“Fuhuş” Tamam ama “Lezbiyen Ya Da Gey” olmaz…

Ayşegül Garabli

Arabasına bindi ve gecenin karanlığında Lefkoşa’ya doğru yola koyuldu.

Alayköy’den geçerken sağlı sollu rengarenk ışıklı neonlara reklam edilen gece kulüplerini görmedi bile.

Oysa ışıkları, şehri karanlıkta bırakacak kadar çoktu.

Hatta ışıklı yazılmış kulüp isimlerinin hepsi de “sex kokulu”  ya kadın ya da kadını çağrıştıran objelerden oluşmuştu.

Hani belki koca koca neonlar görülmez diye, her gece kulübünün 100m ilerisine de çıplak kadın vücudunun yer aldığı ışıklı levhalar ve ışıktan oklar da konmuştu.

Ama sürücünün dikkatini çekmedi.

Işıklar, “burası lunapark olmalı” düşüncesiyle arabada bulunan çocuğun bile dikkatini çekti ama sürücü olan annesinin ya da babasının dikkatini çekmedi.

Çünkü bu görüntü, her gün bu yoldan geçtiği için normalleşmişti onun için.

İçeride neler olup bittiğini ve kadınların sex kölesi olarak kullanılıp satıldığını bildiği halde rahatsız olmamıştı.

Sonra biraz daha yola devam etti.

Gecenin karanlığında belli belirsiz gözüken iki tabela gördü ve bir anda çılgına döndü.

O da ne?

Yol kenarına “Kamil abi, ben lezbiyenim” ve “Mediha deyze, ben geyim” yazılı billboardlar yerleştirilmişti.

Olacak şey miydi bu????

Bu kadar  “edepsiz” tabelaların ne işi vardı yolda (!)

Ne kadar “ayıp” ve ne kadar “günah” şeylerdi onlar öyle (!)

Dayanamadı, arabasını kenara çekerek, “ geyim” kelimesini silerek üzerine “bayım” , “lezbiyenim” kelimesini silerek, onun üzerine de “bayanım” yazdı.

Artık içi rahattı çünkü, “geyim” ve “lezbiyenim” kelimelerini silerek, toplumdaki geyleri ve lezbiyenleri yok etmişti.

Toplumdaki bu sorun (!)  çözülmüştü artık.

Zaten gece kulübündeki kadınlar da toplumun sex ihtiyacını giderdiği için, bundan sonra çocuklar da “özenerek” gey ya da lezbiyen olmayacaktı (!)

Hem ne demişti eski bakan Ertuğrul Hasipoğlu,?

“ Gece kulüpleri olmasa bu kadar asker ne yapacak?  Bizi mi halletsinler?” dememiş miydi?

İşte bizim sürücü de, gece kulüplerini  görmezden gelip, billboardlardaki  “lezbiyenim” ve “geyim” ifadelerini  de, toplum “ahlakına” uygun hale getirerek  hem eski bakanın hem de toplumun namusunu (kı*ını) kurtarmıştı (!)

Oysa ki bu billboardlar, eski bakan ve bu sürücü gibi düşünenler için hazırlanmıştı.

Amacı ne lezbiyenleri ya da geyleri reklam etmekti ne de heyecan yaratmaktı.

Hala daha bu toplumda çıplak kadın , gece kulübü billboardları normal karşılanıp, bu tür farkındalık yaratma projesi kapsamındaki billboardlar rahatsızlık veriyorsa demek ki, bu tür billboardlara daha çok ihtiyaç vardır.

Hala daha bu ülkenin yarısından fazlası, homofobik bir tutum içerisindeyse, ve bırakın lezbiyen ve geylerin kendilerini, cinsel durumlarının yer aldığı billboardlara bile tahammül gösterilemiyorsa demek ki, bu tür projelere hala daha ihtiyaç var.

Bu toplumda geylerle ilişkiye girenler “erkek” kabul edilip, “gey” yazılması ayıp ya da günah karşılanıyorsa, bu billboardlardan her mahalleye dikilmeli.

O yüzden, dünkü billboardları eleştirenleri samimiyete davet etmek istiyorum.

“Ahlak” ,“namus”  ve “günah” gibi kavramlarının arkasına sığınarak, bu tür kavramları, kadının ve LGBTQI bireylerinin omuzlarına yükleyerek gerçeklerden kaçmasın kimse.

Eğer ki, gerçekten “ahlak”, “namus” ve “günah” gibi değerler önemseniyorsa, öncelikle adalet duygusuyla tanışmak lazım.

Empati kurmayı bilmek lazım.

Zira, kadının bedeninin satıldığı ve bunun normal karşılandığı bir ülkede,

3,5 yaşındaki bir kıza tecavüz edip öldüren kişinin kişiliksizliğinden çok, kurbanın çocuk oluşundan söz edilip, çocuğa acınması,

Hayvanlara dahi tecavüz edenlerin konuşulmaması ama buna rağmen, dünya tarafından fizyolojik bir durum olduğu kabul edilen geylerin, lezbiyenlerin ya da eşcinsellerin konuşulması çok da adil değil.

Gerçi  kadının bir birey olduğunu bile henüz tam kabullenmemiş , bir çok şeyin sadece söylemlerden ibaret olduğu bir toplumda,  cinsel farklılık gösteren kişilere tepki gösterilmesine şaşırmamak gerek.

Ama buna rağmen, eğer ki, adalet duygusuna sahipsek, demokrasi  ve eşitliği savunuyorsak, o zaman toplumdan çekinmeden, utanmadan, doğruları yüksek sesle dillendirmek de görevimiz olmalı.

Hatta çevremizde, “destekliyorum ama yanlarında olamam , beni de onlardan sanırlar” diyen varsa, ilk önce onlar samimiyet konusunda eğitilmeli.

Hem hiç kimse kendini kandırmasın, “erkeksin” demekle erkek olunmuyor, “kadın demekle de kadın olunmuyor.

Hepsinden önemlisi, kadın ya da erkek olmakla da insan olun muyor.