Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanan Melih Bulu'yu protesto etmek için başlayan eylemlerde şu ana dek 500'ün üzerinde kişi gözaltına alındı, 10 öğrenci tutuklandı.
İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı'nın açıklamasına göre Boğaziçi Üniversitesi protestoları sebebiyle 4 Ocak-4 Şubat arasında 38 ilde toplam 528 kişi gözaltına alındı, 108 kişi adli kontrolle serbest bırakıldı.
5 Şubat'ta Kadıköy'de gerçekleşen eylemde ise 61 kişi daha gözaltına alındı. Bu kişilerin 33'ü dün akşam savcılık tarafından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi ancak mahkeme tutukluluk kararı vermedi.
Avukatlar, aralarında ev hapsi ve 'ilçeden ayrılmama' koşuluyla denetimli serbestlik kararı verilenler olduğunu ancak net sayının henüz bilinmediğini kaydediyor.
Dün akşam serbest bırakılan iki kişinin ise daha sonra yeniden gözaltına alındığı ancak isnat edilen suçun henüz bilinmediği ifade ediliyor.
BBC Türkçe'ye konuşan avukatların verdiği bilgiye göre tutuklanan 9 öğrenciye isnat edilen suçlar arasında; kamu görevlisine karşı görevini yapmasına direnmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kamu malına zarar verme ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet yer alıyor.
Bir tutuklu öğrenciye ise eski Twitter paylaşımları gerekçe gösterilerek 'terör örgütü propagandası yapma' suçu isnat ediliyor.
Öğrenciler hangi suç gerekçe gösterilerek tutuklandı?
İçişleri Bakan Yardımcısı Çataklı 4 Ocak'ta gözaltına alınan 45 kişiden 22'sinin MLKP, TKP/Kıvılcım, DEV-PAR; 1 Şubat'ta İstanbul'da gözaltına alınan 159 kişinin 79'unun DHKP-C, PKK/KCK, FETÖ/PDY, MLKP ve 2 Şubat'ta İstanbul'da gözaltına alınan 105 kişiden 52'sinin MLKP, PKK/KCK, DHKP-C olmak üzere "terör örgütleri ile irtibatlı olduğunu" söylemişti.
BBC Türkçe'ye konuşan avukatlar ise tutuklu bulunan öğrencilerden sadece birine karşı, terör örgütü üyeliği değil, 'terör örgütü propagandası yapma' suçunun isnat edildiğini söylüyor.
Avukat Çağan Yazıcı, 10 öğrencinin dosyasında yer alan tutuklanma gerekçelerini şöyle anlatıyor:
"İlk olarak Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde gerçekleşen, içinde Kâbe fotoğrafının da yer aldığı resim sergisiyle ilgili iki öğrenci, halkın bir kısmını diğerine karşı kin ve nefrete teşvik etmek suçlamasıyla tutuklandı. Sonra, onlara destek eyleminde gözaltına alınanlardan iki öğrenci, memura görevini yaptırmamak için direnme suçundan tutuklandı.
"Ardından ev baskınlarında gözaltına alınan üç kişi memura görevini yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar; bir kişi ise eski bir Twitter paylaşımında terör örgütü propagandası yapmak gerekçesiyle tutuklandı."
"Son olarak Beyza, Boğaziçi Dayanışması adlı Twitter hesabını yönettiği iddiasıyla ve halkı kin ve nefrete teşvik suçlamasıyla, Muhammet ise başka bir Twitter hesabını yönettiği iddiasıyla, aynı gerekçeyle tutuklandı."
