Türkiye kararlı. Yunanistan temkinli. İngiltere adada çözüm istediğini belirtip duruyor. BM umutlu. ABD iyimser. Rusya artık Akdeniz’de. Kıbrıslı Türkler istekli. Kıbrıslı Rumlar meğilli. Müzakerler sürüyor. Henüz bir sonuç alınmış değil. Peki neden? Türkiye Kıbrıs sorununu çözmekte gerçekten kararlıysa.. AB yolunda ilerlerken ayağına dolanacak bir Kıbrıs olmasından rahatsızlık duyuyorsa. Türkiye Kıbrıs’ta bir çözümün mümkün olabileceğine inanıyorsa. Ve işin özünde AB sürecinde Kıbrıs gibi bir sorunu önünde bulmak istemiyorsa. Üzerine düşeni de yapmaya hazır olmalıdır. Yunanistan’a bakıyorum. Bu konuda Türkiye kadar kararlı görünmüyor. Olsa da olur olmasa da olur gibi bir havada hep. Konuya temkinli yaklaşıyor. Sorunun çözümü noktasında Rum yönetimine de gerekli desteği vermekten kaçınıyor. İngiltere’ye bakıyorum. Suya sabuna pek dokunmak niyetinde değil Kıbrıs’ta. Çözümü desteklediğini söylüyor ama, hepsi o kadar. İcraat yok. Birleşmiş Milletlere bakıyorum. Kıbrıs sorunu artık bu topluluğa kabak tadı veriyor. Dünyada BM nezdinde bir türlü çözüme kavuşturulamayan en uzun süreli konu neredeyse Kıbrıs sorunu. Ve BM bu noktada pek etkili olamıyor. ABD’ye bakıyorum. Çözüm falan diyor arada bir ama bu noktada samimi olup olmadığı her zaman şüphe kaldırmıştır. Peki neden? Çünkü öyle de, böyle de ABD bölgede hakim güç. Yani? Onlar için de adada bir çözüm olmuş, olmamış mevzusu çok da büyük öneme haiz değil. Rusya’ya bakıyorum. Akdenize karşı yeniden ilgi duymaya başladığını görüyorum. Uzun yıllardan sonra Akdeniz’e indi. Doğu Akdeniz’e geçti. Hatta buralarda statüsünü meşrulaştırmaya çalışıyor. Sıcak sularla yeniden temas kurdu. Kıbrıs’tan üs niyetine kullanabileceği bir alan talebi oldu. Rum yönetimi belli ki dünden razı, ortak strateji de belli olunca,şip şak bu isteğe olumlu yanıt verdi. Dolayısı ile Rusya’nın çözüm odaklı yapıcı bir diplomasi ile Kıbrıs’a ilgi göstermesi küçük çabalar olarak algılanabilir. Ötesi yok. Peki o zaman geriye ne kalıyor? Kıbrıslılar kalıyor. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların çözüm arzularında ne kadar ciddi, istekli ve samimi oldukları konusu kalıyor geriye. Malum arzu, istek ve samimiyet bu sürecin zemini için gerekli olan temeldir. Ama lafta değil tabi. Siyasi eşitlik, Dönüşümlü başkanlık. Mülk sorunu, toprak paylaşımı. Ekonomide ortak paydaların yaratılması. Karşılıklı hassasiyetlerin gözetilmesi. İki bölgeli, iki toplumlu federal bir yapının argümanlarıysa eğer. Çözüme dair umut da vardır. Peki o zaman bunlar yok mu? Maalesef şu an için yok. Ya da yeterli seviyede değil. Hoş olmayan sadece bu unsurlar da değildir tabi. Bugün itibarı ile çözümün maliyeti de ortada henüz yoktur. En azından şu ana kadar bu maliyetin nasıl karşılanacağına dair somut bir kaynak da gösterilememektedir.