Ersoy: “Bizim en birinci kimliğimiz Kıbrıslı Türk olmamız”

Aralık ayında Fransa Akademik Palm Şövalye nişanı alan Dr. Ferdiye Ersoy, bu ödüle layık görülen ilk Kıbrıslı Türk kadın.

Aralık ayında Fransa Akademik Palm Şövalye nişanı alan Dr. Ferdiye Ersoy, bu ödüle layık görülen ilk Kıbrıslı Türk kadın.

15 yıl yurt dışında yaşayan Ersoy, bu süre içinde bir çok eğitim, kültür ve sanat etkinliği gerçekleştirdi, ülkesinden hiçbir zaman kopmadı ve 1995 yılında Fransa Fahri Kültür Ataşeliği görevine layık görüldü
Ersoy, Fransa tarafından verilen nişanın ise, bunların birikimine verilen bir ödül olduğunu düşünüyor. 
Fransa tarafından verilen Nişanın kendisinin neyi temsil ettiğine yönelik bir ödül olduğuna inanç belirten Ersoy, “Bizim en birinci kimliğimiz Kıbrıslı Türk olmamız” dedi. 
Akademik Palm ödülünün; Napolyon zamanında, Napolyon tarafından verilmeye başlayan bir devlet nişanı olduğunu söyleyen Ferdiye Ersoy, bu Nişanın sadece Fransızlara değil, dünyadaki bütün ülkelere, kendi takdirleri sonucu, kendi kriterlerine göre değişik ülkelerde, değişik zamanlarda verildiğini söyledi. 
“BUNU YAPMAYALIM AMBARGO VAR DİYE YOLA ÇIKMIYORUM” 
Ersoy, bugüne kadar yaptığı, düzenlediği etkinliklerde hiçbir zaman KKTC’nin ambargolar altında bir ülke olduğunu düşünerek hareket etmediğini söyleyerek, “Bunu bilmiyor veya göz ardı ediyor değilim. Ama bunu yapmayalım, ambargo var diye de yola çıkmıyorum” dedi. 
Aralık 2018’de Fransa Akademik Palm Şövalye nişanı alan Kıbrıslı Türk Ferdiye Ersoy TAK muhabirinin sorularını yanıtlayarak, yaşamı, yaptığı çalışmalar ve gelecek için projelerini anlattı. 
Lefkoşa Marmara’da doğan Ferdiye Ersoy, 1974 yılında Lefkoşa’da, ilkokul dönemindeyken, nenelerine tatil için gittikleri Baf’ın Aydın köyünde olayların patlak vermesi üzerine mahsur kaldıklarını ve Lefkoşa’ya gelmeleri neredeyse imkansız olduğu için askeri uçakla İngiltere’ye gönderildiklerini anlattı. 
HİÇ BEKLENMEDİK BİR ANDA İNGİLTERE…
Bir iki haftalık tatillerinin bir yıla döndüğünü ve kendisinin de İngiltere’de bir yıl okulla gittiğini, ardından adaya döndükten 2-3 yıl sonra da Türk Maarif Koleji’ne gittiğini belirten Ersoy, İngiltere’nin hiç beklenmedik bir anda hayatına girdiğini kaydetti. 
Bir yıl İngiltere’de yaşamasının hayatına çok önemli etkileri olduğunu ifade eden Ersoy, 4. sınıftan sonra yani TMK’yı bitirmeden O-Level sınavlarına girdiğini ve ailesine çok ısrar ederek İngiltere’de bir yatılı okula gittiğini anlattı. 
İngiltere’de Benenden School’a gittiğini, bu okulun çok aristokrat bir okul olduğunu, ailesinin de kendisini bu okulda okutabilmesi için bütün gücünü ortaya koyarak, çok fedakarlık yapması gerektiğini belirten Ersoy, bu okulun bir zamanlar Kraliçe Elizabeth’in kızı Prenses Ann’ın gittiği okul olduğunu kaydetti. 
HAYATIMA ÇOK BÜYÜK ETKİSİ OLDU…
Okulun çok düzenli, hem akademik, hem de akademik olduğu kadar genel tavır, genel davranış, genel hayata bakış ve duruş konusunda bir iç tüzüğü olduğunu aktaran Ferdiye Ersoy, okulun bunu günlük hayatta öğrencilerine karşı uyguladığını anlattı. 
