Ahmet abim canım abim.
Anladım ki siz de benim gibi parmak arası pabuçlarla yürüyemiyorsunuz.
Yürüyebilseydik canım abim emin ol ki siz de, bende parmak arası pabuçla yürümeyi çok severdik.
Sade, rahat bir o kadar da havadar.
Üstelik yürürken şalp şulp diye sesler de çıkartıyor.
İnsana huzur veriyor, özgür hissediriyor be abi.
Ben parmak arası pabuçla yürümeyi denemedim değil.
Denedim ama yürüyemedim canım Ahmet abim.
Sonra bıraktım.
Şansımı zorlamadım.
Şimdi çocuklarım giyiyorlar.
Hemde büyük bir keyifle.
Şılak şılak sesler çıkartıyorlar yürürken.
Geldiklerini anlıyorum.
Sarılıyorum onlara.
Doya doya kokularını içime çekiyorum.
Sohbetler ediyoruz.
Fikirlerini dinliyorum.
Hayata dair düşüncelerini öğrenmeye çalışıyorum.
Çoğunlukla benim gibi düşünmüyorlar.
Fikirlerimiz örtüşmüyor.
Mutlu oluyorum.
Onlara güveniyorum.
Kendi duruşlarını benim önümde sergilemelerine bayılıyorum.
Saygı duyuyorum.
Elimden geldiğince onları cesaretlendiriyorum.
İnandıkları doğrularla bu hayat yolunu yürümeleri için.
İster parmak arası pabuçlarla yürüsünler.
İster sandaletleri ile, isterse spor ayakkabılarıyla.
Ruganla da yürüyebilirler.
Kösele ayakkabılarıyla da.
Postal giymelerinden de rahatsızlık duymam.
Çıplak ayakla bile yürüseler karışmam.
Sakınca görmem.
Yeter ki kendi inandıkları, huzur buldukları doğruları ile yürüsünler bu hayatta.
Canım Ahmet abim.
Ben Ahmet Tolgay abimizin yazılarını tek tük okumaya başladığım zaman henüz 16 yaşlarında bir gençtim.
O gündür bugündür fırsat buldukça okumaya çalışıyorum.
Doğrusunu isterseniz düşüncelerine çoğunlukla katılmıyorum.
Ha katıldıklarım da oluyor tabi.
Ama ne yalan söyleyeyim,bugüne kadar parmak arası pabuç giyip giymediğini açıkçası hiç merak etmedim Ahmet abinin..
Ya da postallara olan hayranlığını hiç sorgulamadım.
Sadece saygı duydum.
Nasıl görünüyorsa onu öyle kabul ettim.
Çünkü doğrusu buydu.
Ve gelelim bu devleti kuranların parmak arası pabuç değil de ayak topuklarına yapışan postallar giydikleri mevzusuna canım abim.
Hoş ipek çoraplarla bu ne kadar mümkün oldu açıkçası pek emin olamıyorum Ahmet abim.
Ama siz öyle diyorsanız öyledir.
Canım abim siz de bende çok iyi biliyoruz ki, bu devleti kuranlar diye bahsettiğiniz insanlar çoğunlukla bu devleti sömürenler olmuştur.
Çantalar dolusu Kıbrıs liralarını bu ülkeden kaçıranlar olmuştur.
Kendi gibi düşünmeyenlere bu ülkede yaşam hakkı tanımayanlar olmuştur.
Çökmüş bitmiş ve kokuşmuş bu bozuk düzeni bu ülkeye getirenler ve kendi istikballeri için yaşamasını sağlayanlardı onlar.
Bu ülkeyi üretimden koparanlardı.
Kurumlarımızı birer birer batıranlardı,
üstüne peşkeş çekenlerdi.
Bu ülkede haksız kazançlar elde edenlerdi.
Yol yapmayanlardı.
Sağlık hizmeti sunamayanlardı.
Okulları çatısız bırakanlardı.
İnsanları sınıflara ayırıp, fişleyenlerdi.
Haksızlık yapanlardı.
Hak hukuk dinlemeyenlerdi.
Memleketim insanının göç etmesini sağlayanlardı.
Bugünlerde turizm adı altında ülkeyi kumarhaneye çevirenlerdi.
Fuhuşla anılmamızı sağlayanlardı.
Kanser vakalarında ilk sıralara bizleri yerleştirenlerdi.
Küçücük çocuklarımızı uyuşturucu batağına sürükleyenlerdi..
Daha da çok şey yazabilirim Ahmet abim.
Lakin siz bunları benden çok daha iyi bileceksiniz.
O yüzden yormayın aklınızı, takmayın kafanızı siz parmak arası pabuçlara.
Postalları da bir yere koyun artık.
Rahat olun canım Ahmet abim.
İçinizden nasıl geliyorsa öyle yapın, öyle yaşayın.
Bırakın yıllardır işe yaramayan o kalıplar yıkılsın.
Postallar mazide kalsın.
Parmak arası pabuç giymeseniz bile, onun özgürlüğünü içinizde hissedin.
Ferahlayın, ferahlatın.
Güvenin siz o pabuçlara..