Birkaç yüz metre ötede, Sahra Çölü'nün bu hiç affı olmayan kesiminden mültecileri taşımak için birlikte çalışan Tuareg isyancılar ve insan kaçakçıları, üç kamyonun etrafında toplanmış, davullar ve danslarla eğleniyor, havaya ateş açıyorlardı.
Genç adam olan biteni, ellerindeki cep telefonlarının zayıf ışıkları ve atılan her beş mermiden biri olan izli merminin yaydığı ışıkla seçebiliyordu.
Kendisini Azeteng olarak tanıtan genç adam, Mali'nin kuzeyinde, Cezayir sınırı yakınlarında bir yerdeydi.
Arkasında, Batı Afrika'dan Avrupa'ya giden mülteci güzergâhının kasvetli ve vahşi mola durağı El Halil vardı.
Önünde ise, her yöne doğru kilometrelerce devam eden kum. Karanlık Sahra Denizi'nde bir zerreydi. Yavaşça, acı çekerek vücudunu sürükledi ve yere mümkün olduğunca yakın durmaya çalıştı.
Azeteng kaçıyordu. Birkaç saat önce, El Halil'i kontrol altında tutan kaçakçılar, dalga geçmek için gözlüklerini yüzünden almış ve geri vermeyi reddetmişlerdi.
Azeteng 25 yaşında ama boyutları yaşına göre küçük. Hep görünmemeye çalışarak yaşadığını gösteren utangaç bir yapısı var. Hakkını savunacak gücü olmadığından, geri adım atıyor.
İnsan kaçakçıları, durup gözlüklerine dikkatle baksa, alışılmadık derecede kalınlıktaki çerçeveyi, saplardan birinin altındaki mini USB girişini, mafsaldaki iğne başı büyüklüğündeki deliği incelese, öldürüleceği kesindi. Buna emin olmak için, yeterince çok şey görmüştü.
Tarih Mayıs 2017'ydi.
Kuzey Mali'deki göçmen güzergâhlarını, Batı Afrika'daki yola çıkış noktalarıyla bağlantılı insan kaçakçılığı şebekeleriyle birlikte çalışan Tuareg isyancılar kontrol ediyor.
Azeteng'in yolculuğu Gana'da başladı. Diğer göçmenler, Gine, Gambiya, Senegal ve Sierra Leone'liydi. Son yıllarda onbinlerce erkek, kadın ve çocuk, Avrupa'da daha iyi bir yaşam umuduyla Sahra Çölü'ne doğru gitmişti.
2016'da yola çıkan Ganalı bir göçmen, çölü gördüğünde korkuyla geri döndüğünü anlatmıştı bana. Arkadaşlarının azimli davranıp, Libya'ya doğru yola devam ettiğini söyledi.
"Sadece biri başardı ve İtalya'ya ulaştı. Daha sonra bize öbürlerinin, hepsinin öldüğünü anlattı."
Çölü geçmeyi deneyenler, Mali, Nijer, Cezayir ve Libya üzerinden denize doğru, eski Sahra ticaret yollarını kullanıyor.
Haberlerde hep, Azeteng'in yola çıkmasından bir yıl önce 5 binden fazla kişinin hayatına mal olan Akdeniz'deki tekne trajedilerine odaklanılıyor.
Ancak BM'nin tahminlerine göre, en az iki kat daha fazla sayıda göçmen çölde ölüyor.
Azeteng'in El Halil'den sürünerek kaçmasından birkaç hafta sonra, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 44 Ganalı ve Nijeryalı, insan kaçakçılarının yakıtı bitince çölde susuzluktan ölmüşlerdi. Haftalar sonra üç kamyon bilinmeyen bir nedenle terk edildiğinde, en az 50 göçmen daha öldü. Bunlar sadece haber başlıkları. Çok daha fazlası kumlar üzerinde ölüyor ve sayılmıyor bile.
"Selam sana, Tanrı'nın en sevgili kulu Meryem, Rab seninledir. Kadınların en mübareği sensin ve mübarektir senin evladın İsa. Aziz Meryem, Mesih'in annesi, biz günahkarlar için, şimdi ve ölüm saatimizde dua eyle. Amin.."
El Halil'in dışında, Azeteng dua ediyordu. Kaçakçılar, en azından şimdilik, kumların üzerinde sürünen genç bir göçmeni göremeyecek ya da garip gözlüklerine dikkatle bakamayacak kadar partileriyle meşgüldü.
Azeteng, artık yeterince uzaklaştığına kanaat getirdiğinde, ayağa kalktı, üzerindeki kumları silkeledi ve çölde yürümüye başladı.
Azeteng, ailesinin ortanca çocuğuydu ve biraz garipti. Yedi kardeş arasında, annesi farklı olan bir tek oydu. Babası, üvey annesi ve üç üvey kız kardeşiyle, Gana'nın kuzeyindeki iki odalı bir polis lojmanında büyümüştü. Kendi annesi, Gana'nın orta kesimlerinde yaşıyordu ve Azeteng babası evden uzak olduğunda, ki bu sık sık olurdu, kendisini kendi evinde yabancıymış gibi hissederdi.
Babasının ayak izlerinden gidip, polis olacağı sanılıyordu. Fakat Azeteng, bir casus olmayı düşlüyordu. Cep harçlığını, yerel pazardaki satıcılar tarafından boş DVD'lere yazılan James Bond filmlerine ve düşük bütçeli CIA maceralarına harcıyordu. Haftasonları, babası polis karakolunun arkasındaki otları, ailenin baktığı hayvanlar için biçmeye gönderdiğinde, Azeteng bir gizli görevdeymiş gibi yapıyor ve sessizce yaklaşıp, kapıların ardında olanları dinliyordu.
