Aslında bu haftanın yazısını artık adamıza da tüm güzellikleri ve bereket yağmurları ile de müjdeleyen “baharın gelişine “ayırmıştım…Yazıyı da toparladım.. .Ama birden yarın 8 mart olduğunu ve bu günün aynı zamanda da “dünya kadınlar günü” olduğunu hatırladım…Arşivimde Aylin Kotil ‘in “Güçlü Kadın Olmak “ başlıklı çok beğendiğim bir yazısı vardı.. çok takdir ettiğim ve büyük saygı duyduğum Türk siyasi hayatında da önemli izleri olan KotiL ailesinin bu güzel ferdinin yazısı ile tüm eli öpülesi kadınlarımıza bir selam göndermek istedim…
Aslında Siyasetçi kimliğiyle tanıdığımız Aylin Kotil, aslında bir eğitmen. Tam 15 yıldır, okul öncesi minikleri geleceğe hazırlıyor. İki anaokulu sahibi olan Kotil, uyguladığı eğitim programı sayesinde ebeveynlerin de takdirini topluyor.
Kimilerimiz Aylin Kotil’i Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün eski eşi olmasından kimilerimiz CHP’li Kotil ailesi kimliğinden kimilerimiz ise Cumhuriyet gazetesindeki yazılarından dolayı tanıyor. Oysa anne-baba olan çok az insan, onun eğitimci kimliğini biliyor. Aylin Kotil, 15 yıldan bu yana eğitim dünyasının içerisinde. Çocuklara olan sevgisi ve yıllar önce eğitimde gördüğü eksiklikler, onu önce etüt merkezi, sonrasında da anaokulu açmaya itmiş. Şimdilerde biri İstanbul Ataköy’de, diğeri Yeşilköy’de olmak üzere 2 anaokulu sahibi olan Kotil, aynı zamanda anaokulu açmak isteyenlere danışmanlık hizmeti de veriyor. Tüm bunlar arasında onu özel kılan ise uyguladığı eğitim modeli. İlk anaokulunu açtığı 15 yıl öncesinden bu yana eğitim dünyasında çok şey değişti ama onun uyguladığı eğitim farklılığını koruyor. Tüm gününü anaokullarında geçiren Kotil, her çocuğun kişiliğine, yeteneğine uygun eğitim veriyor. Bu da onu ailelerin ilgi merkezi haline getiriyor. Şimdi gelelim Aylin Kotil in “Güçlü Kadın Olmak “la ilgili satırlarına:
“Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan. Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler. Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler. Özgürlüğü severler,dik durmayı da,güçlüdürler çünkü… Aşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar.Bütün gün çalışıp durduktan sonra, akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse onun olduğu yere giderler. Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan,yansıtmazlar çünkü. Para var mı,işyerinde sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın. Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür. Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer de sorunlu kadın, kaprisli kadın,tahammül edilmez kadın damgasını yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini, içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber. Sonra bir dosttan, eşten, ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden gitmiş erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış. Erkekler çok severler böyle kadınları. Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin. Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır. Mesela fatura filan yatıramazlar,anlamazlar çünkü. Nerden yatırılır onu da bilmezler. Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar, çünkü taşıyamazlar onca torbayı. Hep yorgun olurlar, bütün gün spor salonları, kuaför, o mağaza, bu mağaza gezerler. Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar. Akşam eşleri eve geldiğinde,bugün nereye yemeğe gidelim,diye sorarlar. En kötü ihtimal dışardan yemek söylerler. Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar, pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere. Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar. Huysuzluk da ederler, ama bu erkeğin hoşuna gider, çünkü kadın ona muhtaçtır, söylenmeyen güçlü kadının aksine, hiçbirşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar. Pek teşekkür etmezler,kıskançlık krizlerini de severler. Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar. Erkekler bu kadınları asla terk edemezler. Çünkü o güçsüz,kırılgan bir kadındır. Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur.Koruyup kollanmalıdır her an o! Zayıf kadınlar hiç çökmez,buruşmaz ve yıpranmazlar. Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır. Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar... “