T24 yazarı Tatfun Atay yazdı:
Uzun yıllar İslami siyasetin içerisinde olduktan sonra şimdi CHP saflarında Meclis’te bulunan Mehmet Bekaroğlu’nun birkaç hafta önce TBMM Bütçe Plan Komisyonu’nda yaptığı konuşmadaki sözler sanırım yeterince değerlendirilip tartışılmadan uçtu gitti.
“Uçmasın, yazıya dökülüp kalsın” diyerek biraz geç de olsa bu sözlere dönmek geldi içimden!..
Bekaroğlu, Komisyon’da Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu ve Helâl Akreditasyon (ki bizi ilgilendiren de bu sonuncusu) bütçeleri görüşülürken söz aldı ve “helâl turizm” mevzusu üzerinden ortalığı (gerdi demeyelim de) biraz dalgalandırdı. Bu işin “İslâmi/imani” değil "iktisadi/ticari" bir motivasyona dayandığının altını çizdiği konuşmasında dosdoğru da sordu; “Helâl otel nasıl oluyor arkadaşlar” diye…
Burada hemen araya giriyorum ve “İlahi Bekaroğlu” diye kendimi tutamayarak devam ediyorum: “Helâl otel”den çok ama çok ötesi var şu ahir zamanda, kıyamet alâmetlerinin mağripten maşrığa her tarafı kapladığı dünyamızda yahu!..
“Helâl kola”yı (“Zemzem Kola”; “Mekke Kola”; “Kıble Kola”, vd.) geçtim; “helâl şarap” var, helâl şarap!..
Helal ruj, helâl oje var…
Tesettür defilesi adı altında bol bol “helâl teşhir” var…
Helâl masaj kremi var…
“Helâl sex-shop”lar var internette “online” dizi dizi!..
Ve şaka değil, Google’da yapın bir tarama, “helâl porno”ya kadar varmış ipin ucu…
O yüzden, helâl turizm, helâl otel, falan… Bunlar artık öpüp başınıza koyabileceğiniz “makullükte” pratikler!..
Biliyoruz ki bu “işler”, kasap dükkânlarının camlarındaki “helal et” tabelalarıyla ve öncelikle Batı dünyasında ("Halal Meat”), oralardaki göçmen Müslümanların hassasiyetine karşılık vermek üzere küçük ölçekli mahiyette başladı.
Ama tüm dünyayı, elbette Türkiye’yi de içine alacak şekilde çevreleyen bir “helâl sektörü”ne zaman içerisinde evrildi. “Küresel-postmodern-kapitalist” zaman içerisinde…
Şimdi TBMM’de, elbette AKP’nin başını çektiği “Helâl Akreditasyon” noktasına bizi getiren de işte bu zamanın “ekonomi-politik” ruhundan bir esinti.
Nitekim Bekaroğlu’nun itirazlarını canhıraş vaziyette dile getirdiği Komisyon’da Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan diyor ki “helâl ekonomisi” küresel bazda 3.9 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştı… 1.8 milyarlık Müslüman nüfusun gıda, tekstil, eczacılık ürünleri, kozmetik gibi alanlarda “helâl belgelendirmesi”ne yönelik talebi de arttıkça arttı.
Bunun kapitalizm, daha doğrusu tüketim kapitalizmi için nasıl büyük bir nimet olduğunu düşünebiliyor musunuz?!
Sistemin kendisine nasıl dolgun mu dolgun bir yeni “Pazar” açtığını fark ediyor musunuz?
Ve elbette, imanın ipliğinin nasıl pazara çıktığını, hem de "Bismillah"lar, salavatlar eşliğinde pazara çıktığını anlıyor musunuz?!
