Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, insanların devlete olan inancını yitirmesindeki en büyük etkenlerden birinin kamudaki liyakat sorunu olduğunu belirterek, ivedilikle bütün kötülüklerin anası olan üçlü kararname yönteminin terk edilmesi ve üst kademe yöneticilerinin liyakata ve objektif kriterlere bağlı olarak atanması gerektiğini söyledi.
Ekonomik sıkıntılara da değinen Esendağlı, herkes kendi alanında, kendi imkanları, yeteneği ve bilgisi elverdiğince, iyi niyetle ve çalışkanlıkla ürettiği takdirde, bu sıkıntılı dönemin, daha yaşanılabilir günlere evrilebileceğini kaydetti.
Esendağlı, 2018 - 2019 Adli Yıl açılış töreninde Kıbrıs sorunu ve sonuçlarına değinerek başladığı konuşmasında “İsmi, sorun kelimesiyle bir isim tamlaması haline gelen bir ülkede doğduk, büyüdük, yaşıyoruz. Kıbrıs’ta nesiller değişiyor ama bir türlü çözüme kavuşturulamamış olan Kıbrıs Sorunu’nun özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde toplum ve kişiler üzerinde yarattığı geçicilik duygusu değişmiyor” dedi.
Kuzey Kıbrıs’taki Kıbrıs Türk toplumunun, yakın tarihi oluşturan olaylar silsilesinin sonucunda, “uluslararası hukuka” ve “uluslararası topluma” entegre edilememiş bir yapı içerisinde kaldığına işaret eden Esendağlı, özünde mevcut sürer durumun sona ermesi neticesini taşıyan çözüm beklentisinin, Kıbrıslı Türklerde yaşadıkları dönemin geçici olduğuna ilişkin bir inanç yarattığını söyledi.
“BİZDE GELECEĞE İLİŞKİN HAKİM OLAN DUYGU BELİRSİZLİK”
Hasan Esendağlı, şöyle devam etti:
“Hayatını böyle bir geçicilik duygusu içerisinde sürdüren bir toplumun ve böyle bir topluma mensup kişilerin geleceğe bakışı da farklı oluyor haliyle. Siyasi ve hukuki yapısı tartışma konusu olmayan gelişmiş ve çağdaş bir düzen içerisinde yaşayan kişiler, geleceklerini ve hedeflerini belirlerken, mevcut durum üzerinden öngörüde bulunma şansına ve rahatlığına sahipken; bizde geleceğe ilişkin hakim olan duygu belirsizlik oluyor maalesef.”
Esendağlı, kendi elinde olmayan sebeplerle şiddetli bir şekilde içine çekildiği ağır ekonomik kriz ve uzun zamandır yaşadığı toplumsal erime sürecinin, Kıbrıslı Türk toplumunun bir çözüme ve uluslararası hukuk tarafından tanınan bir yapıya dahil olma ihtiyacının, bir zorunluluk haline geldiğini açık bir şekilde ortaya koyduğunu kaydetti.
“ÜRETEREK, BU SIKINTILI DÖNEM, DAHA YAŞANILABİLİR GÜNLERE EVRİLEBİLİR”
Kıbrıslı Türklerin çözüm gerçekleşene kadar kendilerinin ve çocuklarının bu ülkedeki geleceğini sağlamak adına üretmeye devam etmesi gerektiğini belirten Esendağlı, “Bu ülkede yaşayan herkes kendi alanında, kendi imkanları, yeteneği ve bilgisi elverdiğince, iyi niyetle ve çalışkanlıkla ürettiği takdirde, bu sıkıntılı dönem, daha yaşanılabilir günlere evrilebilir diye düşünüyorum, ya da böyle düşünmek istiyorum.”
“PEK ÇOK YASA VEYA TÜZÜK ÇALIŞMASINA TEKNİK KATKI KOYDUK”
Hasan Esendağlı, bu dönemde barolarda temsiliyetin oldukça genç bir avukat jenerasyonu tarafından gerçekleştirildiğini belirterek, bu avukatların, tamamen gönüllülük esasıyla kendi profesyonel uğraşlarının yanı sıra gerek mesleğin, gerekse toplumun ortak faydası için üretim çabası içerisinde olduğunu kaydetti.
Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, şöyle devam etti:
“Barolar Birliği ve tüm Mahalli Barolar olarak geçtiğimiz 6 aylık dönemde yasama ve yürütme organlarından gelen pek çok yasa veya tüzük çalışmasına teknik katkı koyduk. Mahkemeler ve özellikle usül ile ilgili mevzuatla ve ayrıca kendi yasamızla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Mesleki sorunlarımıza eğilerek çözüm üretmeye çalışıyoruz. Meslek içi eğitim ve toplumsal duyarlılık anlamında kayda değer faaliyetlerimiz/projelerimiz oldu. Tabii işin sonunda neler yapabildiğimizi, başarılı olup olmadığımızı zaman gösterecek. Ama iyi niyetle bir şeyler üretmek için uğraştığımızı samimiyetle söyleyebilirim.”