İki yıl bu okulda okuduğunu söyleyen Ersoy, o okulun hayatına çok büyük etkisi olduğunu ve daha yine İngiltere’de üniversiteye gittiğini, Medya ve İngilizce Dili ve Edebiyatı okuduğunu, ondan sonra Londra Üniversitesi Institute of Education’da Master yaptığını, 5-6 ay gibi çok kısa bir dönem Kıbrıs’a dönüp Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne girdiğini, ardından da evlenip Fransa’ya yerleştiğini kaydetti. 
Ferdiye Ersoy, ardından 2000’li yılların başında Kıbrıs’a döndüğünü, şu anda da Kıbrıs’ta yaşadığını söyleyerek, Kıbrıs’a döndükten sonra yine İngiltere’de Birmingham Aston Üniversitesi’nde Applied Linguistic doktorasını tamamladığını söyledi. 
Kıbrıs’ta üniversite üst düzey yöneticiliği, okullar grubu başkanlığı, akademisyenlik yaptığını anlatan Ferdiye Ersoy, 8 yıl önce kendi dil okulunu kurduğunu belirtti. 
Fransa Akademik Palm Şövalye nişanı alan Ersoy, bu nişanı alan ilk Kıbrıslı Türk kadın olduğunu ifade ederek, Akademik Palm ödülünün ilk kez Napolyon zamanında, Napolyon tarafından verilmeye başlanan bir devlet nişanı olduğunu anlattı. 
Neden bu ödüle layık görüldüğünün sorulması üzerine Ersoy, “Neden bana verildiği konusunu aslında onlara sormak daha doğu olur. Ama benim tahminimce, verilme sebebi benim yıllardır yaptıklarım” dedi. 
FAHRİ FRANSA KÜLTÜR ATAŞELİĞİ 
Özgeçmişinden bahsettiğini, ancak bunların içinde aslında çok detaylar olduğunu belirten Ersoy, 1995 yılında Kurucu Cumhurbaşkanı Merhum Rauf Raif Denktaş’ın ve o zamanki Dışişleri Bakanı Atay Ahmet Raşit’in girişimleriyle kendisine Fransa Fahri Kültür Ataşeliği görevi verildiğini anlattı. 
Ersoy kendisine Fransa Fahri Kütür Ataşeliği veriliş sebebini ise şöyle aktardı: 
“Ben yurt dışındaydım ama ülkem için ‘buradayım ama bir şeyler yapmak istiyorum’ düşüncesi hiçbir zaman aklımdan çıkmazdı. Çıkmadığı için de sürekli bir şeyler yapmak isterdim ve o zamanın görevli ve yetkilileriyle bazı girişimler yapardım. Hep bir faaliyet yapmak için girişimlerim olurdu. Ülkeme bir şeyler verme isteğimi hissetmişler ki beni çağırıp fahri, yani gönüllü kültür ataşeliği görevini verdiler.”
KENDİMİZİ TATMİN YANINDA, TOPLUMU DA TATMİN
1995’ten 2018’e bakıldığında 23 yıl boyunca onlarca konser, yüzlerce öğrencinin gidip gelmesi, kültür faaliyeti, sergiler, son 9-10 yıldır kurdukları dil okulundaki Fransızca etkinlikler, frankofoni yarışmaları, Fransızca sınavlar ve dil ile kültürü bağdaştırıp sunma platformu oluşturduklarını söyleyen Ferdiye Ersoy, “Tüm bunları hem kendimize hem de toplumumuza da birşeyler verebilmek için yaptık. Bunun her zaman kişisel bir şey olmadığını söyledik. Bu aktivitelerle yaşandığımız topluma, gençlerimize, birikimlerimizle neler katabileceğimizi her zaman düşünerek hareket ettik. Bu da sanırım takdir gördü” şeklinde konuştu. 
Fransız dil ve kültürünün sevilmesi ve yayılmasının, iletişimi olmasının Fransızlar için önemli olduğunu, kendilerinin de çalışmaları yaparken sadece onların sanatçılarına, öğrencilerine yönelik değil, kendi sanatçı ve öğrencilerine yönelik çalışmalar da yaptıklarını anlatan Ersoy, hassas dengeleri koruyarak, ortaya bir değer çıkardıklarını kaydetti.