şleyişi somutlaştırmak için, bu yılın başlarında kaleme aldığı nefis yazısıyla tabloyu çarpıcı (ve biraz da eğlenceli!) şekilde bize sergilemiş olan Memetcan Demiray arkadaşımızın şu satırlarını paylaşalım:
“Helâl kozmetik sektörüne şöyle bir baktığımızda, helâl sabun ve şampuanın dışında (…) ‘helâl sertifikalı bayan pedi’nden kaş kalemine, ‘helâl sertifikalı genital bölge temizleyicisi’nden ‘atkestanesi masaj kremi’ne kadar pek çok seçenek var. Bu ürünler arasında en çok, üzerinde ‘Şeytan Pençesi’ (Devil’s Claw) yazan, helâl sertifikalı ‘sporcu besin takviyesi’ göze çarpıyor” (M. Demiray, “Bir sektör olarak helâl”, Cumhuriyet PA7AR, 25 Şubat 2018).
İşte, buyurun, 2019 yılında faaliyete başlayacağı Meclis Bütçe Plan Komisyonu’nda belirtilen “Helâl Akreditasyon Kurumu”nun iştigal edeceği hususlardan bazıları!..
Diğerleri mi?.. Aman, hiç sormayın! Başta sıraladık ya, “helâl sex-shop”lar var mesela!.. Önce “online” olarak Hollanda’da açıldı. Sonra Türkiye’de de açıldı. Yetmedi birkaç yıl evvel, İslam’ın kalbinde, Mekke-i Mükerreme”de açıldı!..
“Helâl Akreditasyon Kurumu”muz herhalde bunu da değerlendirme ve denetim alanı içerisine alacak ve bu “dükkan”da satılan ürünler; mesela uyarıcı masaj yağları, kışkırtıcı iç-çamaşırları ve diğer aksesuarlar ne kadar “mubah” ne kadar “mekruh”, karar verecektir mutlaka!..
Ve hanidir de “helâl porno” tartışılıyor; yani pornografik içerikli filmleri izlemek ne ölçüde, hangi koşullarda, hangi sınırlarda helâl ya da haram, bunları belirlemek için kafa yoruluyor... Kim bilir, bu bakımdan da “akreditasyon” işin içinde olacak belki?!
Demek ki önümüzdeki dönem, bu topraklarda post-İslamist dinbaz siyasetin yeni marifetlerini izlemek açısından yer yer “eğlenceli” sayılabilecek gündemleri de çıkaracak karşımıza. Ama tabii, güleceğiz ağlanacak halimize!..
Mehmet Bekaroğlu Bütçe Komisyonu’ndaki konuşmasını, “Dindarları piyasaya dâhil etmek için bunu yapıyorsunuz; onları ‘gelin israf edin, yiyin için, helâle gelin’ diye kandırıyorsunuz” sözleriyle noktalamış.
Denilebilir ki o, “Milli Görüş” müktesebatını da, İslami veya İslamcı hassasiyetleri de “aşmış” ve “post-İslamizm”in koynuna girmiş halde Türkiye’yi hallaç pamuğu gibi atan AKP’ye bugün artık çoook uzaklarda kalmış bir dille sesleniyor.
Birazcık “bir lokma-bir hırka” duyarlılığı ile ve biraz da kapitalizmi “haram” sayan bir anlayışla!..
Hâlbuki devir, kapitalizmi dizginleme, hatta mümkünse nihayete erdirme derdindeki “İslamcılığın” çoktan tarihe karıştığı, an itibarıyla hayli demode kaçtığı bir devir…
Ve gün, kapitalizmle gayet uyarlı, onu “helâl” sayan, hatta kendince “hidayete erdirme”ye hevesli bir “post-İslamizm”in yörüngesinde yol alanların günü!..
“Helâl Akreditasyon Kurumu” da aynı doğrultuda bir gidişat ve işleyiş sonucu karşımızda. Bir açıdan “kapitalizmi hidayete erdirme” illüzyonu ile…
Ama esas kapitalizmle “aşk ve izdivaç” ilişkisinin tecellisi olarak!..