TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Doğu Akdeniz Sempozyumu'nda konuştu, “Akdeniz'i tekrar bir barış havzasına çevirelim. Akdeniz'in ak sularını kirletmeyelim” dedi.
Erdoğan’ın konuşmasında Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’a yönelik şu satırlar öne çıktı.
“Doğu Akdeniz'deki tek gayemiz…”
Akdeniz'e dair konular, son dönemde dünyadaki birçok devletin de ana gündem maddesini oluşturuyor. Pek çok ülke burada yaşananları yakından takip ediyor. Küresel siyasetin son birkaç aydır Akdeniz ekseninde geliştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bizim de gündemimizde bu bölgedeki gelişmeler önemli yer tutuyor. Atılan her adımın, ülkemizin hak ve menfaatlerinde önemli yer tutuyor. Yapılan bazı araştırmalar, bölgede çıkarılabilir doğalgaz miktarının 3,5 milyar metreküpün üstünde olduğuna işaret ediyor. Uluslararası enerji şirketlerinin de devreye girmesiyle, Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz jeopolitiğine oturmuştur.
“Biz misafir değil, evsahibiyiz”
Türkiye'nin bölgeye yönelik ilgisi sadece enerji kaynaklarıyla ilgili değildir. Türkiye bir Akdeniz ülkesidir. Biz misafir değil, evsahibiyiz. Akdeniz'de tesis edilen Osmanlı barışı büyük yara aldı. Osmanlı'nın koruyucu gölgesi ortadan kalktıkça, emperyalistler hayallerini hayata geçirme fırsatı buldu. Bir damla petrolü, bir gram altını oluk oluk akan kandan kıymetli gören sömürgeci zihniyet, Akdeniz'i kan ve gözyaşı deryasına dönüştürdü. Osmanlı barışının yerini petrol, doğalgaz ve menfaat için insanlığın rafa kaldırıldığı bir düzen yer aldı. Bunların nazarında insanın hiçbir değeri yoktur. Son günlerde Akdeniz'de gerilimi tırmandıranlar da aynı zihniyetin sahipleridir.
“Akdeniz çatımızdır, yuvamızdır"
Bu coğrafyada huzur ikliminin yeniden tesis edilmesini istiyoruz. Türkiye işbirliğinden, barıştan, hakkaniyetten yanadır. Tek taraflı emrivakilere de karşıyız. Akdeniz bizi birbirimize yakınlaştıran, işbirliğimizi güçlendiren denizdir. Cezayir'den Mısır'a, Filistin'den İsrail'e, Türkiye'den Yunanistan'a kadar Akdeniz büyük ailemizin çatısıdır, yuvasıdır. Akdeniz'deki sorunları birbirimizi dışlayarak değil, aktörleri aynı masada buluşturarak çözebiliriz. 19. yy'ın sömürge masasıyla, saçma haritalarda Akdeniz'e barış gelmeyeceğini herkes kabul edilmeli. Neymiş Sevilla haritası... Suni haritalarla barış gelmez. Biz de İstanbul ve Marmara Üniversitesi'ne bir ricada bulunsak, hemen bir harita hazırlar dünyaya sunarız. Bütün mesele onlar için bakış açısının değişmesi gerekiyor.
Kıbrıs meselesi
Kıbrıs'ta açık ve net yaşadık. Meselenin temelinde Yunanistan ve Rum yönetiminin haksız ve maksimalist deniz sınırı iddiaları vardır. Kıbrıs meselesi çözülmeden AB'ye üye yapılan Kıbrıs, anlaşmalar imzalamıştır. Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin gösterdiği iyi niyetli çabalara önem verilmedi. Uluslararası hukuk ayaklar altına alındı. Biz de 2018 yılından itibaren kendi yolumuzda ilerlemeye başladık. Ülkemizin ve Libya'nın hak ve menfaatlerini koruduk. Ülkemizin elini daha da güçlendirdik.
“Doğu Akdeniz politikası…”
Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikası 2 temel üzerinde yükseliyor. İlki deniz yetki alanlarının hakça ve adil şekilde sınırlandırılması, ikincisi de Kıbrıs Türklerinin adanın ortağı olarak hak ve çıkarlarının korunmasıdır. Anlaşmazlıkların hakkaniyete uygun şekilde çözülmesi tercihimizdir. Yunanistan'la ön şartsız diyaloğa hazır olduğumuzu vurguladık. İçinde Kıbrıs Türklerinin de olduğu bir konferans düzenlenmesini talep ettik. Enerji İşbirliği Forumu'nun da kurulmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Haklı olmanın verdiği özgüvenle hareket ediyoruz. İtidalli tavrımızdan taviz vermedik. Ülkemizi denizden kuşatmaya dönük hamlelerin hepsi boşa çıkmıştır. Türkiye kendi hakları gibi Kıbrıs Türklerinin de haklarını koruyacağını ortaya koymuştur. Akdeniz'i tekrar bir barış havzasına çevirelim. Akdeniz'in ak sularını kirletmeyelim. Bize bir adım atana biz koşarak gittik. Bugün de Sayın Merkel'in yürüttüğü diplomasiye destek verdik, veriyoruz. Kazan kazan formülünün bulunacağına inanıyorum.