Hatice İntaç yazdı... "​​​​​​​ZAMANIN YOLCULARI"

Hatice İntaç yazdı... "​​​​​​​ZAMANIN YOLCULARI"

Ekim ayını da bitirip Kasım ayına ulaştık. Havalar değişti, serinledi. Sabahın erken saatleri ve

akşamüstleri hissedilen ürperti hissi nihayet Sonbaharın geldiğini kanıtlıyor. Yağmur yağacakmış gibi bir loşluk var havada. Gökyüzünün duru maviliği yerini gri tonlarına bırakırken bulutlar bir tuvale resmedilmeyi özendirecek kadar değişik motifler sergiliyor. Duyguları canlandıran, ilham veren bir mevsim bu..

Serçeler yağmur kokusunu almış olacaklar ki cıvıltıları eskisi gibi coşkulu değil. Belli ki onlar da mevsime göre tedbir alma ve sığınacak yer bulma telâşında… Kuşların sessizliği, meydanı boş bulan kargalara yaramış. Etrafta sürülerle dolaşıyorlar ve kuşlar kadar olmasa da ayrı bir güzellik katıyorlar doğaya.. Sabahları onların “gak gak” haykırışları sanki “uyan, kalk” diye ayarlanan alarmı gibi…

 

Mevsimin değişmesiyle doğa ve iklimin yanında, yaşama düzenimiz de değişiyor. Evlerde kış

hazırlıkları başladı bile. Öncelikle çatılar, damlar kontrol edilip elden geçiriliyor. Şömine ve sobalar için odun tedariki yapılıyor. Kışlık kıyafetler ortaya çıkarılıp yazlıklar kaldırılıyor. Evlerin bahçelerinde de hummalı çalışmalar gözden kaçmıyor. Malûm, bu ay ekim zamanı… Toprağa, baharda boy vermesi için yeni fidanlar ve tohumlar ekiliyor. Yaz güneşinden korunmak için havuz başlarına, bahçelere yerleştirilen şemsiyeler kaldırılıyor, seyyah kameriyeler bozuluyor.

                                                         *****        

 

Adada baharlar tadına doyulamayacak kadar kısa… O kadar kısa ki biz dört değil iki mevsim

yaşıyoruz aslında. Yaz ve Kış.. Yakında yağmurlar başlayacak. İnşallah alt yapılar,

kanalizasyonlar, dere yatakları bir düzene sokulmuştur da sel felâketleri olmaz. Aksi halde yazın sıcağından bıkıp kışı özlerken bu sefer de yazı arayacağız. İnsanoğlunun doğası böyle… Sahip olduklarını değil olamadıklarını arar hep. Aslında onun hoşnutsuzluğu sadece doğasından kaynaklı da değil. Yaşadığı yerin, içinde bulunduğu düzenin yarattığı mahrumiyetler ve zorlukların da bu memnuniyetsizlikte payı çok. Hatta en çok.. İnsanın yarattığı sorunlar ve çıkmazlar yanında doğanın yarattıkları o kadar masum ki…

 

                                                           *****

 

Her bireyin her ailenin muhakkak ki özel sorunları vardır ve onlara çare bulmak, hayatını düzene sokmak ve huzuru yakalamak için hayatı boyunca didinir durur. Yaşamın kuralıdır bu.  Ancak bazı sorunlar, problemler ve zorluklar insanın kendinden değil başkalarından kaynaklıdır ki en zor olanlar da bunlardır. Bunlarla boğuşmak bazen bir kayaya toslamak gibidir ki bu da daha fazla yaralanmak demektir. Hele bu sıkıntılar başımızda bulunan siyasilerle, hükümetle ilgili ise.. Hele hele bu hükmedenler halkın uyarılarına, şikâyetlerine, huzursuzluğuna önem vermeyecek kadar duyarsız, umursuz sorumsuz olursa…

Onlar, akıl ve mantık almaz kararları, hakka hukuka, vicdana aykırı keyfi uygulamaları ile ne kadar başarısız olduklarının ve gözden düştüklerinin farkında olmayan veya olsalar bile artık dürüstlük, haysiyet, utanma duygularını vicdanlarından ve hayatlarından tümüyle çıkarmış olan, halk arasında “yüzüne tükürsen yağmur yağdı” cinsinden olanlardır. Bu yüzden de her zaman bildiklerini okumaya devam ederler. Halkın nefret boyutuna varan duyguları onların umurunda bile değildir.Yeter ki o koltuklardan kalkmasınlar..

 

Saymakla bitmeyen bu yanlış icraatlarına her gün bir yenisini eklemeyi ve insanların hayatını daha da zorlaştırmayı bu zatı muhteremler marifet sayıyorlar. Bunda toplumun unutkanlığının da elbette ki payı çoktur. Sıkıntıya düştüğümüz zaman konuşuyor, bağırıyor, isyan ediyoruz da ayağımız biraz düze basınca yaşadıklarımızı, yapılan haksızlıkları nedense unutuyoruz. Oysa unutmak yeni sorunlara davetiye çıkarmak olduğu gibi, insanın kendine saygısızlığı ve haksızlığından başka bir şey değildir. Unutmamalıyız ki hepimiz sonunu bilemediğimiz bir zamanın yolcularıyız ve yaşadığımız sürece onu en iyi, en doğru biçimde kullanmalıyız.