Esnaf ve Zanaatkarlar Odası: “Eylemliliğimizin 3. aşaması şart olmuştur”

Esnaf ve Zanaatkarlar Odası Yönetim Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Toplumsal Dayanışma için Ekonomik Tedbirler ve Destek Paketinin, bir kez daha esnafın yüzüne bakmadığı” kaydedildi.

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası, hükümetin açıkladığı ikinci ekonomik pakette de esnafın “yüzüne bakılmadığını” ifade ederek, “Birleşik eylemliliğimizin 3. aşaması şart olmuştur. Ne kadar kararlılık gerekiyorsa o kadar kararlılık, ne kadar eylem gerekiyorsa o kadar eylem. Hükümetin yüzü bize dönene kadar” dedi. 

Esnaf ve Zanaatkarlar Odası Yönetim Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Toplumsal Dayanışma için Ekonomik Tedbirler ve Destek Paketinin, bir kez daha esnafın yüzüne bakmadığı” kaydedildi.

Salgının başladığı ilk günden, açılımın başladığı son güne kadar geçen süreçte en çok etkilenenin esnaf, zanaatkar, üretici ve çalışanlar olduğu ifade edilen açıklamada, sur içleri, çarşılar, berberler, kuaförler, butikler, tesisatçılar, dülgerler, elektrikçiler, kafeler ve benzeri sektörlerin görmezden gelindiği savunuldu ve hükümete eleştirilerde bulunuldu.

“ESNAFLAR, ZANAATKARLAR, ÇALIŞANLAR, ÜRETİCİLER YİNE ALDATILDI”

Açıklamada, pakette en önemli görülen açılımın; yerel işgücü prim borçları, sosyal sigorta, sosyal güvenlik yatırımlarını bir tamam yatıran işletmeler için yapıldığı belirtilerek, “O da Haziran ayından itibaren, sene sonuna kadar %75 prim ödemelerini geri ödemeyi öngörmektedir. Ciddi sayılabilecek açılım sadece bu noktadadır” denildi. 

Geriye kalanların yok sayıldığı savunulan açıklamada, “Bu işletmelerin yok sayılmasının ne kadar adil olduğunu ve insafa sığdığını herkes sorgulamalıdır. Yani bu durumdan sadece bu işletmeler mi sorumludur?” diye soruldu.

Oda, açıklamasında, paketle ilgili düşüncelerini şöyle paylaştı:

“Bu ülkede bir işletmenin, bir insan ve ailesinin yaşaması için yapması gereken zorunlu harcamalar içinde, sosyal güvenlik harcamalarının payı nedir? Göz atıldığında, iki çalışanla, üç istihdamının olduğu bir işletmede, sosyal güvenlik yatırımlarının toplam gider içindeki payı %8’i geçmez. Yani 10’da 1’in altındadır. Aynı şekilde bir çalışanla, iki kişinin istihdamının olduğu bir esnaf işletmesinde, sosyal güvenlik yatırımlarının toplam gider içindeki payı %10 civarlarındadır. En önemlisi de işyerinin kapalı veya açık olması halinde, ciro yapılsa da yapılmasa da, istihdamın muhafaza edilmesi için bu harcamaların oran ve miktarlarının çok da değişmeyeceği gerçeğidir.

“İKİNCİ PAKET DE BOŞ ÇIKMIŞTIR”

Yani 2. paket de boş çıkmıştır. Hükümet büyük ölçüde sadece memur, emekli, işçi ödemelerini yapmak için kaynak kullanmaktadır. Ancak yetkililer ne derlerse desinler, onun da ekonomide yaratacağı kapasite %30’u geçmez, geçemez. Bazı sektörler dışında çarkı döndürmez, döndüremez. Bu da aslında maliyenin de kendini korumaya çalışırken çökmesi anlamına gelir.

Turizmin, öğrencilerin, kapıların ve inşaatın yarattığı boşluğu dolduramaz. Çekilen acı, kahır ve isyanı kapatmaz, kapatamaz. İş kayıplarından dolayı harcama kabiliyeti sıfır veya eksiye düşen işletmelere sosyal güvenlik harcamaları için %75 ödeseniz ne, ödemeseniz ne? Bu bile yüzde seksen işetme ve çalışan için yapılmadı.

“DEVLET FONLARINDAN ÇOK DA KAYNAK KULLANMAK İSTEMİYOR”

Mağusa, Lefkoşa sur içleri, Girne, Güzelyurt, iskele çarşıları tamamen bu durumdadır. Kirada yer tutanlar, butikler, mobilya, beyaz eşya satıcıları, kafeler, restoranlar sadece kapasitelerini yitirmiş değildirler. İşyerlerinin açık olmasından dolayı yaptıkları zorunlu harcamalardan  eksi durumdadırlar. Paket bunun neresindedir? Çalışan bir birey için ise asgari ücret baz alındığında, toplam maaş içerisinde sosyal güvenlik yatırımlarının payı %13’tür. Paketin öngördüğü şekilde %75 katkı yapılması halinde, prim tutarının %9.75’i karşılanmış olur ki bu da yaklaşık 370 TL’ye tekabül etmektedir. Bu uygulamanın yerli çalışanlar için salgın öncesinde de yapıldığını hatırladığımız zaman, devletin fonlarından çok da kaynak kullanmak istemediğini maalesef vurgulamak zorundayız. Yani ortada bir uyanıklık vardır. Normal ekonomik bir aktivite yaşanmış olsaydı önemli sayacağımız bu katkı bu koşullarda yok hükmündedir.