O haftasonları duyduğu şeyler, içinde zaten çok az olan polis olma isteğini de öldürdü. Dayak atan kocalarını şikayet etmek için gelen yaşlı kadınlardan, ifadeyi yazmak için tükenmez kalem ya da tutuklama yapmak için benzine para gerektiğinin söylendiğini duydu. Bunlar basit numaralardı ve alınan rüşvet de acınacak kadar azdı ama Azeteng üzerindeki etkisi büyük oldu. Mahkumların nezarette sopalarla dövüldüğünü gördüğünde, artık polis olmak istemediğini kesinlikle biliyordu.
Azeteng, 10'u yaşlarında yanında hep bir cep radyosu taşıyordu. Detaylara odaylanan aklı, etrafındaki dünyayı katalogluyordu. Ancak bazen hangi detayların önemli, hangilerinin önemsiz olduğunu ayırt etmekte zorlanıyordu. Adaletsizliğe karşı savaşmak istiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Liseden sonra, Kintampo'daki tarlalarda çalışmak için annesinin yanına gitti. Gece radyo dinlerken gizli bir gazeteci gibi düşlüyordu kendisini. Daha şimdiden, lisede böyle bir haber yapmıştı. Okulda alkol üreten ve 'not karşılığında öğrencilerden para alan' bir grup öğretmeni kapaklı bir telefonla gizlice filme almıştı ve haber yerel gazetelerde yayımlandığında, üç öğretmen ve okul müdürü ya görevden alındı ya da başka yerlere tayinleri çıktı.
Tarlalarda çalıştıktan sonra, Kintampo'da yatağında uzanırken, daha büyük bir haber yapmayı, daha büyük suçları açığa çıkartmayı düşledi.
Radyodaki haber bültenlerinde, binlerce Afrikalı gencin çölde ve denizde öldükleri söyleniyordu.
Altı ay sonra, Azeteng, başkent Accra'nın batısındaki Abeka Labaz'a giden bir otobüse bindi. Bilgisayar ürünleri ve gizli kameralar da dahil, teknik çözümler satan CSIT şirketinin bulunduğu, iki katlı bir binaya gelene dek, dokuz şeritli George W Bush otoyolunun kenarında yürüdü. Piyasadaki gizli kameraları biraz araştırmıştı. Düğme, kalem, saat, kol saati ve gözlük kameralar vardı.
200 cedi'ye satılan (235 TL) kameralar en ucuzlarıydı. Sadece düşük çözünürlüklü görüntü kaydı yapabiliyor ve geceleri pek iyi çalışmıyordu. Daha sonra İngiliz Polisi, Azeteng'in hikayesini bir araya getirirken, bu görüntüleri dikkatle inceleyecekti. Ancak Azeteng, o gün aynada kendisini gördüğü an, birilerinin bir şeylerin ters olduğunu anlaması için bir, iki, üç, hatta büyük ihtimalle dört kez ona bakmaları gerektiğine karar verdi. Gözlükleri satın aldı ve gizli çerçeve adını verdi.
Sonraki beş ay boyunca para biriktirdiği sırada, gizli kamera çekimi ve izlediği casusluk filmlerinde gördüğü hafıza kartlarını ağzında saklama egzersizleri yaptı.
Sonra hayvanlarını, iki koyun, altı keçi ve 10 tavuğunu da satıp, yola çıkacağı tarihi belirledi.
Bu noktada, Azeteng'in bu çok tehlikeli fikrini kendisinden başka kimse bilmiyordu. Daha sonra rahibine anlattı: Avrupa'ya giden çöl güzerhahında seyahat edip, gözlüğündeki gizli kamerayla insan kaçakçılarının suçlarını belgeleyecekti. Rahip, önündeki tehlikeleri düşünüp düşünmediğni sordu.
Rahip, daha sonra bana Azeteng "Bunun dünyaya, insan onuruna hizmet olduğunu düşünüyorum." diye yanıt verdiğini anlattı. "Ben de gittiğinde onun için bir ayin yapacağımı söyledim."
Azeteng daha sonra planlarını, şu anda Accra'nın dışında, bahçe içindeki küçük bir taş evde yaşayan babasına anlattı. Emeklilikten sonra biraz çökmüş olsa da, hala bir polis gibiydi ve biz konuşurken yayılan havyanlarını besliyordu.
"Çok kızmıştım, kızmıştım çünkü neden bu riski almak istediğini anlamıyordum. Açıkçası, ona izin vermedim. Daha sonra arayıp, yola çıktığını söyledi ve ben de 'ne yapayım, onun seçimi' dedim."
Azeteng yanına birkaç parça kıyafet aldı ve nakit parasını saklamak için sırt çantasının astarına jiletle bir kesik attı. Daha sonra Accra'nın merkezindeki, kalabalık bir ulaşım merkezi olan Kinbu Kavşağı'na gitti. Buradaki üç genç adama, kuzeye doğru gidip gitmediklerini sordu. "Evet" dediler. Avrupa'ya gidiyorlardı, suyun öte yanına İtalya ya da İspanya'ya. Azeteng'e Sulemana adlı bir insan kaçakçısının telefon numarasını verdiler.
Sulemana, Azeteng'e buluşacakları Mali'nin başkenti Bamako'ya giden normal bir otobüse binmesini söyledi. Azeteng, telefon görüşmelerini kaydetmeyi alışkanlık haline getirmişti ve Sulemana'yla yaptıkları konuşmayı kaydetti ve detaylı notlar aldı. Otobüs Kinbu Kavşağı'ndan yola çıktı ve Azeteng günlüğüne "Cumartesi , 15 Nisan 2017 — Mali'ye yola çıkıldı. 09.15am GMT." yazdı.
