Yap-İşlet-Devret...
Hava sıcaklığının artmasıyla daha çok enerjiye ihtiyaç duyacağımız fakat elektrik arz güvenliğini sağlayamayan mevcut model nedeniyle daha da çok elektrik kesintisi yaşayacağımız, bunun yanında ise faturaları ödemekte daha da zorlanacağımız bir döneme giriyoruz. Böyle bir dönemin eşiğinde Sunat Atun, kamusal enerji ihtiyacımızın önündeki en büyük engel olan ve kktc tarihinin en kıyak sözleşmelerinden birine sahip olan AKSA’nın sözleşmesinin uzatılması gerektiğinden bahsediyor. En son 2009 yılında Ferdi Sabit Soyer hükümeti tarafından yenilenen sözleşme 2024 yılında sona eriyor. Sunat Atun ise aynı 2009 yılında F.S.Soyer hükümetinin sunduğu sebeplerle (elektirik kurumunun borcunun olması, zaman darlığı, yatırım yapacak kapasiteye sahip olmaması vb...) sözleşmenin yenilenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. O sözleşme ki; AKSA’ya ihtiyaç fazlası ödeme yapmamıza sebep olan, Kıb-Tek’in yatırım yapmasına engel olan, sözleşme taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen AKSA’nın asalak gibi semirmesine olanak sağlayan, alım garantisi, kira bedeli, yakıt bedeli gibi bir sürü kıyağın geçildiği, yıllardır yaptığımız ihtiyaç fazlası ödememelerle değil sadece Kalecik Santrali; okul, tiyatro, hastane, ulaşım vb. gibi altyapı yatırımları yapabileceğimiz milyonlarca dolarlık kaynağın heba olmasına neden olan, TC yetkilileri tarafından hazırlanan raporlarda bile “imtiyazlı sözleşme” olarak tanımlanan, bugün ise hem bir yandan elektrik kesintileri yaşamamızda, hem de cep yakan faturalar ödemimizde pay sahibi olan sözleşmedir. Sunat Atun’un açık açık sermayenin çıkarlarını savunmasında bir tuhaflık yok. Ne de olsa kendisi sahibinin sesi sermayenin temsilcisi. 2018 yılında AKSA CEO'su Cemil Kazancı’nın yaptığı açıklamayı hatırlarsak; Döviz bazlı garantili satış yapan KKTC'deki enerji santralimizin de katkısıyla, faiz, amortisman ve vergi öncesi kârın (FAVÖK) yüzde 72'si döviz bazında satış yapan yurt dışı operasyonlarımızdan yaratılıyor". AKSA’nın bu kadar kârlı bir sözleşmenin uzatılmasından yana olmasında da bir tuhaflık yok. CTP Milletvekili Salahi Şahiner ise AKSA’nın sözleşmesinin uzatılmaması gerektiğini, AKSA’dan doğacak açığın AKSA’ya ödenen kira bedelleri ile KIB- TEK’e yatırım yapılarak kapatılması gerektiğini belirtiyor. Tuhaflık ise burada başlıyor. 2009 yılında F.S.Soyer hükümeti tarafından AKSA’nın sözleşmesinin uzatılması ve aradan geçen yıllarda CTP’nin iki kez hükümete gelmesine rağmen Kıb-Tek’e yatırım yapılmamasını bir kenara bırakalım. Tuhaf olan yap-işlet-devret modelinin “devret” kısmının bilerek ve istenerek unutulması veya unutturulmaya çalışılmasıdır. Kalecik santrali yap-işlet-devret modeli ile kurulmuş bir santraldir. Kısaca özetlersek; özel şirket yatırımı yapacak, belirli bir süre işletecek ve sonunda santral kamuya devredilecektir. Yani daha yolun başında Kalecik Santrali’nin, sözleşme sona erdiğinde kamuya ait olacağı kabulü var. Ancak Salahi Şahiner’in ve Sunat Atun’un ifadelerine baktığımızda, sözleşmesi sona erince AKSA’nın envanteri toplayıp gideceği ve Kalecik Santrali’nin devre dışı bırakılacağı gibi bir algı oluşuyor. Ne Sunat Atun ne de Salahi Şahiner Kalecik Santrali’nin kamuya devredilmesi olasılığından bile bahsetmiyor. Birbirinden farklı görünen iki siyasi, kamuculuk söz konusu olduğunda- üstelik daha anlaşmanın başında kamuya devredileceği kararlaştırılmışken- aynı sepete girmeyi başarıyorlar. Şunu hemen belirtmek gerekiyor ki: Bu halk Kalecik Santralinin kurulum maliyetini ve çok daha fazlasını AKSA’ya gani gani ödemiştir. Kalecik Santrali zaten
halkındır!