Pakette, sosyal güvenlikle ilgili geri ödemeler dışında kalan kira, emlak, seyrüsefer, maaş ödemeleri, belediye yükümlülükleri, su, KDV, elektrik, ulaşım, haberleşme harcamaları tamamen görmezlikten gelinmiştir. Yatırımları bir tamam olan işletmeler için prim yatırımlarının %75’ini ödemekle, iş kaybı %120’lere çıkan işletmeler için bir açılım yapıldığını varsaymak, yapılan uyanıklık karşısında aptallığı kabul etmek anlamına gelmektedir.

İşletmelerdeki harcamaların yanı sıra bir insan ve ailesi için de harcama kalemleri düşünüldüğü zaman, çok farklı bir durum oluşmamaktadır. Hane halkı için de elektrikten başlayarak, kira, belediye yükümlülükleri, emlak vergisi, seyrüsefer harcamaları geçerli olduğuna göre özel sektörde çalışan bir insanın yaşamının işletmelerin mevcut durumu ile gerçekten nasıl devam edeceği büyük bir soru işareti olarak karşımıza çıkmaktadır.”

“BORÇ YÜKÜ ARTIRILIYOR”

Açıklamada, mevcut koşullar altında bu paketle yapılan, devletin tüm sorumluluklarından kaçarak insanları borçlandırma yoluna gitmesinin, bankalara daha da bağımlı hale getirmesinin, zaten borçlu olan insanların borç yükünü artırmasından başka bir şey olmayacağına işaret edildi.

“Nitekim, işletmeler için %9 faiz oranından 6 ay ödemesiz, 36 ay vadeli, 100.000 TL’ye kadar kredi vaat edilmiş ve bu yolla hiçbir indireme gitmeden tüm bu harcamaların karşılanması işletmelerin ve insanların sorumluluğuna bırakılmıştır” denilen açıklamada, sağlanacak kredinin bankacılık kriterleri dahilinde olacağı, 6 ay ödemesiz vadenin faizin de binmesi ve masrafların da hesaplanması halinde bileşik olarak yüzde 13’lere geleceğinin açık olduğu kaydedildi.

Esnaf ve Zanaatkarlar Odası, pakette yapılan bu açılımın “esnafın yüzüne bakılmadığı gerçeğini” bir kez daha ortaya çıkardığını belirterek, şöyle devam etti:

“Mart ayından en azından sene sonuna kadar mevcut halihazırdaki borçlar için herhangi bir açılımın yapılmadığı, inisiyatifin ise bankalara bırakıldığı hemen görülecektir. En azından sene sonuna kadar bir kaynak kullanımının, hükümet veya bankalar tarafından halen karara bağlanmamış olmasının hiçbir açıklaması olamaz.

Aynı şekilde, işletmeler için öngörülen 2000+2000 TL’lik ek katkının ön koşullarının ağırlığından dolayı %80’ı aşkın işletme için mümkün olamayacağı ve ödeyebilenler için dahi tablodaki toplam giderler içindeki payının bir dişin kovuğunu doldurmaktan uzak olduğu nettir. Yani esas mesele olan bir işletmenin, dolayısı ile istihdamın devamlılığının sağlanması 2. pakete rağmen ele alınmadığı çok küçük bir incelemeyle anlaşılmaktadır.

ELEKTRİK İNDİRİMİ, KREDİ KARTI FAİZ ORANLARININ YILLIK %12’LERDE TUTULMASI OLUMLU…

 Yine bütün iyi niyetimizle imalatçılar için elektrik indiriminin 10 kuruştan 25 kuruşa çıkarılmış olması, kredi kartlarında faiz oranlarının yıllık %12’lerde tutulması, paketin artıları olarak görülebilir. Özellikle kredi kartları yolu ile tüketimin minimum da olsa sürdürülmek istenmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Emlak alımlarına kredi ve faiz sübvansiyonu, tapu harçlarında indirimler ile ekonomide harcamaların artırılması hedeflenmektedir.

Bu yapılırken ülkenin esas ihtiyacı olan doğrudan kaynakları seferber eden maddi ve hizmet üretimi yine unutulmuştur.

TÜKETİME DAYALI EKONOMİYE DEVAM…

Kaynakların seferber edilmesiyle üretimin önemli olduğu noktasında, nerede ise söylem birliğinin oluştuğu bir coğrafyada süt ürünlerinin ihracına yapılan teşvik dışında hiçbir katkının öngörülmemesi gerçekten çıkmazı büyütmekte, eski alışkanlıkların sürdüğünü göstermektedir. Ranta, tüketime dayalı sosyo, ekonomik ve kültürel anlayışı değiştirmek, dönüştürmek yeni bir model yaratma gayreti bu pakette de havada kalmıştır.

Sonuç olarak bu paket de yüzümüze bakmamış, bir kez daha, daha önce de vurguladığımız gibi umutlarımız kırılmak istenmiştir. Bu pakette de maliyenin sorumlulukları ve bütçenin denkliği esas kaygı olarak ortaya çıkmış, bu yüzden de insan yaşamı, gerçekten ihtiyaç duyulan çalışanlar, esnaf ve zanaatkarlar, üreticiler tekrardan reddedilmiştir.

Bu noktadan sonra birleşik eylemliliğimizin 3’üncü aşaması şart olmuştur. Tekrar tekrar vurguladığımız gibi ne kadar kararlılık gerekiyorsa o kadar kararlılık, ne kadar eylem gerekiyorsa o kadar eylem… Hükümetin yüzü bize dönene kadar."