Ferdiye Ersoy, hem kurdukları okulun, hem yaptıkları ekinliklerin medyada çoğu zaman yer bulduğunu, verilen Nişanın da bunların birikimine verilen bir ödül olduğunu düşündüğünü ifade ederek, “Bu bizim neyi temsil ettiğimize yönelik bir ödül oldu. Bizim en birinci kimliğimiz Kıbrıslı Türk olmamız. Dünyada bir dil ve kültürle değil, kendi dil ve kültürümüze sahip olarak başka dil ve kültürleri de çok iyi bilerek ancak küresel anlamda 2020’li yılları n ve geleceğin başarılı fertleri yetiştirebiliriz” dedi. 
Kıbrıs’a neden döndüğünün sorulması üzerine ise Ferdiye Ersoy, bunun ani bir karar olduğunu, bu kararı vermesinin ailevi bir durumdan kaynaklandığını kaydetti. 
KIBRIS’A HEP ÖZLEM DUYDUM…
Her zaman Kıbrıs’a dönmek gibi bir düşüncesi bulunduğunu vurgulayan Ersoy, Kıbrıslı olup da Kıbrıs’ı özlememek gibi bir şeyin mümkün olmadığını, yurt dışında olduğunuz dönemde ülkeye hep bir özlem duyulduğunu, kendisinin o özlemi hep hissettiğini vurguladı.
15 yaşından 30 yaşına kadar, yani hayatının en önemli dönemlerini hep yurt dışında geçirdiğini belirten Ersoy, Londra ve Paris’te yaşadıktan sonra Kıbrıs’a dönmenin çok da kolay olmadığını kaydetti. 
Ersoy şöyle devam etti: 
“Kıbrıs’a geldiğinizde bambaşka bir sisteme geliyorsunuz, alıştığınız sistematik, otomatik şeyler olmuyor, ama bunu ancak insan ilişkileri ile kompanse edebilirsiniz. Ben kendimi Kıbrıslı Türk olarak görüyorum tabi ki soyutlamıyorum. Hepimiz çok sıcak kanlı insanlarız, o sistem içerisinde alamadığınız hizmeti, bazen insan ilişkileri nezdinde dengeliyorsunuz. Bazı yerlerde kaybediyorsunuz, bazı yerlerde kazanıyorsunuz. Bu dengeyi kurabildiğiniz anda, başarıp kalabilirsiniz. Ama bu dengeyi kuramazsanız geri dönersiniz.” 
Çekirdek ailesinin tümünün Kıbrıs’ta olmasının kendisine inanılmaz büyük bir destek olduğunu vurgulayan Ferdiye Ersoy, yeni bir düzene alışmanın ise gerçekten zor olduğunu kaydetti. 
YURT DIŞINDAN KOPMADAN YAŞAMAK ÖNEMLİ 
Yurt dışından kopmadan yaşamanın önemine işaret eden Ersoy, “Ben döndüm ama hiçbir zaman gitmeyeceğim demedim, hep önümü açık tuttuğum için kendimi dönmüş ve hiçbir şey yapamayacakmışım gibi hissetmediğim, özgür hissettiğim için mutlu oldum diye düşünüyorum” dedi. 
Ferdiye Ersoy, Fransa Akademik Palm Şövalye Nişanı alması ardından Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay tarafından kabul edildiğini ve her ikisi tarafından da çok samimi, kucaklayıcı, değer veren bir pozisyonda karşılandığını söyleyerek, bunun Kıbrıslı Türk bir kadın olarak kendisini çok gururlandırdığını vurguladı. 
Hem Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve de Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın, bu gibi ödüllerin toplum için bir rol model teşkil ettiğini ifade ettiklerini aktaran Ersoy, her ikisinin de bu ödülü getiren çalışmalarının devamını dileyerek, bundan sonraki süreçte desteklerini belirttiklerini kaydetti. 
Ersoy, hem Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, hem de Dışişleri Bakanı Özersay’ın Fransa’nın önemli bir ülke olduğunu, bilhassa Brexit sonra Avrupa Birliği içinde çok güçlü bir ülke konumunda olduğu için de ayrıyeten önemi olduğunu bildirdiklerini aktardı. KKTC’nin ambargolar altında bir ülke olması ve çalışmalarında izlediği yol hakkında da Ersoy, yaptığı bütün etkinliklerde hiçbir zaman ambargo var diye hareket etmediğini söyledi. 
Ersoy, bunu bilmiyor veya göz ardı ediyor olmadığını ifade ederek, “Ama bunu yapmayalım, ambargo var diye de yola çıkmıyorum. Bu başarısızlığa yol açabilir.” dedi. 