Ötobüs, polisin küçük miktarlarda rüşvet aldığı kontrol noktalarından önce Burkina Faso'ya daha sonra da Mali'ye geçti. Üç gün sonra Bamako'ya vardılar. Sulemana, Azeteng için sahte bir aşı belgesi hazırlamıştı ve Azateng'in, Gao'ya geçeceği yolculuğun ikinci kısmı için 45 bin Batı Afrika Frankı (470 TL) istedi. Azeteng burada aynı zamanda, Sulemana'nın patronu Moussa Sangare'yle tanışacaktı.
Otagarda, sıcağın altında bine yakın göçmen dolaşıyordu. Azeteng günlüğünü çıkarttı ve "Her beş dakikada bir, Afrikalı göçmenleri taşıyan bir otobüs yola çıkıyor. Sanki kalabalık bir uluslararası havaalanı gibi." yazdı. Sulemana'nın ayrıntılı bir tanımını ve telefon numarasını yazdı ve sonra otobüse bindi. Birkaç saat sonra Sulemana aradı ve "Birileri sana nereye gittiğini sorarsa, bir akrabanı ziyarete gittiğini söyle. Çölü geçerek, Avrupa'ya gideceğini söyleme." dedi.
Sulemana, nakit parasının bitmesine ve yolda evi arayıp para istemeye hazırlıklı olmasını istedi. "Sana dediğim gibi. Bu yolda tüm mesele para." dedi.
Otobüs, iki gün sonra Gao'ya, Sahra Çölü'nün eşiğine ulaştı.
Gao, göçmenlerin kentin otogarına her saat başı ulaştığı, tozlu kızıl sokakların ve kerpiç evlerin kenti. Azeteng gibi bir çoğu, kentte bağlantı kuracakları adamın telefonunu biliyor. Bu adamlar, göçmenleri çölü geçmeleri için satmadan önce birkaç gün evlerde tutuyorlar. Elinde bir isim ya da telefon numarası olmayanlar, insan kaçakçısı patronları için müşteri bulmaya çalışan genç değnekçilerin hedefi oluyor.
Azeteng, Moussa Sangare'yi buldu ve kısa süre sonra Sangare'nin kentin bir gettosundaki evine yerleştirildi. Kapaklı telefonuyla evin gizlice fotoğraflarını çekti ve gördüğü her şeyi yazdı.
Moussa Sangare, Malili güvenlik güçlerinden para alıyor gibi görünüyordu. Aradaki bağlantıyı yapan adama ve onun için çalışan çocuklara para ödüyordu. Göçmenler belirli bir sayıya ulaştığında, çölü geçirmeleri için Tuareglere veriyordu. Evindeki her şey, gıda, içme suyu ve banyo, paralıydı.
Gao'da üç gece geçirdikten sonra, Azateng'e bir telefon geldi ve kuzeye doğru devam etmek için 400 ABD Doları (2500 TL) ödemesi istendi. Açık çölün tehlikeleri başlamadan önce güvende olduğu son andı. Göçmenlerin önünde, geçmesi altı gün, büyük ihtimalle de daha uzun sürecek Sahra Çölü vardı. AB'nin parasını ödediği devriyeler nedeniyle, insan kaçakçıları daha uzun ve uzak güzergâhlar kullanmaya başlamıştı. İnsanlarla dolu kamyonlar yolda kaldı. Göçmenler şehirlerden kilometrelerce uzakta bırakılıp, yürümeye zorlandı ya da pusuya düşürüldü ve yollarına devam edebilmeleri için çalıştırıldılar. Çölde, insan kaçakçıları ve göçmenler, kurbanlar ve failler arasındaki çizgi bulanıklaşıyor. Kum tepeleri rüzgarda yer değiştiriyor ve en tecrübeli şöforleri bile yoldan çıkartıyor.
Ancak Azeteng, Gao'dan yola çıkmaya hazırlanırken, çok az göçmen önlerindeki tehlikeleri düşünüyordu. Kalabalık, her an yola çıkılabileceği için heyecanlıydı. Önlerinde, onları daha büyük ve yaşlı nakliye kamyonlarının bulunduğu depoya götürecek, Toyota Hilux marka kamyonetler vardı. Azeteng diğer 75 kişiyle birlikte bir kamyona bindirildi. Önde şöförle oturan iki Nijeryalı kadın dışındaki herkes erkekti.
Azeteng, kamyonun arkasında, yerde oturuyordu. Dizlerini göğsüne çekmiş, telefonuyla video çekiyordu. Birileri, küçük bir bluetooth hoparlörü çalıştırdı ve göçmenler pop müzik eşliğinde dans edip, şarkılar söylemeye başladılar. Farklı diller ve aksanlardaki bir şamataydı. Fransızca, Bambara, Mandingo, Twi. Konvoy çölde ilerken, kamyonun kasasındaki heyecan, elle tutulur gibiydi.
Göçmenler, Mali'nin kuzeyine, insani yardım kuruluşları ve gazetecilerin giremediği, devlet otoritesinin olmadığı, kanunsuz bir kara noktaya gidiyordu. Burayı milisler ve cihatçılar kontrol ediyordu. Azeteng, midesinde birşeyler düğümlenmiş halde, sessizce oturuyordu.