“HUKUKÇULAR ÇOK ŞEY ÜRETEBİLİR”
Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, hukukçuların iyi niyetle çalışmasının, adalet, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi idealleri sağlayacağını veya bunları koruyup güçlendireceğini belirtti.
Bu ideallerin sağlanmasının tek başına hukukçuların elinde olmadığını ama bu işin mutfağında çalışan veya başka bir deyişle sahada olanın hukukçular olduğunu kaydeden Esendağlı, “Biz kendi alanımızda, kendi bilgi ve yeteneğimiz elverdiğince üretelim. Bu elbette ki emek ve fedakarlık da gerektirecektir. Ülkedeki tüm kesimlerin aynı şeyi yaptığını düşünelim” dedi.
“KAMU PERSONEL REJİMİNİN TEMEL TAŞI LİYAKAT İLKESİDİR”
Esendağlı, üretimin önünü açabilmek ve üretim için toplumun tüm kesimlerini motive etmek adına yapılması gerekenler konusunda devlete çok şey düştüğünü belirterek, “Her şeyden önce ve herkesten önce devletin kendi üretim verimliliğini yani hizmet verimliliğini gözden geçirmesi gerekmektedir. Bu gözden geçirme yapıldığında ortaya çok hoş bir tablonun çıkmayacağı açıktır” ifadesini kullandı.
Uzun bir zamandır terk edilen liyakat ilkesinin kamu personel rejimin temel taşı olması gerektiğini kaydeden Esendağlı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Liyakat, evrensel bir değerdir. Ortaçağdan bugüne tüm düşünce sistemlerinin ve buna bağlı olarak gelişmiş devlet yapılarının liyakat temelinin üzerinde yükseldiği görülür. Aslında zor veya karışık bir mefhum da değildir liyakat. Bir görevin veya mevkinin, layık olana; hak edene verilmesi düşüncesine dayanır. Kamu görevine girişte ve yükselmede liyakat ilkesi işlemezse görev ve makamlara yetenekli, bilgili kişilerin yerine; niteliksiz kişiler gelir veya yükselir. Böylece hem o noktadaki hizmetin niteliği/kalitesi kaybedilir; hem de niteliksiz bir kişi tarafından geçilen liyakatlı kişilerin, sisteme yapacakları katkı, motivasyon kaybı ve haksızlığa uğrama duygusu içerisinde kaybolur gider.”
“KAMU BÜROKRASİSİNDEKİ BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASI ÜÇLÜ KARARNAME YÖNTEMİ TERK EDİLMELİ”
Hasan Esendağlı, KKTC yurttaşlarının devletine olan inanç ve bağlılığının dibe vurduğu bir dönem yaşandığını ve ülkenin, sırf bu sebeple dahi büyük sıkıntılara ve tehlikelere gebe olduğunu belirterek, “Uluslararası tanınmışlık başka bir meseledir. Toplum bireylerinin kendi devletini bir üst çatı olarak görmesi ve benimsemesi, aidiyet hissetmesi başka bir şeydir” dedi.
İnsanların devlete olan inancını yitirmesindeki en büyük etkenlerden birinin kamudaki liyakat sorunu olduğuna inandığını kaydeden Esendağlı, ivedilikle kamu bürokrasisindeki bütün kötülüklerin anası olan üçlü kararname yönteminin terk edilmesi ve üst kademe yöneticilerinin liyakata ve objektif kriterlere bağlı olarak atanmasının sağlanmasından başlanması gerektiğini söyledi.
Esendağlı, tüm kamu personel rejimi içerisinde liyakat ilkesini etken kılmak gerektiğini kaydederek, bunun devletin dirilmesini sağlayacak en büyük adım olacağına inanç belirtti.
Yargının da bu durumdan etkilendiğini kaydeden Esendağlı, şu anda yargıç tayin ve terfilerinin gizli oyla ve herhangi bir gerekçe içermeksizin yapıldığını söyledi ve şöyle devam etti:
“Mesleğe giriş ve yükselme, objektif ve önceden belirlenmiş kriterlere bağlı değildir.
Atanan, terfi eden veya tam aksine atanamayan ve terfi alamayanların bunun sebeplerini tam olarak bilmediği; tüm bu sebeplerle mutsuzluğa ve endişeye ve çalışma barışının bozulmasına sebebiyet veren bir sistem mevcuttur ve bu sistem savunulabilir nitelikte değildir.
