[caption id="attachment_9051" align="alignleft" width="120"] Özlem KAVAZ SOYKAN[/caption] Eski zamanlarda televizyon ve radyonun cazibesini yitireceği, gazete okumadan bir gün geçirilebileceği düşünülmezken bugün evlere gazete girmez, trafikte olunan zaman dışında (ki ciddi şekilde sadece CD’den yada ipod üzerinden müzik dinleyen bir kitle de mevcut) radyo dinlenmez, hatta ve hatta televizyon tek başına izlenmez oldu. Tek başına diyorum çünkü televizyon izlerken bile PC, dizüstü bilgisayar yada akıllı telefonlarında başka bir medya aracı ile ilgilenen kişi sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Özün sözü, her geçen gün toplu medya araçları yerini daha “kişisel” medya mecralarına bırakıyor. Haberleri son dakika bildirimlerinden, SMS aboneliklerinden öğrenmek varken niye uğraşalım ki! Facebook, Twitter, İnstegram hem eğlenceli, hem ücretsiz... Bilginin bu kadar hızlı yayıldığı bir ortamda pazarlama iletişimi araçlarını da tekrardan değerlendirmekte fayda var. Dünyanın en önemli markalarından biri olan Coca-Cola iletişim stratejilerini açıklarken 2015 yılında basın bildirilerini öldürüyoruz açıklamasında bulundu. Söz konusu açıklama 17 Ocak 2014 tarihinde Dünya Gazetesi köşe yazarı Sevda Yüzbaşıoğlu tarafından ele alınırken, ayni konu Türkiyede PR gurusu olarak bilinen Ali Saydam’ın da makalesine konu oldu. Coca-Cola Company’nin Dijital İletişim ve Sosyal Medya Bölüm Başkanı Ashley Brown’un “Kill the press release!” (Basın bültenini öldürün!) başlığı altında yaptığı öneriler çok ilginç. 1. Mevcut web siteni geliştir! 2. Bir “basın odası” oluştur, basın bültenini öldür. 3. “Kariyer bölümünü” hikâyelerle doldur. 4. Onların (hedef kitlenin) kalbine dokun. 5. İnfografik kullan. 6. Akıllı telefonlara uygun tasarımlar yap. 7. Editoryal kararlarını verilerle destekle. http://www.coca-colacompany.com Halkla İlişkiler alanında kurumların medyada haberlerinin yeralması çok önemlidir. Bu nedenle medya ile ilişkiler hep güçlü olmalıdır. Ama görünen o ki hem kitlesel mecraların önemini yitirmesi, hem de teknolojinin sunduğu yeni mecralar gelenekleri kırarken yapılan işlerin kalitesini de arttıracak. Tüketici, okuyucu yada adına her ne derseniz son kullanıcı dikkatini çeken konu hakkında daha fazlasını talep edecek ve bilgiyi siz ona sunmadan kendisi bilgiye ulaşmaya çalışacaktır. Kaliteli yapılan her iş fark yaratacaktır. Diğer taraftan, günümüzde alışıla gelmiş kampanyalar, fiyat kırmalar, ... a varan idirimler de tüketicinin dikkatini çekmek için çok başarılı takdikler değil. Bunu yerine viral medyada adından söz ettirecek kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri yürütmek, kazancını yine halkla paylaşmak, marka farkındalığı yaratmakta önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün hem dünyada hem de ülkemizde bu konuda ciddi şekilde çalışan firmalar bulunmaktadır. Negatiften beslenmeyen, pozitif değerler üzerine kurulmuş olan bir anlayışla hareket etmenin farklılığı da farkedilmektedir. Bazı örnekler verecek olursak,; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Coca-Cola şirketinin 2006 yılında başlattığı Her Damla Değer Katar (Every Drop Matters) projesi, Banat’ın Sağlıklı bir hayat için Temiz Dişler projesi, ve ülkemizde benim de Yönetim Kurulunda görev aldığım ve 2011 yılından bu yana fark yaratan projelere imza atan “bir dünya daha var projesi” ile Limasol Sosyal Sorumluluk Kurumu bu örneklerden sadece bazıları. Görünen o ki dijital teknoloji bizlere yeni mecralar kazandırmakla kalmıyor, yeni beklentilerimizin oluşmasına da ciddi şekilde katkı salıyor.