Kamyonlar birden durduğunda gece olmuştu. Azeteng yarı uykulu halinden uyandı. Karanlıktan gelen sesler, göçmenlere inmelerini emrediyordu ve etrafları askeri üniformalar giyen ve AK-47 otomatik tüfekler taşıyan adamlarca sarılmıştı. Tuareg isyancılara ait ilk kontrol noktasına gelmişlerdi.
İsyancılar havaya ateş açtı ve göçmenlerden sıraya girip, para vermelerini istediler. Yeterli parası olmayanlara başka bir sıraya girmeleri söylendi, cepleri arandı ve eşyaları ellerinden alındı. Sonra da dövüldüler. Azeteng de kafasının kenarına sert bir darbe almış, gözlükleri yüzünden fırlamıştı. Önündeki bir göçmene metal bir sopayla vurmuşlardı ve ağzı kanıyordu. Azeteng'in yolculuk boyunca arkadaş olduğu Gambiyalı adam elindeki Kuran'ı kaldırdı ve durmaları için boşuna yalvardı.
Azeteng, korkusunu yendi ve gözlüklerini geri takıp, sapındaki küçük düğmeye dokundu. Kötü kaliteyle çekilen görüntülerde göçmenler, bir militanın elinde tuttuğu büyük bir plastik kaseye para atıyordu. Kase dolduğunda daha büyüğü getirildi. Para verenlere kuma oturup, beklemeleri söylendi. Rüzgar şiddetlendi ve soğuk ısırmaya başladı.
Azeteng daha sonra önde, şöforle birlikte oturan iki Nijeryalı kadını tekrar gördü. Nijeryalı kadınlar, tüm diğer Afrika ülkelerinden daha çok Avrupa'ya kadın ticaretinin kurbanı oluyor. Çok iyi organize olmuş suç örgütleri, kuaförlük ya da hizmetçilik gibi iyi para kazanacakları iş vaadiyle kadınların kandırıyor ve seks işçiliğine zorluyor. Batı Afrika'dan göç konusunda uzman BM yetkilisi Michele Bombassei "Ailelerini ve toplumlarını terk eder etmez, büyük bir tehdit altına giriyorlar. Ve cinsel istismar o an başlıyor" diyor.
Azateng, Bamako'dayken Nijeryalı kadınlarla kısa bür süre konuşmuştu. Kendilerine güvenli ve dışadönüklerdi. Şakalaşmış, gülüşmüşlerdi. Şimdiyse başları öndeydi ve Azeteng, kadınların yedi silahlı adam eşliğinde, kontrol noktasından uzağa, sessizce yürüdüklerini gördü. Yedi adam grup halinde kadınlara tecavüz etmiş ve göçmenler tüm olan biteni görmüştü.
İşleri bittiğinde, kadınları geri getirdiler kamyonun önüne oturttular. Göçmenler de kamyonun kasasına oturtuldu ve ağır bir sessizlik çöktü.
O gün daha önce yaşanan neşe yerini korkuya bırakmıştı. Kimse kalkıp, dans etmedi, hatta konuşmadı bile. Azeteng başını kaldırıp, yıldızlara baktı. Gece ve sabahın ve özellikle öğleden sonranın yakıcı sıcağında yol aldılar ve ikinci kontrol noktasına yaklaştılar.
Konvoyu ikinci kez durduran, patlayan bir mermiydi. Başlarının üzerinden geçen bir uyarı atışı. Azeteng ayağa kalktı, dışarı baktı ve donakaldı. Hayatında ilk kez kesik bir insan başı görüyordu. İki kesilmiş baş, tahta sopalara takılmıştı. Onun gibi genç göçmenler olduklarını düşündü, küçük bir hata yapmışlardı belki. At sinekleri başların etrafında tur atarken, sopalara akan kan kurumuştu.
Göçmenlere, kamyondan inip sıra olmaları emri verildi ve bir önceki kontrol noktasında yaşanan acı şeyler, yeniden yaşandı. Nakit dolu kase, dayak, Nijeryalı kadınlar. Azeteng yine kadınların beş ya da altı silahlı adamla birlikte yürüdüğünü gördü. Göçmenler beklerken, 30'lu yaşlarının sonunda gibi gözüken ve kadınlarla öndeki kabini paylaşan şöfor, kamyonun altından odun çıkartıp, ateş yaktı. Metal bir demliği suyla doldurdu, çay yapraklarını koydu ve kaynattı. Karanlık çökmeye başlamıştı. Şöför bir süre çayı karıştırdı ve kadınların geri getirildiğini gördüğünde, çayları koydu. Üçü, küçük ateşin kenarında sessizce oturup, çaylarını içtiler. Azeteng, kadınların bakışlarının boş olduğunu düşündü. Sonra insan kaçakçıları gelip, bağırarak göçmenleri bir araya topladı.
Gece boyunca yol gittiler ve ertesi sabah, isyancılara ait daha çok kontrol noktasına ulaştılar. Dördüncü ve sonuncu kontrol noktasında, Azeteng bacağına demir bir sopayla öyle bir darbe aldı ki, yerde iki büklüm oldu. Göçmenler geceyi kumun üzerinde geçirdi ve Nijeryalı kadınlar, insan kaçakçılarının uyuduğu yere götürüldü.
Azeteng uyandığında, yanında uyuyan uzun, 20'li yaşlarındaki Senagalli göçmen, kolunun kaşındığını söyledi. Azeteng bu göçmeni seviyordu, birlikte gülmüş, müzik yapmışlardı ve ona gür sesiyle Senegal'deki yaşamla ilgili hikayeler anlatmıştı. Küçük iz şişmeye başladı. Göçmenler yakında bir akrep buldular ve ezdiler.
