Gözlerimizi Açtığımızda…

Ayşegül Garabli

“ Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim, topraklarımız ise beyazların elindeydi.

Halkı için mücadele eden Jomo Kenyatta’nın mahkemedeki bu sözleri, dünyadaki tüm sömürülerin özeti değil mi?

Her şey böyle başlamıyor mu?

“Yardım etmeye geldik” diyerek başlayan sömürü süreci, halka öğretilen çaresizlik ve  kabullenmeyle son bulmuyor mu?

Ne yazık ki; dünyadaki tüm sömürgecilerin izlediği yol bu.

Önce saf ve temiz bir kitle seçilir, sonrasında da zafiyetleri üzerinden uyutularak bağımlı hale getirilir.

Tek değişen, halkı uyutmak için kullanılan yöntemlerdir.

Bu yöntem, kimi zaman “din”, kimi zaman “demokrasi” kimi zaman da “para ve zenginliktir”.

Toplum neye aç bırakılmışsa o kullanılır.

Kısacası ana malzeme halkın hayallerinde yaşattığı duygularıdır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde olan biten de bu işte.

Önce “çalışmadan, daha rahat yolla para kazanma” yöntemi denenerek herkes maaşa mahkum edildi ama hala daha uyuşmayanlar vardı.

O yüzden de “ din” denendi ama bu yöntem pek tutmadı.

Daha etkili bir yöntem bulunmalıydı.

Hiç kimsenin karşı çıkmayacağı ve toplumun aç olduğu bir yöntem.

Öyle ki, hem halk minnet duymalıydı hem de gelecek ipotek altına alınmalıydı.

Bu yüzden Kıbrıslıların en önemsediği konu seçildi.

Çocukları.

Gençlerin, adaya hapsedilmiş spor ve sosyal aktivite alanlarındaki, buruklukları seçildi.

Oysa bu burukluğu yaşatanlar da, şu an bu durumu kullanmaya çalışanların ta kendileri değil miydi?

Bu güne kadar gençlerle dostluk maçı dahi yapmayanlar,

Türkiye’deki organizasyonlara ve müsabakalara Kıbrıslı Türk gençlerini dahil etmedikleri gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni adanın tek hakimi olarak davet ederek gençleri buruk bırakanlar, ne olduysa ,bir anda gençlerin, spor ve sosyal alandaki mağduriyetini düşünür oldular (!)

Gençlere yardım etmeye (!) karar verdiler.

Dolayısıyla KKTC Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı bir koordinasyon ofisi kurulması kararı almışlar.

Tabi ki, KKTC Hükümeti de, bırakın bu isteğe “hayır” demeyi, meclise taşımaya karar vermiş.

Hatta açılacak bu ofis için en ince ayrıntı bile düşünülmüş.

Öncelikle bu ofisin başına Türkiye den bir başkan atanacak,

Bu ofiste istihdam edilecek olanlar, TC Bakanlığı tarafından seçilecek

Ayrıca Türkiye den gelecek yetkililere Diplomatik dokunulmazlık sağlanacak.

Gençlerle ilgili tüm proje ve uygulamalar bu ofis tarafından yürütülecek.

KKTC tarafından sunulan projeler ise ofis uygun bulursa uygulayacak.

Tüm Spor tesisleri ve yeni yapılacak tesislerle, tüm gençlik kampları ve yeni yapılacak kampların işletmesi bu ofise devredilecek

 Sadece spor tesisleri ve kamplar da değil Kıbrıs’ta bulunan yurtların idaresi ve yurt izinlerinin tümü de bu ofise devredilecek

Bunlarla kalınsa iyi !

Ofis istediği taktirde  “KKTC devleti” istenilen  tüm bilgileri, ofise  vermekle yükümlü olacak.

Hem de, KKTC,  Projelere veya ofisin çalışmalarına hiçbir engelleyici şart koyulmayacak.

Eeee ne demişti Sn. TC Başbakanı?

“Bizde ne varsa sizde de olacak” dememiş miydi?

Beyin yıkama operasyonu düzenleyen tarikat kampları olmasın mı?

“Ensar Vakfı” gibi “bir kereden bir şey olmaz” vakıflarımız olmasın mı?

Bu kamplarda, bizim çocuklarımıza da “bademleme ve kabaklama” yapılmasın mı?

Bakanlığa ait arsa ya da tesisler, yeniden inşa edilsin diye, çok yakından bilinenlere devredilmesin mi?

Sonuçta bizim gençlerimiz de, beyaz masa örtülerine sarılıp, “Kefenimizi giyip de yola çıktık” mantalitesine sahip olmasınlar mı?

Tüm bunların yapılması için TC buraya “maddi yardım” yapmasın mı?

Hem ne olacak ki, en fazla

 “ Onlar geldiklerinde onların elinde gençlerimiz için vaatler, bizim elimizde ise onurumuz ve gençlerimiz olacak. Bize gözlerimizi kapatıp gençlerimiz için hayaller kurmayı  öğretecekler. Gözlerimizi açtığımızda bakacağız ki;  boş vaatler bizim, gençlerimiz ise onların elinde olacak.