HAYATI ERTELEMEMEK GEREK..

Hatice İNTAÇ

“Gönlüm arayıp dünleri feryat etme

Zevk almak için yarınlar icat etme

Dünler düş olup gitti, yarınlarsa hayal

Cahilce şu gerçek günü berbat etme” (*)

Takvimlerden her yaprak koparışta nedense zamanın nasıl süratle geçtiğini düşünmüyor bile insan… Oysa koparılan hep yaprak ömrümüzün geleceğe bir adım daha yaklaştığının, geçmişeyse bir gün daha eklediğinin en bariz kanıtı değil midir?.. Günler, mevsimler ve yıllar birbiri ardı sıra akıp gider ve genelde yeni nesillere gelecekle ilgili planlar yaptırırken zaman tünelinde yorgun düşmüşleri daha çok maziye yaklaştırır. Çünkü onların gelecek planları sınırlıdır artık. Biriktirdikleri anılar onlara gelecekten daha yakındır. Eski dostlarını daha fazla hatırlarlar. Albümlerdeki solmuş resimlere daha çok bakarlar ve o görüntülerle o günleri tekrar yaşarlar çünkü o zamanlarındaki coşkuların, ümitlerin yerini dinginlik ve hüzün almıştır şimdilerinde.

Nedense son günlerde okul yıllarım gelip dayanıyor düşünceme. O zamanların insanlarını, arkadaşlarımı düşünüyorum. Birçoğu şimdi burada değil. Olanlarla buluşup sohbet ediyoruz bazen. Sohbetlerin konusu genelde eski dostlar ve eski günler. O günleri yeniden yaşarcasına bazen kahkahalara boğuluyoruz ama gülme faslı bitince bir hüzün çöküyor üstümüze. Ne kadar günü gün etmeye çalışsak da eksik bir şeyler var sanki. Oysa mevsim yaz.. Üstümüzde berrak bir gökyüzü, bir adım ötemizde masmavi deniz… Hani her mevsime bir yakıştırma yapılır; Sonbahara hüzün, ilkbahara neşe yakıştırılır ya.. İşte öyle..Yaza da “uçarı” demişler ama hayaller peşinde uçtuğumuz o günler yerlerini, bir daha geriye gelmesi mümkün olmayan yılların özlemine ve burukluğuna devretmiştir artık.

*****

İnsan çok garip bir varlık!. Gençken nasıl geçtiğini anlamadığımız yılların hesabını soruyoruz bugün kendimize. O zamanlar bir gelecek telaşı vardı. Okul, sınav ve hayatı düzenleme çabaları derken yıllar su gibi akıp geçti. Şimdi o yıllar hesap sorar gibi abanırken üstümüze, yapamadıklarımıza, yaşayamadıklarımıza, ertelediklerimize hayıflanıyor ve yaşamın anlamını yeniden sorguluyoruz. O zamanlar fark edemediklerimizin farkına varıyoruz. Geri getirilmesi mümkün olmayan o yıllara yanıyoruz. Keşkelerimiz ve pişmanlıklarımız var. “Şimdiki aklım olsaydı” ları daha sık kullanıyoruz. Ama hayatın kanunu bu… Hepsinin yaşanması gerekiyordu ve yaşandı. Huzur şimdi başlamalı desek de; gençlik yıllarımızın hayali, masum bir çocuk gibi ağlıyor arkamızdan. Borçlandık biz o yıllara, hayatı hep erteledik. Şimdi yaşamak zamanı desek de; o yıllara olan borcumuzu ödemek istesek de olmuyor, olamıyor işte çünkü her yaşın kendine göre kuralları vardır. Yine de her yaş; yaşamasını bilen için güzeldir. Eski enerjimiz

kalmasa da içimizdeki çocuğu öldürmemek; yaşama sevincimizi yitirmemek ve “dönülmez akşamın ufkunda” şarkısını çok sevsek de dinlerken hüzünlenmemek gerek çünkü her zaman yapacak ve yaşanacak çok şey vardır.

*****

İster yaşlı, ister genç olsun, insanın huzurlu veya karamsar olması daha çok onun hayata bakış açısıyla ilgilidir. Bazı insanlar vardır ki hayata hep olumsuz yönden bakarlar ve bu yüzden çevrelerine de mutsuzluk, umutsuzluk, karamsarlık, korku ve yılgınlık aşılarlar. Bu durumları zamanla içe kapanmalarına, çevrelerinden uzaklaşmalarına hatta sevgiyi ve inancı kaybetmelerine sebep olur. İnsanoğlu hayat denen serüveninde her duyguyu yaşar. Sevinç, mutluluk, neşe, hüzün, keder acı, kayıp vb. Belki sevinç ve mutluluktan daha fazladır keder ve acıları ama yine de hayata küsmek yerine ona dört elle sarılıp iyi şeyler umut etmek lazım. Çünkü evrenin kuralı budur. Bu yüzden “İyiyi, güzeli çağır ki o gelsin” denir.

Unutmamak gerekir ki, hayatta başarıya ve mutluluğa sahip olmuş insanların tümü umudunu yitirmeyenlerdir. İnsanları hastalıkların pençesinden alan, fakirleri zengin eden, başarıya ulaştıran duygu hep azim ve umuttur. Bunun üstüne sayısız şiir söylenmiş, şarkı yapılmış, kitap yazılmıştır. Umut, insanı her zaman aydınlığa, iyiye taşıdığından bu duyguyu asla yitirmemek gerekir.

Yaşamın her döneminde başımıza gelebilecek sorunlardan, acılardan yılmamak gerek. Hayatın sadece güzelliklerden ibaret olmadığının bilinciyle mücadele etmek ve ona dört elle ona sarılmak gerek. Doğan güneşin sıcaklığını, rüzgârın okşayan dokunuşunu, kuş sesinin neşesini hissetmek bile ümitli olmaya yetmeli. Dün bitmiştir; yarınsa mechul!.. Sahip olduğumuz tek zaman şimdiki... Onu geçmişin keşkeleri, geleceğin korkuları ile mahvetmemek gerek. Yaşadığımız her günün kıymetini, sevmeyi, mutluluğu, kısacası hayatı ertelememeyi bilmek gerek.

( * ) Ömer Hayyam