Senegalli göçmen, ısırığı kaşıdı, göğsünün ve başının ağrıdığından şikayet etmeye başladı. Birkaç dakikada bir su istiyordu ve göçmenler istediği zaman yanlarındaki şişelerden su uzatıyordu. Daha sonra Senegalli göçmen, sınır kasabası El Halil'de küçük bir odada, etrafı diğer göçmenlerle çevriliyken hayatını kaybetti. İnsan kaçakçıları cesedini kefenledi ve kumun altına, işaretsiz bir mezara gömüldü.
Azeteng günlüğüne şöyle yazdı: "Çölde dostunuz, aileniz yok ve tek dostunuz Tanrı. Su yok, yiyecek yok, ağaç yok. Çöl, denize benziyor ve güneş dayanılmaz."
El Halil, Mali-Cezayir sınırında. 1990'ların başlarında bir cephanelik olarak kurulan bu ileri ticaret noktası, daha sonra her türlü yasadışı ticaretin, sigara, yakıt, uyuşturucu ve insan kaçakçılığının merkezi oldu. Kerpiç evlerin üzerinde hala 2013'te buranın kontrolü için Tuareg isyancılar ve yerli Arap aşiretlerin çatışmalarından kalan mermi izleri var. Kasabanın girişinde de yanmış kamyonlar.
Azeteng ve diğer göçmenlerden yanlarındaki tüm kimlik belgelerini teslim etmeleri istendi, daha sonra küçük odalara sokuldular ve içeride kalmaları istendi. Bisküvi ve güneşin altındaki plastik varillerde kaldığı için sürekli sıcak olan suyla yaşadılar. Cezayir'e geçmenin bedeli 100 ABD dolarıydı.
Azeteng, kaçakçılara yakın olabilmek için angarya işlerini yapmayı teklif etti. Su taşıdı, çamaşırlarını astı ve telefonla göçmenlerin ailelerinden para göndermelerini talep ederlerken, görüntülerini çekti. Bir jeneratör, para toplama telefonlarını hayatta tutan şarj cihazlarına gereken elektriği sağlıyordu. Kaçakçılar, Orange Money ya da Western Union aracılığıyla 100 dolar gönderilmesini tapel ederken, şakalaşıp, müzik dinliyorlardı. Azeteng, isimleri, tarihleri ve banka hesabı numaralarını yazdı ve giderek büyüyen koleksiyonuna ekledi.
Anlaşılamayacak kadar büyük bir risk alıyordu. Gelmelerinden bir hafta sonra, parayı bulamayan dört göçmen gece kaçtı ve sınırın öte yanındaki 16 kilometre uzaklıktaki kasabaya ulaşmaya çalıştı. Kaçakçılar kovaladı ve ikisini ölü, ikisini de sağ geri getirdi. Kaçakçılar iki cesedi kamyonetten indirirken, göçmenler odalarından dışarı çıkartıldı ve bir kaçakçı "Kaçmaya çalışanın başına gelecek budur" dedi.
Azeteng'in çektiği görüntülerden: El Halil'deki insan kaçakçıları, göçmenlerin ailelerini arayıp, güvenli bir şekilde yola devam edebilmeleri için para yollanmasını talep ediyor.
Azeteng, kaçakçıların yanı sıra Azeteng'in göçmenler ve yerel halka duyduğu merak da arttı. Günlüğü, yoldaki düşlerin, pişmanlıkların, dehşetin ve esprilerin kataloğuna dönüştü.
Azeteng ile Gao'dan bu yana yolda bulunan Gineli göçmen Daniel "Yol iyi değil. İsyancılar para istiyor ve paranız yoksa sizi kudurmuş bir köpek gibi bağlıyorlar ve güneşin altına bırakıyorlar. Aman Tanrım, Tanrım, bu çok tehlikeli" diyor. "Parayı ödeyemezseniz, asla çölü terk edemezsiniz."
Küçük dükkanından kaçakçılara yiyecek satan bir kadan Azeteng'e, El Halil'den kokain kaçıran Liberyalı bir subayla yaşadığı ilişki hakkında, uzun ve komik bir hikaye anlattı. Genel olarak erkeklerden şikayetçiydi ve "Beyinleri sadece geceleri çalışır" diyordu.
Azeteng El Halil'de iki haftadan az bir süre geçirdi ve bir öğleden sonra, güneşin altında yürürken ve gözlüklerini takmak üzereyken, birkaç kaçakçının kendisine baktığını gördü.
Egzersizini yaptığı gibi, küçük hafza kartını gizlice gözlükten çıkartıp, ağzına soktu. Bir kaçakçı gözlüğünü aldı, denedi ve gülmeye başladı. Panik Azeteng'in boğazını düğümlemişti. Çok fazla gürültü çıkartmasının, dikkatleri gözlüğe çekeceğini düşündü ve geri adım attı. O an seçeneklerini tarttı. Kaçmaya çalışan göçmenleri öldürmüşlerdi. Casusluk edenlere ne yaparlardı?
Seni kudurmuş bir köpek gibi bağlayıp, güneşin altına atarlar.
Gineli göçmenin sözleri kulaklarında çınlıyordu.
Çölü asla terk edemeyeceksin.
Azeteng, karanlık çökene dek müştemilatta, kaçakçıların davul çalıp, havaya ateş etmesini duyduğu ana kadar bekledi.
Müştemilattan çıkmadan önce, yanağının kenarındaki hafıza kartını yuttu. Sonra, odasına gidip, kalan birkaç parça eşyasını, gömleğini, bir pantolonunu, tişörtünü, notlarını, otobüs biletlerini, bir litre ısınmış suyu aldı. Açık alanı koşarak geçti ve kumda sürünmeye başladı.
