Gençlik başımda duman

Oshan SABIRLI

Sıcak bir yaz akşamıydı. Eski Lefkoşa’nın Selimiye Camii manzarasında, günün yorgunluğunu atma telaşındaydık. Hemen yanımızdaki masada, 20’li yaşlarında 3-4 genç kadından oluşan bir grup, kahkahalarla yüzeysel bir sohbet gerçekleştiriyordu. İstemesek bile seslerini rahatlıkla duyduğumuz için gayri ihtiyari kulak kabartıyorduk konuşulanlara. Konu gençlik sorunları ve hedefsizlikleriydi. Eski bir dostum, Mustafa ile “gençlik başımda duman” dediğimiz o zamanlara döndük ve derin bir sohbete giriverdik. Fonda Fransızca bir şarkı çalıyordu ve o garip Lefkoşa gecesinde, geçmişe özlemimizden bahsediyorduk. Mustafa “Çok büyük sorunlarımız vardı. En azından biz öyle zannediyorduk ve bir yanımız hep arabesk yaşıyordu” diye başladı söze. Eski aşklarımızı, entrikalı olduğunu düşündüğümüz zamanları ve aslında gençliğin verdiği o toyluğu sorgularken ne kadar çok şey öğrendiğimizi ve boşa ne kadar çok zaman harcadığımızı dile getirdik. Üstelik o zamanlarda kendimiz çok zeki zanneder ve o zeka ile dünyanın merkezinde olduğumuzu düşünürdük. Sohbetimiz sırasında, çok uzun zamandır görmediğimiz eski arkadaşlarımızı hatırlamaya çalıştık. Bir çok kişinin ismini bile hatırlamadığımızı, herkesin yol haritasının değiştiğini ve aslında “bundan adam olmaz” dediğimiz bir çok kişinin hayatın getirilerinde, çok iyi yerlere geldiğini fark ettik. Yan masamızdaki kahkahalar eşliğinde, şu anki gençleri düşündüğümüzde “biz mi çok saftık yoksa şimdiki gençlik mi çok farklı?” diye sormaktan geri duramadık. Aslında konuştuğumuz zaman dilimi çok değil 15-20 yıl öncesiydi. Üstelik o dönemleri düşünürken, genel kültürümüz ve açık görüşlülüğümüz ile kuşak çatışmaları yaşadığımızı da fark ettik. Hani sınav denen işkencelerin çok farklı olduğu, hani ehliyet, ilk arabamız hatta ilk cep telefonumuzun mucizesini, üniversitede yıllarımızda karakterimizi seçmemiz adına verdiğimiz savaşları düşündük. Birde aile baskısından usandığımız, özgürlük adına tartışmalar yaptığımız dönemlere geri döndük. Aslında ne kadar sığı ve saf mışız onu anladık bir kez daha. Oysa aile baskısı dediğimiz şeylerin şimdilerde uyuşturucu kullanımın tavan yaptığı, kötü yola düşmenin ve arkadaş çevresinin etkilerinin BÜYÜK dünyamızda kontrolün bizde olduğu rüyalarında olduğumuz gerçeğini şimdi çok daha net anlıyoruz. Oysa biz üniversitedeyken de uyuşturucu kullananlar vardı. Bilirdik. Uzak durur, o kişilerle muhatap olmazdık. Ailemizde, çevremizde “KÖTÜ” diye tanımlanan insanların olmadığı aşikardı. Şimdilerde yakın arkadaşlarımızın, çevremizdeki insanların, hatta çocuklarının bile uyuşturucu kullandığını duyuyoruz. Gece kulüplerinde seks pazarlığı yapanları, kumar batağında olanları SIRADAN, sokaktan geçip giden insanlar gibi görüyoruz. Evimizin duvarının altında uyuşturucu pazarlığı yapıldığını bilsek bile sineye çekip, DUA EDİYORUZ. Hayat kötü, ucundan bize bulaşmasın diye dünyanın kötülükleri uğraşmıyoruz. **** Sohbetimiz Lefkoşa’nın meltemlerinde başlamıştı. Bir anda gerildiğimizi fark ettik. Sohbette, içimizden ailemize teşekkür ettik ve umarız çocuklarımızı kendimiz gibi yetiştirebiliriz diye de düşündük.