Nöroloji Uzmanı ve Beyin Sağlığı Derneği (BEYİNDER) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Derya Uludüz “Gençliğin Sırrı Beyinde” adlı kitabında sağlıklı yaşama dair çok önemli bilgiler vermiş. Hastalıkların tedavisinde bütüncül sorgulayıcı tıbbın gerekliliğinden sağlıklı yaşam sırlarına, genellikle göz ardı edilen beyin sağlığının öneminden yaşlılık döneminde de zinde olmanın formüllerine kadar pek çok noktaya değinmiş. Üstelik sağlığımızla ilgili bizlere ipuçları verecek testler de hazırlamış… “Yaşam tarzınızda yapacağınız küçük değişikliklerle daha zinde bir bedene ve beyine kavuşabilirsiniz” diyen Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Uludüz ile günümüzde daha da önem kazanan ‘sağlıklı yaşam' üzerine konuştuk. İşte sorularım ve Uludüz'ün verdiği yanıtlar…
Prof. Dr. Derya Uludüz
Hastalıklar henüz ortaya çıkmadan önlem almalıyız
■ Yaşam süresi uzadı ama pek çok insan kronik hastalıklarla boğuşuyor… Sizce bu hastalıklar nasıl önlenebilir?
Maalesef öyle… Teknoloji bize tetkik ve tedaviler konusunda yeni ve geniş perspektifler sunmakla birlikte, gün geçtikçe kronik hastalıkların sıklığı artıyor. Tıp eğitiminin ilk üç yılında bizler vücudu bir bütün olarak değil de yukarıda beyin, aşağılara indikçe kalp akciğerler, sindirim sistemi gibi ayrı ayrı organları ele alıp sadece o organlara yönelik uzmanlaşıyoruz ve sadece o organların hastalıklarıyla ilgileniyoruz. Modern tıbbın en önemli sıkıntılarından biri de, ne yazık ki hastalıklarla ilgilenmesi, sağlıklı olma hali ve sağlığı güçlendirmeye ilginin daha geri planda olmasıdır. Şanslıyız ki son birkaç yıldır aile hekimleri koruyucu hekimlik konusunda çok uğraşıyorlar ve koruyucu hekimliği ön plana çıkarma çalışmaları başladı.
■ Hekimler nasıl bir yol izlemeli?
Hekim olarak artık şu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Hastalıklar henüz ortaya çıkmadan önlem almak sağlığın temel anahtarıdır. Vücudun bir bütün olduğunu unutmamak gerekir. Nöroloji hekimi olarak hasta bize baş ağrısıyla geldiğinde onu tanıyoruz ama arada bir de göğüs ağrısı şikayetinden söz etse “O konu benimle ilgili değil” diyerek göğüs doktoruna yolluyoruz. Böylece o hastayı baş ağrısı için bir nörolog, göğüs ağrısı için bir göğüs doktoru, adet kanamaları için bir kadın doğumcu takip ediyor. Tüm hekimler de genellikle birbirinden habersiz oluyor. Birçok ilaç veriyoruz ve hasta elinde ilaç poşetiyle dolaşıyor. İşte bu nedenle “Bir yerlerde eksik ve yanlış var, bunun düzeltilmesi lazım” diyorum. Tıp eğitiminde her branşı meyve ağacının dallarına benzetelim, ağaçtaki hangi meyvenin bozulduğundan çok gövdede ya da kökte hangi hastalık ya da hasar var ona odaklanmalıyız. Modern tıp çoğunlukla hastalıklar ve hastalık belirtileri üzerine odaklanmıştır, sağlığı güçlendirmeye ilgi pek azdır. Modern tıp göremediği sorunları hastalık olarak sınıflandırmazsa ruhsal nedenlere
bağlar.
Hastayı tek yönlü düşünerek çözemeyiz
■ Kitabınızda bütüncül sorgulayıcı tıbbın önemine değinip, her doktor bir dedektif gibi olmalı diyorsunuz…
Bütüncül sorgulayıcı tıbbı aslında bir hastaya özel dedektiflik gibi düşünebilirsiniz. Her belirti, her ayrıntı, her şikayet, gerçek hastalığı bulmada önemli bir ipucu olabilir. O önemli ipucunu yakalamanın tek yolu, bütüncül-sorgulayıcı tıp yöntemini kullanmaktır. William Osler'ın bir sözü var: “Hastanızı dikkatle dinlerseniz size tanısını kendisi söyleyecektir.” Ben bu işi Komiser Kolombo'nun cinayet çözme işine benzetiyorum. Kolombo, dizinin sonunda bize bazı ayrıntılarla suçluyu nasıl bulduğunu anlatana kadar bizler bu ayrıntıların cinayetle ilişkili olduğunu düşünemezdik. Tıpkı farklı branşlara ait şikayetlerin bize bağımsız göründüğü gibi… Örneğin, bana baş ağrısıyla gelen bir hastayı sorguluyorum: Hashimato nedeniyle ilaç kullanıyor. Değerleri normal ama hala el ve ayaklarında soğukluk, kabızlık, yemek sonrası hazımsızlık, uykusuzluk, gaz ve depresyon şikayeti var. Şimdi bu hastaya klasik tıpta nasıl bir uygulama yapacağız? Gaz için zencefil, depresyon için antidepresan, kabızlık için kayısı, ağrıları için ağrı kesici ve akupunktur, uykusuzluk için uyku ilacı mı vereceğiz? Tamam, bunlar belki bir süre hastayı rahatlatır ama bu bütüncül bir yaklaşım değil. Biz bu hastada kişiye özgü neler biliyoruz? Bunları bilmeden şikayete yönelik tedavi yapmak klasik tıpta da, alternatif tıpta da bize bir fayda sağlamaz.
Bana yıllardır tanı kılavuzlarına göre migren tanısı alarak pek çok ilaç kullanmış birçoğundan da yan etkiler almış ama baş ağrıları devam eden hastalar geliyor. Dinliyorsunuz, evet tanı tipik migren gibi düşünüyorsunuz. Ancak sistematik ve bütüncül düşündüğünüzde migren gibi davranan aslında farklı sorunların olduğunu görüyorsunuz. Yani tek yönlü düşünerek hastayı çözebilmeniz mümkün değil. Belki geçici iyilik hali görülebilir, ama bir süre sonra hasta size daha şiddetli şikayetlerle gelecektir.
Doğru teşhisin en etkili yolu
■ Peki doğru teşhis ve tedavi için neler yapılmalı?
Önce kendi branşımızda hastalığın ne olduğunu değerlendireceğiz. Sonra bu yakınmalara neler eşlik ediyor, muayenesinde neler gördük, bunları ayrıntılı not edeceğiz. Daha sonra hastanın vücudunda dengesini bozabilecek bir fazlalık (toksin, alerjen, stres, kötü beslenme) veya eksiklik (mikrobesin, hormon dengesi, uyku, egzersiz, sosyal ilişki) var mı, bunları sorgulayacağız. Hasta gelip “Uyuyamıyorum, halsizim, her yerim ağrıyor” dediğinde “Sanırım depresyondasınız” deyip ilaçlar arasından birini seçip yazmakla olmuyor. O kişinin vücut dengesini sağlayan hormonlarını, mikrobiyatasını, sindirim sistemini, uyku düzenini bilmemiz gerekir. Yani bu kişi depresyonda mı, yoksa bağırsak sorunları nedeniyle vücudunda iltihaplanma mı var, onu araştırmalıyız. Bu depresyon yapacak sebepleri kökünden çözmeliyiz. Yani birbiriyle ilişkisiz gibi görünen sorunların ortak noktalarını birleştirmeliyiz.