O gece, aklı gidip geldi. Arkasında sesler duydu, ancak döndüğünde kum olduğunu gördü. Bu ne ki? Hayaletler mi" Çölde ölmüş göçmenlerin sesleri mi? Birileri ruhumu mu çalacak? Selam sana, Tanrı'nın en sevgili kulu Meryem, Rab seninledir." diye düşündü.
Korkusuna, şimdi midesindeki hafıza kartında bulunan görüntüleri kaybetme kaygısı eklendi. Yanındaki suyu bir dikişte içti. Sonra, hafıza kartını çıkartana dek, parmaklarını boğazından içeri soktu. Kartı tişörtüyle temizleyip, pantolonunun cebine koydu.
Cezayir'deki ilk durak, kuş uçuşu 15 kilometre, çölden geçen yolla 26 kilometre uzaklıktaki Bordj Badji Mokhtar oldu.
Azeteng, Bordj'un bulunduğu yön olduğunu umduğu tarafa doğru yavaşça yürüdü. Suyu yoktu ve sık sık dinlenmek için duruyordu. Sonunda güneş doğdu ve Azeteng, yolda geçen arabaları gördü.
Cezayir Ordusuna ait bir araç gördüğünde, kurtulduğunu düşündü. Ancak araç, bir an durakladı ve askerler bir şişe su attıktan sonra, gülerek uzaklaştı. İkinci araç buz taşıyan bir kamyondu. Sürücü buz verdi ama yanına almadı. Üçüncü kamyondan ekmek aldı. Yolculuğu boyunca ilk kez, öleceğine ikna olmuştu. Nihayet dördüncü bir kamyon durdu, bir tüccar Bordj'a götürmeyi kabul etti. Söfor İngilizce, Azeteng de Arapça bilmiyordu. Sessizce, kuzeye doğru sürdüler.
Azeteng'in devam etmesini sağlayan, bir filmden ödünç aldığı bir fanteziydi. Kaçakçıların suçlarını belgeleme misyonu olan bir gizli göçmen. Ancak Bordj'a girdiklerinde, yanında hiçbir kimlik, para, casus gözlüğü yoktu ve kendisine anlattığı hikaye boşa çıkmaya başlıyordu.
Çok sayıda diğer göçmenle birlikte, mümkün olan her yerinde bir göçmenin uyuduğu bir apartman dairesinde kaldı. Yandaki restorandan deve eti kokuları yayılıyordu. Geldikten birkaç gün sonra, Cezayirli çocuklar taş atıp "siyah göçmen" demişti. Sokakta ağladı. Yola devam edebilmesi için Bordj'da çalışması gerekiyordu ve böylece inşaatlarda çalışmaya, beton karmaya, sıva yapmaya, fayans döşemeye başladı.
Bir gün sokakta otururken, Azeteng, El Halil'den tanıdığı genç Gineli göçmen, Sekou'yu gördü. Sekou topallıyordu ve ağzından, burnundan kan akıyordu. El Halil'deki kaçakçılar tarafından, ağır bir şekilde dövülmüş ve çöle, Bordj'un 8 kilometre uzağına atmışlardı.
Azeteng Sekou'yu hastaneye götürdü. Sekou dört gün sonra öldü. Bazı kaçakçılar cesedini aldı ve Azeteng onları kasabanın dışındaki göçmen mezarlığına kadar izledi. Sekou'nun cesedini kamyonetten çıkarttıklarını gördü. Kefenlenmişti ve bir kolu yanında, bir kolu da göğsündeydi. Mezara indirdiler üzerini kum ve tuğlalarla kapattılar. Göçmen mezarlarının yanında, düzenle gömülmüş ve mezar taşları bulunan Cezayir vatandaşlarına ait mezarlar vardı. Göçmenler, yan yana, toprakta yarattıkları iz dışında hiçbir işaret olmadan gömülmüştü. Azeteng saymaya başladı, artık vazgeçtiğinde 700 mezar saymıştı.
Azeteng, mezarlıktan Sekou'nun eşyalarının olduğu yere gitti ve ölü adamın kimliğini aldı. Sekou, kimlikteki fotoğrafında saçlarını kısa kesmişti ve yakışıklı bir yüzü vardı. Karttaki detaylar basitti. Cinsiyet: Erkek, Tabiyet: Gine, Meslek: Tüccar, Doğum Tarihi: 1996. Azeteng kimliği cebine koydu. Yola devam etmesi lazımdı.
Haziran başlarıydı ve kaçakçılar, beş gün içinde Cezayir'e gidecek araçların yola çıkacağını söyledi. Çölde, 1500 kilometrelik, üç gün sürecek bir yolculuktu. Azeteng bir internet kafeye gitti, hafıza kartındakileri bir bilgisayara atıp, kendisine e-posta attı. Tıpkı filmlerde gördüğü gibi, görüntüleri sildi ve ayrılmaya hazırlandı. Üç gün sonra, her koltuğa iki kişinin oturduğu bir araçta, 14 diğer göçmenle beraber yola çıktı. Azeteng sağa ya da sola bakabilecek ya da su şişesini ağzına götürecek kadar bile hareket edemiyordu. Sahra Çölü'nün, yazın dünyanın en sıcak yerlerinden biri haline gelen, özellikle kurak bir kesiminden geçeceklerdi.
