BİR GÜVERCİN HİKÂYESİ (2. Bölüm)
Yavru güvercinin uçup gitmesi beni çok sevindirmişti çünkü hiç uçamayacak sanıp üzülüyordum ama şimdi de onu özlüyordum.
Aradan birkaç gün geçmiş ve rutin işlerime dönmüştüm. Eskiden beri kedileri çok seven biriydim ve hayatımın her döneminde kedilerim olmuştu. Şimdi de iki tane vardı. Her sabah ilk işim bahçeye çıkıp onları yedirmekti. Uysal kedilerdi ama doğaları gereği birkaç kez kuş ve güvercin öldürdüklerini de görmüştüm. Yine öyle bir sabahtı. Bahçedeki çiçekleri suluyordum ki yanıma biri büyük, diğeri daha küçük iki güvercin kondu. Başka kuşlar da vardı bahçede, yakınlarına gidince ürküp kaçan kuşlar ama bu iki güvercin kaçmak bir yana peşimden geliyorlar; oturduğum zaman etrafımda dolaşıyor, sandalyeme konuyorlar; kedileri gördükleri zaman kaçıyor, sonra tekrar geliyorlardı. Bu durum günlerce devam etti. Bahçeye, serin olan sabah ve akşamüstleri çıkıyordum ve onlar hemen yanımda beliriyorlardı. Birkaç kez kediler onlara yaklaşıyordu ama ben kovalayınca kaçıyorlardı. Bu durum günlerce ayni şekilde devam etti. Bir süre sonra sadece küçük olan güvercin gelmeye başladı. Aylardır ayni vakitlerde geliyor ve ben eve girmedikçe yanımdan ayrılmıyor. En tuhafı da kediler de onu yadırgamıyor neredeyse yan yana yemeklerini yiyorlar.
İlk geldiklerinde onları diğer güvercinlerden sanmıştım. Sonradan tüy renklerinden tanımış; bana yakınlıklarından da anne ve yavru güvercin olduklarını anlamıştım. Bir sabah kahvesi esnasında komşumun, güvercinin ayağındaki kırmızı lekeyi fark etmesi onun yavru güvercin olduğunun en bariz ispatı oldu.. Daha yavruyken onun ayağına sürdüğüm kırmızı ojeyi unutmuştum. Yanılmamıştım, oydu işte… Büyüdüğü, yaşadığı yeri, ona bakan, himaye eden insanı unutmamıştı.
Kıssadan hisse derler ya hani…
Kim demiş hayvanların aklı, hafızası ve duyguları yok diye?... Ben bu serüvende, hayvanların bazı insanlardan daha akıllı, vefalı, sadık ve kıymet bilir olduklarını anladım.