe karşı bir tavır sergiledi, bununla birlikte eğer iki taraf bunu istiyorsa sürece yardım etme hakkını saklı tutu. Güvenlik ve Garantiler başlığı ile ilgili olarak Türkiye tarafından daha fazla açıklık olması gerekliliği anlamış görülüyor, bu arada görüşmelerin gerçekleşmesi için belirlenen ilkenin müzakere edilen başlıklar arasında karşılıklı bağlantı olduğunu belirtiyor.
Eide’nin “To Vima” Gazetesine verdiği röportaj şöyle:
Sürecin ilerlemesi için en uygun yöntemin ne olduğu ile ilgili, gerek iki toplum arasında gerekse de garantör güçler arasında bir uçurumun olduğu görülen bir noktada bulunuyoruz. Neden buraya vardık?
“Pek çok başlıkta büyük bir ilerleme sağladık, ayrıca artık son milde bulunuyoruz. Bu noktadaki asabiyet, sona ulaşabilmek için bazı büyük tavizler vermen gerektiğini görmene dayanıyor. Maalesef, görüşmelerle parallel olarak, iki taraf arasındaki güven yaralandı. Ayrıca son ay, müzakerelerde Andreas Mavroyiannis ve Özdil Nami yakınlaşmalar sağlamaya devam ettiler.”
“Bununla birlikte, toplumlar arasındaki genel güven, Enosis Plebisiti ayrıca Kıbrıs Türk tarafının tepkisi atmosphere yardımcı olmadı. Cenevre’ye gidip gitmeyeceğimiz Birleşmiş Milletler’e bağlı değildir. Cenevre’ye geri dönmemizi liderlerden daha fazla istememiz mümkün değil, çünkü çözümü toplumlara “satacak” olanlar onlardır ve o noktaya ulaşmak için kararlı olmalıdırlar”.
Acaba güvenin çökmesinde Cenevre’de olanlar mı suçludur?
“Sanmıyorum. Cenevre’de iki düzeyde görüşmeler gerçekleşti, biri Dışişleri Bakanları ve iki toplum liderleri arasında ve diğeri de Garantör ülkeler Dışişleri Bakanlarının Jean Claude Juncker ve Federica Mogherini arasındaki görüşmeler”.
Bundan sonraki adımlarla ilgili bazı yoğun görüşmeler oldu ve görüşmelerin bir gün daha devam ettirilmesini istememize rağmen, güvenlik konusunda bilir kişilerin bir toplantısını istediğimize dair talimat aldık. Bu yapıcı idi. Sanıyorum ki güven sorunu Mont Pelerin’den başladı”.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Anastasiadis sürecin tersine dönmesi ile alakalı, yani önce garantiler ve güvenliğin tartışılması ve sonra sorunun iç boyutlarının görüşülmesi ile ilgili bir öneri sundu. Bunun çıkmazın aşılması için tatmin edici olduğuna inanıyor musunuz?
“Zor soru, zor cevap çünkü son iki haftadır uzlaşma sağlanması için çaba harcıyorum. Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in güvenlik ve garantiler için daha fazla ayrıntı olması için anlaşılabilir ihtiyacını ve müzakerelerin başlıkları arasında karşılıklı bağlılık olması ileilgili anlaşına ilkeyi nasıl uzlaştırabilirsiniz?”.
“Uluslararası Konferans tam olarak güvenlik ve garantilerle ilgilidir, başka konularla değil. Bu konuya ağırlık verirsek, güvenlikle ilgili çok daha fazla ayrıntımız olur. Benim görüşüme göre, yapamadığımız şey geriye kalan boyutlarla ilgili görüşmeleri dışta bırakamayacağımızdır. Konular ilişkilidir”.
“Örneğin, güvenlik sadece yabancı askerlerle ve garantilerle sınırlandırılmıyor, ayrıca polisi, hukuki düzeni, adaleti, gizli servisleri ayrıca da anayasal konularıiçeriyor. Pek çoğu yardım etmeye çalışıyor, BM Liiderliği ve AB’nin diğer üyeleri de”.
“Bugünkü görüşme, müzakerelerin yapısı ile ilgilidir. Sürecin, bugüne kadar başarılan kazanımların çökmesine doğru gitmesi trajik olacaktır. Bu, sürecin arkasında esasın da saklı olmadığı anlamında değildir”.
Güvenlik ve garantiler konularında daha fazla açıklık olmasını istediklerinde Kıbrıslı Rumların haklı olduklarına inanmıyor musunuz?
“Sizinle aynı fikirdeyim. Gerçek, halen bazı askıda olan sorunlar olmasına rağmen geriye kalan başlıklarda görüşmelerin daha ilerlemiş noktada olmasıdır, bunlarda nihai yakınlaşma çok uzak değildir. Sonuç olarak haklısınız. Bununla birlikte, güvenlik ve garantiler geriye kalan başlıklardan ayrı olarak ele alınamaz.
