Hiç unutmam bir kış günüydü. Yıl 1995 yılıydı ve ilk kez radyo yayıncılığına bir Cumartesi sabahında başlamıştım. Dışarıda yağmur yağıyordu ve koşar adımlarla radyoya gittiğimi hatırlıyorum. O günkü radyo yayınımın tüm hayatımı, hayatımdaki tüm seçimlerimi, tüm arkadaş çevremi ve kariyerimi değiştireceğini hayal bile etmem mümkün değildi. O zamanki ismi ile Radio EMU, yani Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin öğrenci kulübüne ait Radyo Kulübü’nde çalışmaya başlamıştım. Radyo yayıncılığına ilk adım atmam, o vericisi stüdyosunun içinde olan, çok düşük bütçeli radyo istasyonu ile oldu. Ben bilgisayar öğrencisiydim ve aldığım lise eğitiminin iteklemesi ile sayısalcı bir sistemin içerisinde olduğum, çocuk yaşlarda kendi seçimlerimi yapmakta başarılı olamadığım için bilgisayar eğitimine başlamıştım. Kalbimin bir yanı ise medyadan yana attı hep. Medya’da aralıksız, 2007 yılına kadar radyo yayınlarım devam etti. 2000’li yılların başında ise gazeteciliğe başlamıştım. Dün, şaka gibi tam 20 yıldır medyanın içinde olduğumu fark ettim. Şimdi seçme şansım olsaydı medya seçer miydim peki? Bu güne kadar sayısız radyo programı, televizyon programı ve haber yaptım. Zor bir sürecin içinde, bilgisayar öğrenciliğinden vazgeçip medyaya yönelmem “en iyi” ve “en kötü” kararlarımdan birisi oldu benim için. Ama galiba yine medyada olmayı seçerdim. Medyanın farklı alanlarında bilgi ve tecrübe edinmiş olsam da en iyi bildiğim, tek iyi bildiğim işin içinde yıllardır çalışmalarım sürüyor. Meslek hayatımın başlangıcı radyo mu? Televizyon mu? Yoksa Gazete mi? diye düşünürken hepsinden biraz demek yanlış olmayacak. Detay Gazetesi yayın hayatına başladığında, bir gazetenin genel yayın yönetmeni olmak beni oldukça endişelendiriyordu. Üstelik bir muhabir veya bir editör olmaktan öte bir medya kurumunun ortağı olmak ve genel yayın yönetmeni olmak bana zaman zaman zor geldi. Friedrich Nietzsche ve Nazım Hikmet’ti yol arkadaşım. Nietzsche “Beni öldürmeyen acı güçlendirir” sözü, Nazım’ın “Yürümek” şiiri ile yol aldım. “Bu gömlek Oshan’a biraz büyük geldi” diyenler de oldu. Güldüm. Çünkü inançlıyım. Bu ülkede umutsuzlukların kol gezdiği, huzursuzlukların yaşandığı, adaletin tecellisinde güvensizliklerin olduğu iddialarına karşın, ben ülkeme ve Kıbrıs Türk toplumuna inancımı hiç yitirmedim. Torpilde olsa ülkemde, çirkef siyaseti de yapılsa, göçü en sert şekilde hissetsek de, hatta afyonlanmış gibi davransak da ben ümidimi yitirmedim. Medya garip bir varoluş savaşı içerisinde, Teknolojik yenilikler bizi bile zorluyor çoğu zaman. Hal böyle olunca yarın için hep bir tasa, hep bir korku durumu var. Yılmamak ve direnmek gerek. Mücadelemiz hep şekil değiştirecek. Biliyorum, bu güne dönüp baktığımızda iyi olanların yine kazandığını göreceğiz…