İşte Akıncı'nın o sözleri:
Başbakanı olduğu bir Devletin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na hakaret etmeye başlayan bir kişilikle karşı karşıyayız.
Müzakerelerde 23 Ağustos’tan itibaren başlayacak önemli bir sürecin arifesinde, “ezilmiş, büzülmüş, silik, dilenen” gibi sıfatlarla Başbakan Özgürgün, aniden şahsımı aşağılama ve itibarsızlaştırma gayretkeşliğine girişmiştir. Bunu yaparken gerçekte kendini ve makamını itibarsızlaştırdığının farkında bile değildir.
Başbakanın siyasi olgunluktan son derece uzak bu haksız ve çirkin saldırısını esefle kınıyorum. Şunu bilsin ki, bu tür sıfatları halkımız bize yakıştırmaz. Başbakan bu sıfatları başkası için kullanmadan önce dönüp bir aynaya bakmalıdır.
Endişe içinde olduğunu söyleyen Başbakan, benimle haftalık görüşmelerinde bu endişelerini dile getirmiyor. Geçen hafta içinde, iki kez benimle bir araya geldiği halde, endişelerini gidermek için hiçbir soru sormamıştır. Tam tersine, her defasında müzakere sürecine hükümetin tam destek verdiğini belirtmiştir. Şimdi “masada ne aldık, Akıncı açıklasın” diyor ve kendine düzenli gönderilen tutanakları okumadığını da ele veriyor. Müzakere sürecinin bu şekilde açıklamalarla yürüyemeyeceğini de bilmezden geliyor.
Saygıdeğer halkımıza şunu duyurmak isterim:
Müzakere sürecinde kritik bir dönemece girmiş bulunuyoruz. 23 Ağustos – 14 Eylül tarihleri arasında yapılacak 7 görüşmede var olan ayrılık noktalarında yeterli yakınlaşmalar sağlanabilirse, Eylül ayının ikinci yarısından itibaren çözüm yönünde daha umutlu gelişmeler yaşanabilir. Kuşkusuz son dönemeçte yakın istişare içinde olduğumuz Türkiye’nin ve diğer garantör ülkelerin de katkısının hayati önemi olacaktır.
Daha önce de çeşitli vesilelerle açıkladığım gibi, 4 başlıkta sağlanan ilerlemeler yanında, aşılması gerekli önemli zorluklar da vardır. Toprak ve güvenlik konuları ise uzlaşma bekleyen ve henüz ayrıntılı olarak ele alınmayan iki ciddi konudur.
Sürecin başından beri halkımıza verdiğim söze uygun olarak ve 11 Şubat 2014 mutabakatına sadık kalarak, karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm için uğraş vermekteyiz. Kıbrıs Türk halkının gerçek çıkarlarını gözeterek, her iki toplumun eşitlik, özgürlük ve güvenlik içinde yaşayacakları adil bir çözüme ulaşmaya çaba harcıyoruz. Halktan aldığımız güçle bu çabayı ezilmişlik duygusu içinde değil; onurla, gururla yürütmekteyiz. “Çözüm dilenciliği” değil ama “çözüm kararlılığı” ile hareket etmekteyiz. Böylesi bir ortamda Başbakanın “Eyvah galiba çözüm oluyor” telaşı içerisinde saldırıya geçmesi ve bizi masa başında zayıf düşürecek bir yaklaşım sergilemesi makamına yakışmayan bir tutumdur.
Başbakan Özgürgün, bugünden kamplara bölünmeyi tetikleyerek ancak kendimize zarar vereceğimizi anlamaktan aciz mi?
Yaptığım uyarılara kulak vermeyerek, ha bire ayağımıza kurşun sıkmaları yetmezmiş gibi, şimdi de açıktan saldırıya geçilmesini elbette halkımız değerlendirecektir.
Son olarak şunu belirtmek isterim: Süreçte önemli ilerlemeler sağlamamıza rağmen Rum tarafı henüz sonuca ulaşmak için gereken makul ve gerçekçi noktada değildir. Önümüzdeki süreçte temenni ederim ki o noktaya gelinir ve her iki tarafın da yararına olacak, aynı zamanda bölge istikrarına da katkı yapacak bir çözüme ulaşırız.
O gün geldiğinde Başbakan nereye doğru yürüyecekse o yöne gider. Benim kiminle yürüyeceğimi merak etmesin, ben her şart altında halkımla birlikte yürüdüğüm yoluma devam edeceğim.