Bahçeli: 'Terör örgütüyle irtibatı olanlar öğrenci değil, suçludur'
Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanan Melih Bulu'nun istifası talebiyle gerçekleşen protestolar süresince siyasiler de eylemcilerin 'profillerine' ilişkin çeşitli açıklamalara yer verdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin bugünkü grup toplantısında Bulu'nun atamasına itiraz eden Boğaziçi öğrencileri için 'marjinal örgütler' dedi:
"Boğaziçi Üniversitesi'nde yasal ve meşru sınırlar çerçevesinde ataması yapılan rektöre itiraz edenlerin ana dinamiği, provokasyon merkezi, saldırı üssü marjinal örgütlerdir. Öğrencilerimizin haklı, meşru, ahlaki ve hukuki endişelerine kulak vermek elbette görevimizdir. Fakat terör örgütüyle irtibat ve iltisakı olanlar öğrenci değil, suçludur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise geçen hafta yaptığı bir konuşma sırasında, "Terör örgütlerinin üyesi olan bu gençleri biz ülkemizin gerçek manada milli ve manevi değerlere sahip gençleri olarak kabul etmiyoruz. Zira siz öğrenci misiniz yoksa siz rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz?" ifadelerini kullandı.
Aynı gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü'nde gözaltına alınan 108 kişiden 79'unun DHKP/C, TKP-ML dahil olmak üzere 'terör örgütü üyesi' olduğunu belirtti.
Hukukçular ise öğrencilere yönelik yapılan bu açıklamaların hukukun işleyişini olumsuz etkilediğini yorumunda bulunuyor.
Avukat Yazıcı, "Öğrencilerle ilgili peş peşe yapılan bu açıklamalarla hukuki fiilin dışında bir hukuk durumu ortaya çıktı. Niyet okuması yapıldı ve kişiler aslında o saikle hareket etmedikleri halde, gerçekleştirmedikleri fiillerinden sorumlu tutuldu" diyor.
'Gözaltı ve tutuklamalar hukuksuz'
Türkiye'de önceden izin almaksızın barışçıl protesto ve gösteri yürüyüşü düzenlemek Anayasa ile korunan bir hak.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda da Türkiye vatandaşı herkesin, önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebileceği ve bu hakkın ancak 'başka bir yasa' ile ve hakkın özünü koruyarak sınırlandırılabileceği hükmediliyor.
Kadıköy Kaymakamlığı ise 5 Şubat günü Boğaziçi protestoların gerçekleşeceği gün yaptığı duyuruyla pandemiyi gerekçe göstererek Kadıköy'de yapılacak eylemlerin 7 gün süreyle yasaklandığını duyurmuştu.
BBC Türkçe'ye konuşan avukatlar, Boğaziçi eylemlerinin hiçbirinin kanuna aykırı olmadığını söyleyerek, Anayasa ile belirlenen gösteri ve yürüyüş hakkının Valilik, Kaymakamlık gibi idare kararlarıyla engellenemeyeceğini ifade ediyor.
Avukat Yazıcı, gözaltılara gerekçe olarak gösterilen Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda, eylemin barışçıl olup olmadığı hususunun belirleyici olduğunu söylüyor:
"Gösteri ve yürüyüş hakkı gibi Anayasa'da temel hak ve özgürlükler olarak nitelendirilen haklar, Kaymakamlığın idari kararıyla değil, sadece kanunla ve belirli hallerde, hakkın özüne dokunmadan sınırlandırılabilir. Bu durum hem Anayasa'da hem de ilgili kanunda bu şekilde düzenlenirken, idari yönetimlerin bu hakları engelleme ihtimaline karşı bu şekilde düzenlenerek şart koyuyor."
"Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu eylemin barışçıl olup olmadığına bakar. Göstericiler ellerinde sopayla mı yoksa dövizle mi gelmiş diye bakar. Bu hakkın kullanımı başka birilerinin hakkını engelliyorsa bile bu iki özgürlükler arası yarışta üstün kamu yararı nerededir diye bakılır."
'Kanuna mukavemet olarak değerlendirilemez'
İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu, protestoların hukuken Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na mukavemet olarak değerlendirilemeyeceğini söylüyor:
"Eğer Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse, yapılan şey demokratik bir protesto hakkının kullanılmasından başka bir şey değil. Bir rektör ataması gerçeklemiş ve insanlar bunun karşısında tepkilerini demokratik protesto haklarını kullanarak dile getiriyorlar. Bunun için önceden izin almak, belli yerlerde gösteri yapmak gibi düzenlemelerin hukuken hiçbir anlamı yok. Kampüsün içi/dışı tartışması da bu bağlamda son derece anlamsız."