“Bu nedenle geçtiğimiz Ocak ayında Cenevre Konferansı gerçekleşti. Konu, eğer yeniden Cenevre’ye gidersek bunun organize bir şekilde olması gerektiğidir ve şu an size müzakereler yolu ile hangi şartlarda gideceğimizi söyleyemem. Ayrıca iki lider aynı şeyleri tekrar edemeyeceklerini söylediler. Sonuç olarak, uygun devamlılık ve tutarlılığı bulmalıyız.
- Garantör güçlerin Kıbrıs sorununun çözümüne bağlılığından memnun musunuz? Görünen o ki, Atina ve Ankara’nın tezleri, birbirinden çok farklıdır ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias da özellikle Kıbrıs’taki Türk vatandaşları için dört özgürlükle ilgili ortaya çıkan konuyla ilgili Ankara ile oldukça dost olduğunuzu ‘fotoğrafladı’…
- Kotzias ile bugün gerçekleştirdiğim görüşmelerim oldukça iyi bir atmosferde geçti. Bana, Yunanistan Hükümetinin müzakerelerin devam etmesini istediği tezini ifade etti. Belirtmeliyim ki, Türk tarafında da beni Yunanistan ile dost olduğum şeklinde suçluyorlar. Yani suçlamalar 50-50’dir. Anlaşmazlıklar arasına köprü kurulması için henüz yeterli ilerleme sağlanmadı, fakat iki ülke, Kıbrıs sorununun geçmişten gelen bir sorun olduğunu ifade etti. Müzakerelerin çökmesi, enerji konusu da dikkate alındığında kimsenin faydasına değildir.
- Türkiye ile ilgili halihazırda iki mesele vardır. Birincisi, Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesindeki araştırmalar ve sondajlar. İkincisi, Kıbrıs sorununun Avrupa-Türkiye ilişkileriyle ilişkilendirilmesi ve Ankara’nın bunlardan beklediği olası faydalar. Bunlar müzakereleri ne derece etkiliyorlar?
- Türkiye’nin, bizzat kendisinin de yer alacağı Doğu Akdeniz’de doğal gazın kullanılmasına ilişkin bir işbirliği perspektifinin gelişmesi amacıyla sorunun çözülmesi yönünde samimi bir ilgisi olduğu görüşündeyim. Buna ilaveten, başkanlık sistemine ilişkin referandumdan önceki zor bir dönemin ardından Ankara, AB ile ilişkilerin düzelmesi mantığında hareket ediyor.
- Yaz ayında Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesinde programlanmış sondajlar sırasında herhangi bir çatışmanın yaşanmasından endişe duyuyor musunuz?
- Elbette endişe duyuyorum. Müzakerelerin tekrardan yörüngesine girmesinin önemli olduğuna, çünkü bunun yaklaşan bir krize karşı en iyi ilaç olduğuna inanıyorum.
- Müzakerelerin tamamlanmasına ilişkin katalizör bir tarihin olduğunu düşünüyor musunuz?
- Biz, BM’de hiçbir zaman yatay takvim kabul etmedik. Ancak, bir yandan yanaşan seçimler, öte yandan doğal gaz nedeniyle bazı doğal takvimler oluşmaktadır. Benim argümanım, şu anın bir çözüm için en iyi zaman olduğudur.
- Müzakerelerin mevcut metodolojisinin sınıra dayandığı ve değişmesi gerektiği aklınızdan geçti mi?
- Evet, bunu düşündüm. Mevcut metodoloji, yararlı ve yardımcı oldu, çünkü özünde pek çok başlıkta derinlere girebildik. Bu, yaklaşık %80’ne kadar ulaşmana yardımcı oluyor. Ancak, toprak, yürütme gücü, güvenlik ve garantiler gibi kilit başlıklara ulaştıktan sonra.. Orada, az-az ilerleyemezsin, bunlar, ya bir anlaşmaya götürecek ya da götürmeyecek (make or break issues) konulardır. Mevcut metodoloji sınıra dayandı, fakat bu başarısız olduğundan kaynaklanmamaktadır. Sadece, şu an yeni bir aşamadayız.
- Bu, BM’nin, daha geliştirilmiş bir rol üstlenmesi gerektiği anlamına mı geliyor?
- Sayın Anastasiadis’in ve Sayın Akıncı’nın beş iç başlıkta sürece önderlik ettikleri görüşüne sadık olmaya devam ediyorum. Ben hakemliğe karşıyım. Elbette, iki lider BM’nin yardımını isterse, biz buradayız ve yardım edebiliriz. Ancak, uluslararası anlaşmaların olduğu uluslararası bir mesele olan güvenlik ve garantiler başlığında BM’nin daha güçlü bir role sahip olması gerekir.
- Atacağınız bir sonraki adımlarınız nelerdir?
- 29 Mayıs Pazartesi akşamı Ankara’ya gidiyorum ve bir sonraki gün görüşmeler gerçekleştireceğim. Aynı zamanda, Londra ile de sürekli temas halindeyim. Sanırım, BM’de ve/veya Güvenlik Konseyi’nin üyeleriyle iç görüşmeler de yapılacak.