10 kilometre sonra araçlar, şöforlerin Cezayir Ordusuna ait araçları görebilmesi için durdu ve göçmenler bacaklarını gevşettiler. Çöl, dalgalı bir denize benziyordu. Dişleri kanıyor ve kahverengiye dönüyordu. Saçındaki kumları temizlemekten artık vazgeçmişti. Kolları ve özellikle de moraran bacakları ağrıyordu.
Şöför geri döndü ve araca yeniden bindiler. 100 kilometre sonra, başkent Cezayir'e doğru uzun ve görecek birşey olmayan yolculuk için bir minibüse aktarıldılar.
Azeteng, Cezayir'e giriş yaptığında ülke binlerce göçmenin, ertesi yıl çöle geri götürülüp, atılmasıyla sonuçlanan saldırgan bir göç politikasını yürürlüge sokmuştu. Sahra altı Afrikalılar sokaklardan, inşaatlardan, evlerinden toplanıp, Sıfır Noktası adı verilen çölün açık bir yerine bırakılıyordu. İnsan Hakları İzleme örgütüne göre, erkek, kadın, çocuk göçmenler, bazıları silah zoruyla, yakıcı güneşin altında 30 kilometre yürümeye zorlanmıştı.
Bakan Ahmed Ouyahia, Afrikalı göçmenlerin "suç ve uyuşturucu kaynağı" olduklarını söyledi. Gerçekte, Bordj'dan başkent Cezayir'e dek, düşük ücretli ya da ücretsiz işçi kaynağı olmuşlardı. 2018 başlarında, Cezayir'den Nijer'e gönderilen onlarca göçmenin, kaçakçılar tarafından köle olarak satıldıkları belirtildi.
Beş ay daha önce Azeteng ile aynı güzergâhı izleyen Ganalı göçmen İbrahim Musa, doğrudan kaydolmak için otobüslerle Türklerin işlettiği bir inşaat şantiyesine götürüldüğünü anlattı. Daha sonra da, Batı Afrikalı göçmenlerin prefabrik kabinlerdeki ranzalarda uyuduğu bir yerleşkeye götürülmüş. Haziran ayında bir gün burada Azeteng ile tanışmışlar ve Azeteng'in gizli kayıtlarını anlattığı ilk insan olmuş.
İbrahim bana "İyi bir şey yapıyordu. Ama kaçakçılar sizi film çekerken görürlerse öldürürler. Öldürürler." dedi. İkili, arkadaş oldu.
İbrahim Gana'dan neredeyse hiç parası olmadan yola çıktı ve Azeteng'in görmemek için para verdiği zorluğu ve zulmü yaşadı. Bir borç batağına sokulan İbrahim, beş ay boyunca Mali ve Cezayir'de hiç para almadan çalıştı. "Çok zor, çok zor. Çalış, çalış, çalış, çalış çalış." diyor.
Derisini gösterip "Vücudum iyi değildi. Yemek yemediğimden değişti." diye konuşuyor. İbrahim, o ve diğerleri kaçakçılar tarafından terk edildiğinde, çölde beş gün boyunca yürümüş. Kumdan çıkan kol ve bacaklar gördüğünü ve bir kum tepesinin üzerinde oturup, gözlerini kapattıktan sonra can veren bir adamın gömülmesine yardım ettiğini anlatıyor.
Cezayir'deki şantiyede günler geçti. Azeteng ve İbrahim'e çok az para ve yemek verildi ve Cezayir güvenlik güçlerinin baskınları daha da sıklaştı. İbrahim Cezayirlilerin, göçmenleri çöle attığını duyunca, Nijer'deki BM kampına gitti ve Gana'ya geri gönderildi. Azeteng şantiyeyi terk etti ve birkaç gece Cezayir'de sokaklarda uyudu. Daha sonra, hiç yapmak zorunda kalmayacağını umduğu bir şey yaptı. Dilendi. Çoğunlukla görmezden gelindi veya kovuldu. Ta ki, Hüsam adlı 21 yaşındaki Cezayirli hukuk öğrencisi ile karşılaşana kadar. Hüsam, Azeteng'in yolculuğunu ve gizli gözlüklerini anlattığı ikinci kişi oldu. Hüsam bana "Yüzünü hiç unutmayacağım. Kötü durumdaydı. Yorgun ve kafası karışıktı" diye anlattı.
İkisi oturup, ırkçılık, göç ve Afrika'da yaşam hakkında sohbet etti. Hüsam, Azateng'e Gana'ya geri dönmesi için ne kadar gerektiğini sordu. Arabasıyla Azeteng'i önce evine, sonra da otogara götürdü ve memleketine yolculuk için 35 bin dinar (1800 TL) verdi. İrtibatı koparmamasını söyledi ve parayı hiç geri istemedi. Hüsam "Ben kalbim ne diyorsa onu yaptım. Hepsi bu." diyor.
Azeteng, otobüse bindi Mali, Burkina Faso, kaçakçılık güzergahları ve normal otobüs seyahatleriyle geçen uzun yolculuğun sonunda, 2 Temmuz'un ilk saatlerinde, Gana sınırından geçti. Geçerken, ıstavroz çıkarttı.
Neil Abbot, Accra'daki İngiliz Ulusal Suç Kurumu'nun tek çalışanı. İşi, uyuşturucu kaçakçılığı, modern kölelik ve insan kaçakçılığı gibi büyük suçlarla mücadelelerinde, yerel kolluk güçlerine yardımcı olmak. Abbot, Ağustos 2017'de BM Göç Örgütü'nün (IOM) bir konferansına katıldı. Konferansta bir çalışanı, posta odalarına gelen, bir casus göçmenle ilgili garip bir zarftan bahsetmişti.
Abbot, ofise dönünce elle teslim edilmiş, kahverengi zarfı buldu.