"İdare her yıl valilik aracılığıyla bu yasakları koyup, 'sadece şu alanlarda' toplantı ve yürüyüş yapabilirsin diyor. Oysa böyle bir yasak koyma yetkileri yok. Çünkü demokratik bir hakkı sınırlandırmış oluyorlar. AİHM'in bu konuda yüzlerce, binlerce kararı var ancak buna rağmen kendi koydukları yasağın (Kadıköy Kaymakamlığı yasağı) kendileri için uygulanmasını istiyorlar."
Avukat Özgür Urfa ise Kadıköy eylemi için, "Kadıköy'de yapılması planlanan da bir basın açıklamasıydı, herhangi bir yolun kapatılması ya da hayatın aksaması söz konusu değildi, bu nedenle bir izin gerekmiyordu" diyor.
'Bu suçların hiçbiri tutuklama için yeterli değil'
Protestolara katılan öğrencilerin gözaltına alınması ve kimilerinin tutuklu yargılanıyor olması kamuoyunda çeşitli eleştirilere sebep oluyor.
BBC Türkçe'ye konuşan hukukçular, protestocuların Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na mukavemet suçu gerekçe gösterilerek gözaltına alındıklarını ancak bu suçun tutuklu yargılanmaları için yeterli olmadığını ifade ediyor.
Avukat Yazıcı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na gerekçesiyle gözaltına alınan öğrencilerin tutuklanabilmesi için, gözaltı sırasında kişilerle ilgili yapılan araştırmalar sonucu suç isnatlarının çoğaltıldığını ifade ediyor:
"Göstericiler gözaltına alınırken, 'siz burada kanunsuz gösteri yapıyorsunuz' gerekçesiyle alınıyorlar. Yani, 'polise mukavemet ettin, terör örgütü propagandası yaptın' diye alınmıyor. Ancak gözaltındayken, 'dosyasına ne ekleyebiliriz' diyerek çeşitli başka suçlar isnat ediliyor."
İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu'na göre, gözaltına alındıktan sonra kişilere yeni suç isnat etmek artık Türkiye'de oldukça 'yaygın':
"İlk günden itibaren demokratik protesto hakkını kullanan insanların terörist olarak nitelendirilmesi, halkı kin ve nefrete teşvik iddiasıyla mevcut durumun manipüle edilerek anlatılması, yeni suç türleri uydurularak tutuklama sağlanmasını amaçlıyor. 2911 sayılı kanuna muhalefetten tutuklama gerçekleşemeyeceğine göre, halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiği ya da memura mukavemet ettiği gibi saçma hukuki gerekçeler sunularak, suçları çoğaltmak suretiyle tutuklama yoluna gidiliyor. Bu yıllardır maalesef klasikleşmiş yöntemlerden biri."
'12. Cumhurbaşkanına Mektup' metni paylaşılmıştı
Tutuklu bulunan öğrenci Beyza Buldağ'a yöneltilen suçlar arasında Cumhurbaşkanı'na hakaret de yer alıyor.
Buldağ, Twitter'da "12. Cumhurbaşkanına Açık Mektup" başlıklı yazıyı paylaşan Boğaziçi Dayanışması isimli hesabı yönetmekle suçlanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenen mektupta, "Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz. Ama madem yürek demişsiniz kısaca ona da cevap verelim. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok! Sizse 19 senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz" ifadeleri kullanılıyor.
Avukat Özgür Urfa, Buldağ'ın Boğaziçi Dayanışması hesabından yapılan paylaşımlar gerekçe gösterilerek tutuklandığını söylüyor:
"Beyza söz konusu paylaşımlarda kendisinden iki gün önce tutuklanan Anıl ve Şilan'a destek verdiği için halkı kin nefret düşmanlığa tahrik ettiği ve kişileri suç işlemeye teşvik ettiği ileri sürülerek tutuklandı."
"Soruşturmasında Beyza'ya, Cumhurbaşkanı'na yazılan açık mektubu kendisinin yazıp yazmadığı soruldu. Beyza da mektubu kendisinin yazmadığını, kimin yazdığını da bilmediğini söyledi. Cumhurbaşkanı'na hakaret isnadı için tutuklama talebi istenmedi ancak o soruşturma da devam ediyor."