Evliliği bitme noktasına gelenlere son çare

Mesut GÜNSEV

[caption id="attachment_24472" align="alignleft" width="80"] MESUT GÜNSEV[/caption] Günümüzde her şeyi kolayca tüketiyoruz. Tükettiğimiz önemli konulardan biri de evlilik. Gençlerimizin büyük umutlarla kurdukları yuvaların bazılarının hem de azımsanmayacak bir sayı ile kısa sürelerde yıkıldığını istatistikler de gösteriyor. Bu haftaki öykü değil, belki bir öneri Nazlı Özburun, kaleme almış. Belki de fırtınalar yaşayan bir birlikteliğin sakin sulara sığınmasına vesile olur diye bu pazartesi öyküsünü paylaştık sizlerle… “Bir gün yağmuru seyrediyordum. Bir yaz yağmuruydu ve aniden hızlı şekilde başladı. Bahçedeki bütün bitkilerin yana doğru eğildiklerini fark ettim.  Önce yağmurdan kırıldıklarını sandım. Fa­kat kırılmamış, eğilmişlerdi. Yağmur bittiğinde yeniden doğruldular, daha diri ve güzel görünüyorlardı. Yağmur onları hem yıkamış hem de beslemişti. Kırılacakları yağmurdan "eğile­rek kurtulmayı" başarmışlardı. Ay­nen bunun gibi hayatın akışı içinde egolarımızı dik tutacağız diye direnmeyip gerektiğinde eğilsek olayların getirdiği mesajları okuyarak daha anlamlı ilişkiler kurabileceğiz. İnsanın insanla geçinmesi; kırma­dan, kırılmadan beraberce yürüyebil­mesi her zaman kolay olmaz. Hele bu­günün insanı gururundan "burnu düş­se almayacak" kadar kararlı bir duruş içinde. Evlilikler, ilişkiler çoğu kere bu gurur yüzünden yara alıyor; bir da­ha da toparlanamıyor. İnsan karşısın­dakini anlamak için birazcık eğilmeyi göze alamıyor ama sonrasında kırılıp dağılmayı kendisine reva görüyor. İnsan olarak hiç birimiz diğerimize benzemiyoruz. Her insan biricik. Sev­diği, sevmedikleri farklı. Aynı salonda oturup TV seyrederken birinin istediği dizi, diğerinin haber bülteniyse hangi­si eğilecek? Pazar gününü biri evde din­lenerek, diğeri market alışverişi için dı­şarı çıkarak geçirmek istiyorsa ne ola­cak? Çocuk büyütme konusunda biri özgür bırakmayı, diğeri geleneksel yöntemleri uygulamayı istiyorsa kimin isteği üzerine çocuk yetiştirilecek?   Kimse eğilmek istemiyor. Güçlü olanın kazandığı, kazanana kadar da diğerini acıttığı ilişkiler ağında boşan­ma oranları her geçen gün tırmanıyor. Kırık kalplerin arttığına şahit oluyor, kin ve öfkelerin büyümesini seyredi­yoruz. Birbirine dayanmayan ve bo­şanmanın kendilerini hafifleteceğini umanlar çok geçmeden hayatın zor­lukları karşısında her geçen gün ağır­laşan yüklerin altına girmiyorlar mı?   Zor bir problemin çözüm yolunu bulmak yerine dediğim dedik diye di­renmek sonrasında dağılmayı getiriyor. Yemeği dört dörtlük, beyaz göm­leği istediği kadar beyaz, kuru fasulye-pilav annesinin pişirdiği gibi olmadığı için eşini hayattan bezdirenler sonra­sında ucuz lokantalarda çorba içerken bulmuyorlar mı kendilerini? Gri göm­leklerle "Bir iki gün daha nasıl idare ederiz?"in hesaplarını yapmıyorlar mı? Romantizmden nasipleri olmadığı için oduna benzetip her gün değersizlik hissi yükledikleri eşleri hayatlarından çıktı­ğında, hayatın ağırlığı karşısında drama­tik filmlere gözyaşı döker olmuyorlar mı?   Kendi egolarımızdan kaynaklanan problemlere çözüm bulmak yerine karşımızdakini suçlayarak evliliği bi­tirmek çok yanlış. Gururumuzdan do­layı eğilmeyi seçmeyip uzlaşmadan kaçarak sonrasında hayat karşısında kırılmanın hedefi olmak. Hem de ko­lektif bir kırılmanın.  Çünkü görünürde iki kişi boşansa da arka plânda bir sistem boydan boya.ayrılır. Bir daha hiç bir şey eskisi gibi olamayacaktır.   Hayat bazen eğilmeyi getiriyorsa, önümüze yapılacak en doğru davra­nış o an için eğilmektir. Diğerinin is­tediği meşru bir şeye evet demek bize de çok şey öğreten duruma dönüşebi­lir çoğunlukla. Neden kendimizi böy­le bir fırsattan da mahrum edelim ki?   Orta yolu bulmak, sanıldığı kadar zor değildir. Bazen geri çekilmek ge­rekliyse geri çekilmek cesaretin tâ ken­disidir. Yeter ki, samimiyetle iki kişi­lik bir mutluluğa yüreklerimizi açalım.   Zaman, zaman "Gururumuza inat kırılmadık, biraz eğildik!" diyenlerden olabilmek dileğiyle. “