Tatil yerleri, sahiller cıvıl cıvıl çocuklarla dolu.
E tabi bütün yıl ders çalışıp yoruldular, hakları elbette tatil.
Güneş, deniz, doğa ve tabi ki dinlenip eğlenmek en çok onların hakkı.
Tüm çocukların.
Ama ne yazık ki hayat adil değil.
Daha doğrusu insanlar adil değil.
Kimi çocuk eğlencenin içerisinde bile kendisine sunulandan mutlu değilken, kimi çocuk da bu çocuklar mutlu olsun diye hizmet veriyor.
Bir lokma ekmeğin peşinde.
Evet tatil beldeleri, çarşı, pazarlar çocuk dolu ama kimisi kumdan kale yaparken kimisi de mısır satıyor.
Elbette ki, mısır, mendil ve su satanın da, tartı koyup insanları tartıp para kazananın da kazancı büyük, hayatta kalmayı, yaşam tutunmayı öğreniyorlar ama biraz erken öğreniyorlar.
Çocukluklarını yaşamadan, büyükler tarafından sömürülerek öğreniyorlar.
Şimdi bu yazdıklarımı “duygu sömürüsü” olarak adlandıracaklar olacaktır.
Ama inanın artık olaylara bu şekilde yaklaşarak, duyarsızlıklarını kapatmaya çalışan insanların ne dediklerini çok da önemsemiyorum artık.
Zira bu tür insanların duygularının olduğundan da şüpheliyim.
Sanırım bu gün 57 gün oldu.
57 gündür KKTC’de iki çocuk aç.
Bu iki çocuğa bakmakla yükümlü babanın maaşına gayri yasal el konulmasının üzerinden tam 57 gün geçti.
Yani iki ay.
Bu duruma göre daha on ay aç kalmaya mahkumlar.
Neden?
Çünkü çocukların annesi İş Bankasından kredi çekmiş, sonrasında da borcu da evini de bırakıp kaçmış.
Borç da, kefil olduğu için iki çocuğuna bakmakla mükellef olan babaya kalmış.
Banka da borca karşılık, gayri yasal babanın 17 aylık maaşına el koymuş.
Tamam banka da kendisini korumak ve borcunu almak zorunda ama bir babanın tüm gelirine el koyarak olur mu?
Nasıl hayatını sürdürecek bu baba?
Çocuklarına ne yedirip içirecek?
Böyle bir insafsızlık olabilir mi?
Bu iki çocuğun aç kalmasına sebep olan İş Bankası yetkililerinin ve bu duruma seyirci kalan hatta destek olan devlet yetkililerinin çocukları tatil yapıp eğleniyor.
Elbette ki yapsınlar.
Hakları.
Ama onlar tatil yaparken, onlara hayatı en güzel şekilde sunan anne ve babaları da azıcık empati yapsınlar.
Açlığa mahkum ettikleri bu iki çocuğu hatırlasınlar.
Bu iki çocuğun, yaşam hakkını gasp ettiklerini anımsasınlar.
Onlarla birlikte, bu durumu yazdığım zaman “duygu sömürüsü yaptığımı” söyleyenler de, dönüp, o günden bu güne ne yaptıklarına bir baksınlar.
Elbette ki amacım maddi anlamda dilencilik değil.
Ama elimizden geleni de yapabiliriz pek ala.
Örneğin bu durumu sıkça gündeme getirerek, yetkililerin bu duruma çözüm bulmasını sağlayabiliriz.
Kaldı ki bankaların böylesi mağduriyetine maruz kalan sadece bu iki çocuk değil.
Bankalar keyfi uygulamalarıyla bir çok kişiyi mağdur ediyor.
Yasal boyutta bu duruma bir çözüm bulunmalı.
Mağduriyeti yaratanların çocukları tatil yaparken, mağdur edilen çocuklar bir lokma ekmeğe muhtaç edilmemeli.
En büyük suçu işlemiş mahkumlar bile aç bırakılmazken, bu iki yavrunun aç kalmasına sebep olmak ve seyirci kalmak en büyük insafsızlık.
Hadi diyelim dünyadaki adaletsizliği tümden çözemiyoruz.
Peki bu adaletsizliği oluşturan parçaları?
Gözümüzde olan biteni de mi görmüyoruz?
Düşünüyorum da, hayat mı adaletsiz ve acımasız, yoksa hayata adaletsiz diyenler mi vicdansız?