Hrant, Ahmet ve basın özgürlüğü

Oshan SABIRLI

İstanbul’da Osmanbey Metrosu’ndan inmiş Agos Gazetesine doğru yürüyordum. Arkadaşım eliyle gösterdi ve “işte Hrant burada öldürüldü” dedi. Hemen aklıma yerde uzun koyu yatan Hrant Dink geldi. Üzerine beyaz çarşaf örtülmüş, çarşafın üzerinde iki bacak arasında duran siyah taş ve bir ayakkabının altındaki çatlak… O gün bir kez daha Hrant ile birlikte demokrasi ve gazeteciliğin de öldürüldüğüne yeniden tanık oldum. Hran Dink adını, Dink’in ölümü öncesinde çok fazla duymamıştım. Türkiye’de Ermeni cemaatinden çok iyi arkadaşlarım olmasına karşın, AGOS Gazetesini hiç okumamıştım. Ancak göz göre göre gelen bir cinayete tanık olmuştuk 2007 yılında. Üstelik Agos o günden sonra daha da görünür olmaya başladı. Ölüm tehditleri alığını güvenlik makamlarına da belirtmişti Dink, ancak hiçbir tedbir alınmamıştı. Dediğim gibi ölüm göz göre göre gelmişti Nişantaşı’nda. Agos Gazetesi’nde bir toplantıya katılıyorduk. Eski bir apartmanın basamaklarından üst katına çıktık ve kamera ile izlenen kapıda zili çalıp güvenlik önlemleri altında gazetenin yazı işlerinin bulunduğu L şeklindeki odaya girdik. Yapılan sohbetimizin başında, biraz kuşkulu bakışlar arasında sorgulandığımı düşündüm. Sonrasında Agos’un içinde bulunduğu durumu, yüreklerin hassasiyetini, varoluş savaşındaki tedirginlikleri gözlemledim. Aslında Hrant’ın gazetesindeki geçirdiğim o 3-4 saat, Türkiye ölçeğinde çok komik denilebilecek bir tiraj ve Türkiye’de bulunan Ermeni cemaatine ses verebilen bu gazete beni çok etkilemişti. Tehdit ve baskı, bir cinayet ve tıpkı 6-7 Eylül olayları gibi Ermeni cemaatine vurulan bir darbeydi Hrant’ın yaşamını kaybetmesi. O günden sonra Agos aboneliğim ise uzun süre devam etti ve aylarca aralıksız ofisime geldi gazete. Dün ise günün ilk saatlerinde bir darp olayının haberi ile buluştuk. Çarşamba gecesi Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki programını seyretmiştim. Program sonrasındaki darp olayı ise bir kez daha demokrasi ve gazeteciliği sorgulamamıza sebep oldu. Darp olayını gerçekleştirenlerin yaptığı açıklama tam da senaryoya uygun şekildeydi. Kazara çarptıkları Ahmet Hakan’ın arabası sonrasında yaşanılan gerginlik ve burada çıkan arbede sonrasında olayın geliştiği savunuldu. Sıradan bir olay, münferit, plansız bir kavga gibi yansıtılmaya çalışıldı bu tutum. Oysa Doğam Medya Center’in güvenlik kamerası kayıtları, darp olayında kullanılan aracın görüntüsünü yakalamıştı. Üstelik darp yerinden kilometrelerce uzakta yani Bağcılar’da kayıt edilmişti görüntü hem de CNN Türk binasının önünde görüntülenmişti. Gazeteci Ahmet Hakan’da tıpkı Hrant Dink gibi günler öncesinden güvenlik makamlarına belirtmişti tehditler aldığını. O da Hrant gibi koruma talebinde bulunmuştu. O Hrant’tan daha şanslıydı. Olayı burnuna v kaburgalarındaki kırıklarla atlattı. Yapılan bu saldırı hiç kuşkusuz basına yapıldı. Basın özgürlüğü konusunda çalışmalar yapan ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House, yayınladığı yıllık raporunda Türkiye'yi geçen yıl olduğu gibi yine 'basının özgür olmadığı ülkeler' arasında gösterdi yıl içerisinde. Türkiye'nin son beş yılda Tayland ve Ekvador'un ardından basın özgürlüğünde en hızlı gerileyen üçüncü ülke olduğuna vurgu yapan raporda, dünya genelinde basın özgürlüğünün keskin bir biçimde azaldığına da dikkat çekildi. Okuyucunun, izleyicinin sesini yükseltmesi ve demokrasiyi talep etmesi gerek. Basının öldüğü yerde toplumun öleceğinin anımsanması lazım. Ahmet şanslıydı, Hrant ise ruh halinin güvercin tedirginliğinde yukarıdan gözlemleyecek gerçek demokrasinin geleceği günleri.