Belli bir süredir KKTC’nin en önemli konusu Liderler arasında yapılan çözüm görüşmeleri olmaktan çıkmıştır. Görüşmeler için iki husus dillendirilmektedir.Birincisi çözüme yaklaşıldığı ve 2016’nın çözüm yılı olacağı görüşü diğeri da asla çözüm olmaz diyen kesim. Çözümün olasılığına inanan kesimiz büyük bir kısmı bu çözümün lokomotifinin Akdeniz'deki enerji kaynaklarının olduğu yönündedir. Enerjinin gözden uzak tuttuğu şey su’dur. Bu gün dünyamızda petrol ve gazdan önemli hale gelen şey SU’dur.İnsanlık her gün azalan su kaynaklarına daha fazla yatırım yapaktadır. Hal böyle iken özüm görüşmelerinde sessiz ve derinden bu konu nasıl yürütülmektedir. Zaten Adada sınırlı olan su kaynakları çözüm sürecinde nasıl ele alınmaktadır? İki Lider da bu konuda sessizliğini sürdürmektedir. Çok kısa bir süre önce Kıbrıs Cumhuriyeti ile İsrail arasında ‘’Adadaki su kaynaklarının müşterek kullanımı’’ için bir anlaşma yapılmıştır.Türk lider ve Türkiye nu anlaşmaya karşı sessiz kalmış,hatta Netenyahu’nun barış istencini hoş karşılamıştır. Ayni şekilde Türkiye’den gelen su konusunda da Rum Lider sessiz kalmaktadır.Hatta gelen suyun işletmesi konusunda Kuzeydeki yer altı kaynaklarının Türkiye’nin kontrolüne geçecek olası bir anlaşmaya karşı da hiç ses vermemektedir. Adanın yer altı kaynakları müşterektir.Kıbrıs Cumhuriyetinin İsrail ile yaptığı anlaşma Çözümden sonra adanın tümü için geçerli olacaktır. KKTC’nin Türkiye ile yapacağı anlaşma çözüm sonrası nasıl konumlandırılacaktır,geçerli olacak mıdır? Görüldüğü gibi en az Akdeniz'deki gaz ve petrol rezervleri kadar Türkiye'den gelen su da önemlidir. Türkiye adaya getirdiği bu su ile Akdeniz'deki gaz ve petrol ile su dengesini sağlamayı mı amaçlamıştır?Sessizliğin altında yatan tarafların bu denge konusundaki uzlaşmaları mıdır? Kanaatimce tarafların bu konuda anlaşması ile sessizlik bozulmamaktadır. Düşünün Akdeniz'deki bir parselde petrol ve gaz sondaj çalışmalarını bile nerdeyse savaş nedeni ilan eden Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin görüşmelerin en hassas olarak iki Lider arasında yürütüldüğü dönemde Israil ile yapılan anlaşmaya karşı tek kelam etmemiştir. Ayni şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye’den gelen su ile birlikte önerilen yer altı kaynaklarının kontrolüne ses çıkarmamaktadır. Sonuç olarak bu sessizlik demek ki olası bir çözümden sonra da sorun yaratmayacaktır.Adanın ve Türkiye'den gelecek suyun denetimi Kıbrıs Cumhuriyeti,Türkiye ve İsrail arasında olacaktır.Tüm taraflar da bunu kabullenmiş görünüyor. Özetle dört yıl önce yazdığım ‘’PİLE-GAZZE boru hattı ‘’başlıklı yazıma adım adım varmaktayız.Türkiye’den gelen suyun fiyatını ancak bizden çok çok daha fazla suya ihtiyaç duyan İsrail karşılayabilir.