Sn. Birikim Özgür,
Sanırım uzun süre rakamların ve sayıların içerisine gömüldüğünüzden olsa gerek bazı terimleri unutmuş olmalısınız.
Sendika, sendikacı, haydut gibi .
Örneğin sendika ,herhangibir iş kolunda kurulan örgütlü bir yapıdır.
Sendikanın görevi de, hem üyelerinin toplumsal ve kültürel konular yönünden çıkarlarını korumak, yeni haklar sağlamak ve onları daha da geliştirmek hem de toplumsal konularda topluma öncülük etmektir.
Sendikacı ise, bir sendikanın yetkili kurullarında görev alan kişiler demektir.
Grev de, yapılan bir haksızlık karşısında çalışanların haklarını almak için ve topluma yapılan haksızlıkları duyurmak için yaptıkları iş yavaşlatma ya da geçici süre ile iş durdurma eylemidir ve bu anayasal bir haktır.
Haydut ise, silahlı soygun yapan ya da istediklerini zorla kabul ettirmeye çalışan, şiddet yolu ile sonuç almaya çalışan kişiler için kullanılan bir tanımdır.
Dolayısıyla “Kamu reform” adı altında topluma zorla kabul ettirmeye çalıştığınız düzenlemeye karşı çıkan sendikacılara “haydut” demenizin terimlerin anlamını bilmediğinizden kaynaklandığını düşünüyorum.
Aksi taktirde tam anlamı ile görevlerini yapan sendikacılara “haydut” diyerek, “böyle devam ederse yakında maaş ödenemeyecek” korkusu vererek zorla fikrinizi kabul ettirmeye çalışmanız “haydut” tanımını doğurur ki, böyle bir yapıda olduğunuzu sanmıyorum.
O yüzden yıllarca toplumsal her konuda mücadele vermiş ve şu anda da halkının malı olan Elektrik Kurumunu koruyup, halkına kazandırmak isteyen EL-SEN başkanı Sn. Kubilay Özkıraç’ın sendika başkanı olarak gösterdiği haklı direnişi “şişede durduğu gibi durmuyor” sözleriyle, halk önünde itibarsızlaştırmaya çalışmanız da, sendikacılara “haydut” diyerek “kamu reformu” adı altında bu halka zorla isteklerinizi kabul ettirmeye çalışmanız da sığ olduğu kadar baskıcı bir politika örneğidir ve bu da literatürdeki ne demokrasi ne de reform anlamlarıyla örtüşmez.
Kamudaki sendikacıların çoğusu şu anki hükümette olan partilere yıllarca destek belirtmişken şu an yapılmak istenenlere karşı çıkıyorlarsa demek ki doğru olmayan ve bu halkın haklarını korumayan bir şeyler vardır.
Onları “haydut” ilan etmek yerine , nelere ve niçin karşı çıktıklarını anlamak daha doğru bir yaklaşım değil midir?
Dinlemeden, görüşlerini almadan, toplum önünde elektriğin Türkiye’ye bağlanmasına karşı çıkanı “ayyaş”, “kamu reformuna” karşı çıkanları “haydut” ilan etmek ve zorla dediğini kabul ettirmeye çalışmak asıl “haydutluğu” ya da “zorbalığı” çağrıştırmaz mı?
İkide bir Türkiye’den gelen parayı konu edip, hatta her dayatılmak istenen paket öncesi sünnetçi korkusu vererek “ maaş alamazsınız” demeniz insanların kafasında “Türkiye ile entegrasyon mu istiyor? ” kuşkusunu yaratmaz mı?
Siz bu halka sordunuz mu, bu halk sırf maaş uğruna tüm maddi ve manevi değerlerini kaybetmek istiyor mu?
Bu halka federasyondan vazgeçip, entegrasyonu kabul edip etmediklerini sordunuz mu?
Bu ülkede olabilecek çözüm vizyonundan vazgeçip, halkını tamamen Türkiye ile entegrasyonuna mı yenilenme diyorsunuz?
Barış ve hoşgörü dilinden uzaklaşıp, Türkiye’deki bazı siyasilerin ve buradaki uzantılarının hakaret ve küfür diline bürünerek halkınıza hakaret etmek mi yenilenmek ve değişim.
Zira siz sendikacılara “haydut” diyerek hakaret etmekle ,temsil ettikleri tüm üyelerine hakaret ettiniz.
Hakaret ederek bu ülkenin yarı nüfusuna isteklerinizi zorla kabul ettirmeye çalıştınız.
Çalışanlara sözlü şiddetle manevi baskı uygulamaya kalktınız.
Bu mu değişim ve yenilenmek ?
Bu yenilenme değil yenilgiyi kabul etmedir.
Hatta ve hatta zorbalık ve haydutluk tam da budur.