Bu çerçevede, uygulamada, istatistiki verilerin ve özellikle dava bitirme sayılarının ön plana çıkarıldığı inancıyla hareket eden genç yargıçların ciddi bir yarışma ve sert bir rekabet duygusu içinde meslek icra etmelerine sebep olunmaktadır ki bu durumun adil olmayan neticelere yol açabileceğini değerlendiriyoruz.
Mevcut Yasal düzenlemenin buna olanak sağlaması, bu sistemde ısrarcı olunmasını haklı kılmamaktadır.
Ülkedeki tüm kamu personel atama ve terfilerinin yargısal denetimini yaparken objektif kriter ve gerekçe arayan yargı organının; kendi uygulamalarında bunu gerekli görmemesi, üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir sorun olarak ortada durmaktadır.
Bu noktada, olması gerektiği gibi sadece eleştiri yapan değil; aynı zamanda çözüm önerisi yapan bir Kurum olarak, yargıda objektif kriterlerin ne olabileceği hususundaki bir çalışmayı çok yakın bir süreçte başlatacağız.”
“DEVLET KUTSAL DEĞİLDİR! YARGI DA KUTSAL DEĞİLDİR!”
Devletin de yargının da kutsal olmadığını dile getiren Esendağlı, kutsallık veya kutsallaştırma kavramlarının, teolojik ve dini kökenleri ile laik devlet düzeni içerisinde yeri olmadığını ifade etti ve şunları söyledi:
“İlla ki kutsal olan bir şey arayacaksak... Kutsal olan insandır! Kutsal olan sadece insan olmak hasebiyle sahip olunan haklardır!
Unutulmamalıdır ki; devlet tüm kurum ve erkleriyle insan için vardır, insanın hizmetindedir ve asli görevi bu hizmetleri insanlara tepeden bakmadan; verimli, kaliteli ve adil bir şekilde sunmaktır.
O yüzden, daha iyiye gitme noktasında yapılan eleştirilere kulak verilmeli, daha iyisi için çaba sarf edilmelidir.”
ADLİ YIL AÇILMASI HAKKINDA ANKET…
Hasan Esendağlı, Adli Yıl açılışı dolayısıyla meslektaşları arasında bir anket yaptığını ve “Adli Yılın açılmasını ister misiniz” diye sorduğunu ancak sonucun “hayır” çıktığını kaydetti.
Esendağlı, avukatların, mesleklerini icra ederken, mesleklerini icra ettikleri tüm sahalarda büyük zorluklarla ve engellerle karşılaştıklarını, bu zorluklar ve engellerin bazen mevzuattan, bazen kötü uygulamalardan bezen de fiziksel eksiklik ve yetersizliklerden kaynaklandığını söyledi.
Bir meslek örgütü olarak bunlarla mücadele etmenin ödevleri olduğunu ifade eden Esendağlı, şöyle devam etti:
“Ancak unutulmaması gereken bir husus da bir avukatın karşısına çıkarılan engelin aynı zamanda hakkı aranan yurttaşa çıkarılmış olduğudur. Bu bağlamda, avukatın hak arayışının /meslek icrasının önündeki engelleri kaldırmak aynı zamanda devletin de ödevidir.
Bu konudaki taleplerimizi ilgili kurumsal muhataplarımıza iletmeye başladık. Önümüzdeki dönemde de bu konunun tüm muhatap kurumlar nezdinde takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyorum.
Liyakatla ilgili söylediklerimin gerçekleşmesi, yargı hizmetlerinin iyileşmesi için tek başına yeterli değildir, maalesef.
Yargı hizmetlerinin iyileşmesi için bir takım mevzuat yenilemelerinin yapılması şarttır. Bunlarla ilgili katkı koymak bizim de ödevimizdir ve bu ödevi yapmak için elimizden geldiğince çaba sarf ediyoruz.
Ama bunun yanında mutlaka ve mutlaka bütçe ve yatırıma ihtiyaç vardır. Mahkemelerin fiziksel ihtiyaçları alarm verme noktasına gelmiştir.
Bina, personel, donanım, ekipman, sistem, araç ve gereçle ilgili ciddi yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Başka türlü, hiçbir şekilde adli hizmetlerin etkin ve verimli kılınması mümkün değildir. Mutlaka ve mutlaka bir yolu bulunmalı. Hepimizin üzerinde birleştiği gibi Yargı çok önemlidir. Yargı, bir devlet için hayati bir fonksiyondur. Ve ülkemizde Yargı organı açısından, her şeye rağmen çağdaş hukuk devletlerinin en önemli niteliği olan “yargı bağımsızlığı” halen mevcuttur.
Bu önemli nitelik, yargı hizmetlerinin çağdaş, etkin ve verimli kılınmasıyla taçlandırılırsa, -ki bu gerçekten mümkündür- konuşmamın başında belirttiğim devletin iyileşmesine ve dirilmesine büyük katkı konacaktır.”