Peki Ne yapmalı?
Sözleşmenin 2024 yılında sona ermesini ve AKSA’nın fahiş kârlılık oranıyla halkımızın sırtından iki yıl daha semirmesini beklemeye gerek yoktur. AKSA’nın sözleşmesi derhal feshedilerek Kalecik Santrali kamulaştırılmalı ve kâr amaçlı değil kamusal fayda odaklı işletilmelidir. Bunu yapmak için sosyalist olmanıza da gerek yoktur. Sözleşmesinin feshedilmesi ve hatta AKSA’ya oluşan haksız borcun ödenmemesi için yeter sebep vardır. Belki de ilk iş olarak hem Kalecik hem de Teknecik santrallerine filtre takılarak, yıllardır hem çevreyi hem de halk sağlığını tehdit eden kirliliğin önüne geçilmelidir. Yolsuzluğun, hırsızlığın yuvası haline gelmiş ve kamusal hizmet verme kapasitesini yitirmiş Kıb-Tek demokratik özerkliğe kavuşturularak yeniden yapılandırılmalı ve halkın denetimine açık hale gelmelidir. Elektrik kurumu kamu eli ile işletilen özel şirket gibi değil kamusal enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik faaliyet yürütmelidir. Yüksek enerji tüketimi yapan otel ve gazinoların konutlardan daha düşük elektrik tarifesine sahip olması zaten güçlü ve avantajlı olan azınlık bir kesimin korunup kollanmasının en basit örneğidir. Otel ve gazinoların elektrik tarifelerinde değişikliğe giderek, konut tarifeleri rahatlatılmalıdır. Konut tarifelerinin 250 kw’a kadar kesimi ücretsiz olmalı, çok tüketenden çok, az tüketenden az prensibiyle tarifeler güncellenmelidir. Bunlar kısa vadede
hayata geçilebilecek uygulamalardır.
Kalecik Santrali’nin kamu yararına işletilmesi kısa vadede enerji maliyetlerinde bir rahatlama yaratacak olsa bile arz güvenliğini sağlamak için yeterli değildir. Ayrıca fosil yakıt tüketimine dayalı akaryakıt enerji santralleri miadını doldurmuştur. Bu noktada yenilebilir, temiz ve ucuz enerji için gerekli yatırımları yapabilmek adına orta ve uzun vadeli planlar oluşturulmalıdır. Kısa vadede yine fosil yakıt kullanılan akaryakıt santrallerinden görece daha temiz ve ucuz olan doğalgaz ile çalışan santraller bir alternatif olarak değerlendirilebilir. Ancak esas hedeflenmesi gereken; güneş, rüzgar, çöp gazından enerji üretimi vb. gibi yenilebilir ve dışa bağımlı olmayacağımız enerji kaynakları olmalı ve fosil yakıta dayalı enerji üretimini uzun vadede sıfır çekecek programlı bir geçiş süreci bugünden planlanmalıdır. Rejimin çizdiği sınırlar içinde ister
hükümetçilik yapılsın, ister muhalefetçilik; ne emeğiyle geçinen insanlarımız için ne de doğamız için bir fark olmayacaktır.
Kamusal enerji hakkımız için yürünecek başka bir yol vardır!