"Gizli kayıtlar, fotoğraflar ve potansiyle suçlular ve kurbanlarla söyleşiler vardı. Bütün bilgileri toplamıştı, otobüs biletleri, seyahat programları. Nakliye deposu broşürleri, telefon numaraları, isimler, banka numaraları."
Azeteng, Gana'ya döndükten sonra topladığı kanıtların kopyalarını çıkarttı ve çeşitli BM kuruluşlarının ofislerine ve İngiltere ve ABD büyükelçiliklerine bıraktı.
Sonra bekledi ve tam umudunu kestiğinde, bir hafta içinde, biri İngilizler'den biri de Amerikalılar'dan olmak üzere iki telefon aldı.
Uzun yolculuğunun sonunda Azeteng kendisini İngiliz Büyükelçiliği'nde, bir İngiliz vatandaşına hikayesini anlatırken buldu.
Abbot ile orada geçen Şubat'ta buluştum ve Azeteng'in yolculuğu hakkında ne düşündüğünü sordum. "Bir kolluk gücü mensubu olarak bizim için net bir hikaye var ve kendisi bir şeyler yapabileceğimiz suçların tanığı." dedi.
Abbot ve bir çalışma arkadaşı, Azeteng'in anlattıklarını üç hafta boyunca dinledi. Hikayeyi ve kanıtları dikkatle incelediler. Azeteng, her soruya heyecanla, detaylı yanıtlar veriyor, haritalar çiziyor, isimler, mekanlar ve araç plakaları veriyordu.
Yolculuğundan geriye kalan garip hatıraları gösterdi. Gece boyunca yürüyüşünden kalan bir deve kemiği, ölen bir göçmenin cebinden aldığı bozuk para.
Üç ay sonra, Şubat 2018'de Azeteng büyükelçilik binasına geri çağrıldı. Verdiği kanıtlar, Malili güvenlik aktarılmış ve Gao'da yapılan operasyonlarda bazı insan kaçakçıları tutuklanmıştı.
Abbot "Bu insanların kim olduğunu söyleyemem. Çünkü soruşturma devam ediyor. Ancak Mali'nin takındığı aktif tavır, olumlu sonuçlar üretti." diyor.
Bu teknik dil, aslında Azeteng için çok anlamlı olan bir şeyi saklıyor. Yolculuğu boşuna yapmadı. Gizli görev yapıp, göçmenlere karşı işlenen suçlarla bir şekilde mücadele etti. Çok sevinmişti. Ancak, Abbot ona bir şey daha söyledi. Yolculuğu aptalca ve pervasızdı ve hayatını kaybetmesi işten bile olmazdı.
Azeteng'i, Accra'nın hemen dışındaki küçük bir kasabada bulunan evinde ziyaret ettim. Birinde koyunlarının kaldığı, iki odalı küçük ev, demiryolu hattının kenarındaki bir gecekondu mahallesindeydi.
Azeteng, odanın köşesindeki bir kutuda, yolculuğu boyunca topladığı eşyayı saklıyor. Otobüs biletleri, fotoğraflar, bir sahte aşı sertifikası ve daha fazlası. Kutudaki bir eşya, onu özellikle rahatsız ediyordu, ara ara eline alıp, bakıyordu.
Azeteng, Gana'ya geri döndüğünde Gine Büyükelçiliğine gitti ve çölde ölen bir Gineli adamın ailesini bulmaları için yardım istedi. Büyükelçinin yardımcısına, elinde kimlik belgesi olduğunu söyedi. Adı: Sekou, Cinsiyeti: Erkek, Tabiyeti: Gine, Mesleği: Tüccar, Ölüm yılı: 1996. Azeteng üç saat bekledi ve kendisine yardımcı olamayacakları söylendi. Daha sonra binadan çıkartıldı.
Sekou'nun kimliğini neden aldığını soruyorum.
"Bu, birinin oğlu, birinin kardeşi, kim bilir, belki birinin babası. Kendime, ailesi öldüğünü nasıl bilecek ki, diye sordum. Yani ailesine haber vermek için elimden geleni yapıyorum."
Azeteng bana hikayesini, dikkatle ve kusursuz ayrıntılarla anlattı. Birkaç kez gözyaşlarına boğuldu. "Gözlerimle gördüğüm şeyler kolay değildi." dedi. Bu yolculuğu yaparken ölen binlerce kişinin hikayelerini kimseler tamamen bilemeyecek, hatta aileleri bile. Bazı dönenler için, geçimi sağlayamadığı algısı nedeniyle sıkıntılar sürecek. Bu, bir kuşak sürecek bir travma.
Güneş baterken, arka yollardan kiliseye, akşam ayinine gittik. Gece bulutsuzdu ve Azeteng rahibi bekliyordu.
"Çölde yalnız yürürken, ayı aynı böyle görebiliyordunuz" dedi sessizce.
"Başımın üzerinde bir uçak gördüm, ışıkları yanıp, sönüyordu. Aşağı inip, beni alması, kurtarması için dua ettim. Avrupa'ya yolculuk etmeyi düşünen birine ne söyleyeceğini sordum "Çölde hiç bu kadar yeşil olmaz" dedi.
Rahip kiliseden çıktı ve Azeteng ayin için teşekkür etti. Daha sonra odasına doğru yürümeye başladı. Yine para biriktiyordu. Ama bu kez gazetecilik diploması için. Cebindeki kesede, yeni gizli gözlükleri vardı. Çantasındaysa Sekou'nun kimliği.
Bazı isimler değiştirilmiştir.
Joel Gunter
BBC Muhabiri