Ersoy, spordaki duruma çok üzüldüğünü ifade ederek, “Bizlerin her dalda ve her alanda çocuklar ve gençlerin önünü açmamız gerek. Başka türlüsü düşünülemez, çünkü bu gençlere spor, ve kültürü ve sanatı mutlaka vermemiz lazım” şeklinde konuştu. 
ANCAK ORTA YOL BULUNARAK ÇALIŞMALAR YAPILABİLİR 
Etkinlikleri gerçekleştirmek için Kıbrıs’ta kendilerinin muhataplarının yabancı misyon temsilcileri olduğunu söyleyen Ferdiye Ersoy, şöyle konuştu: 
“Bu temsilcilerin hassasiyetleri vardır. Biz bazı gerçekleri bileceğiz ve o gerçeklerle yüzleşeceğiz. Onların hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak davranmak zorundayız. Ancak hassas noktalarının bilincinde, orta yol bulunarak çalışmalar yapılabilir. Benim yaptığım da budur. Emrivaki ve sadece kendinize uygun olan şekilde, zorla değil, hassasiyetleri göz önünde tutarak anlayarak, orta çizgiler bularak hareket etmek gerek. Hiç yapmamak gibi bir seçeneğimiz yoktur, yani hiç X dili öğretmeyeceğiz, X ülkeye hiç gitmeyeceğiz, hiç X temsilci ile bir şey yapmayacağız çünkü onların duruşu budur gibi bir şey yok. Biz bu çocukları dünya çapında, dünya profiline getirmekle mükellefiz. Bunu yapmanın yollarını bulacağız. Kuzey Kıbrıs’ta var olan sorunlara göre davranacağız.” 
Bunun da takdir edildiğini söyleyen Ferdiye Ersoy, bu aktiviteleri öğrencilere sunmanın kendi boyunlarının borcu olduğunu kaydetti. 
“ORTA YOL BULUP YAPMAK, HİÇ YAPMAMAKTAN HER ZAMAN DAHA İYİDİR” 
“Orta yol bulup yapmak, hiç yapmamaktan her zaman daha iyidir” diyen Ersoy, bundan sonraki hedefleri projeleri hakkında da bilgiler verdi. 
“Bir ödülü aldığınızda iş orada bitmiyor, ne de hayat bitiyor, elde ettiniz oldu bitti diye birşey yoktur. O yolun sonu yoktur. ‘Uzun ince bir yolda, gece gündüz gideceksiniz.’ Kendi ülkemdeki medyanın, insanların bunu değerli görmesi çok mutlu ve motive edicidir” diyen Ersoy, daha sonrası için yola devam ettiklerini, daha başarılı olmak için çalıştıklarını, hem dil, hem de kültür alanındaki faaliyetlerini sürdüreceklerini kaydetti. 
Bu ödülün kendi hayatında bir dönüm noktası olduğuna işaret eden Ferdiye Ersoy, aldığı ödülün çok büyük bir ülkenin Başbakanın talimatı uyarınca , ve Fransa Eğitim ve Kültür Bakanı’nın imzasıyla verildiğini, bu sertifika ve madalyanın çok önemli olduğunu vurguladı. 
Ersoy şöyle devam etti: 
“Bu bir dönüm noktasıdır benim hayatımda, bundan sonraki en büyük hayalim ülkede çok güzel, çevreyle çok uyumlu ve bitirdikleri zaman Türkçe’nin yanında İngilizce ve Fransızcayı da ana dilleri gibi bilen çocuklar yetiştirmek üzere bir Fransız okulu kurmaktır.”
Bunun için adımlar attığını, her şeyin hayal etmekle başladığını belirten Ersoy, ülkede bu tarz bir okul olmadığını belirtti. 
İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla böyle bir Fransız okulunun kurulmasının ülkeye ayrı bir değer katacağını düşündüğünü ifade eden Ersoy, Fransızcanın AB’nin iki resmi dilinden bir tanesi olduğunu, bu dili çok iyi bilen öğrenciler yetiştirmenin ülkeyi ve ülke gençlerinin ufuklarını geliştirecek bir adım olacağına inanç belirtti. 
Ersoy, bunun ülke geleceğine bir yatırım olduğuna inanç belirterek, devlet yetkililerinin de bu konuda kendisini desteklemesini ümit ettiğini sözlerine ekledi.