Turgut Özal'dan sonra şimdi de Erdoğan'a!
Hürriyet gazetesinin bugün birinci sayfadan verdiği "Sayın Cumhurbaşkanı'na sesleniyoruz" başlıklıklı yazı 19 Nisan 1988 tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan benzer başlıklı yazıyı akıllara getirdi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu Bursa'daki miting sırasında "Neyi kastediyorsun Doğan Medyası, eğer Cumhurbaşkanımızı kastediyorsan avucunu yalarsın" şeklinde tepki gösterirken Cumhurbaşkanı Erdoğan'da katıldığı açılışlardaki konuşmalarında Hürriyet'e bu manşet üzerinden tepkisini sürdürdü ve Mursi'ye verilen cezayı hiçbir zaman kabul etmeyceklerini, kendisi için benzer ölümün kendisi için şehitlik mertebesi olarak kabul edeceğini dile getirdi.
Hürriyet gazetesi kamuoyunda kendisine yönelik tepkilerin artması üzerine bugün birinci sayfasından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik bildiri yayımladı. Hürriyet'in bildirisinde
CUMHURBAŞKANI'NA NECİP FAZIL ÜZERİNDEN ÇAĞRI
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı suçlayıcı ifadeler kullanan Hürriyet yazısında yazının devamında ise Necip Fazıl Kısakürek'in ilginç bir ifadesine yer verildi:
Hürriyet benzer mektubu ise 19 Nisan 1988 yılında o dönem Başbakanlık yapan Turgut Özal için yazmıştı. Gazetenin eski sahibi Erol Simavi'nin altına imzasını attığı o yazıda Özal'ın gazeteci düşmanlığından dem vuruluyor, basının dördüncü de değil, birinci kuvvet olduğu söyleniyor, "demokrasiye ve demokratik düzene sarılmaz inanç" sahibi olmaktan bahsediliyordu.
ASKERİ MÜDAHALE İMASI
Dönemin Genel Müdürü Özcan Ertuna'nın iddiasına göre, metinde Özal bu kafayla giderse ordunun tekrar müdahale edebileceğine dair bir cümle de vardı ama sonradan çıkarılmıştı.
İŞTE 19 NİSAN 1988 TARİHLİ O MEKTUBUN TAM METNİ
Sayın Başbakan,
Sevdiğimiz, beğendiğimiz umut bağladığımız kişiydiniz. Şimdi itiraf edeyim, sizi artık tanıyamıyorum.
Hele şu sıra:
By-pass denilen cerrahi işlemin (..) sizde uyandırdığı etkiyi iki kelimeyle özetleyebilirim: Basından nefret!
Sağlık seferinizden dönüş gününden beri bizleri köşeye sıkıştırma çırpınışı içindesiniz. Elhak, başarıyorsunuz da... Yetinmiyorsunuz, daha daha daha sıkıştırmayı düşlüyorsunuz.
Siz şu by-pass gerçeğini yaşıyorsunuz, ama bir başka gerçeği unutuyorsunuz:
Dev bir çomar olup, mini mini bir tekirin üzerine hamle ederseniz bile onun, can havliyle atılıp yüzünüzü, gözünüzü tırmalayacağını...
Elbette ki ne siz o yaratıksınız, ne de bizler öteki...
Ama üzerine basa basa söylüyorum:
Bizler hancıyız, sizler öyle de, böyle de yolcu...
Bazı akşamlar, televizyonumun penceresinden sizinle yüz yüze geliyorum:
Bakıyorum, (..) avaz avaz bağırıyorsunuz. Kelimeleri, dudaklarınızdan hem püskürtüyor, hem de adeta çevreye saçıyorsunuz:
'Basın yalan yazıyor!'
Ben de işte asıl o zaman isyan ediyorum:
Hayır sayın Başbakanım!
Basın yalan yazmıyor. (..) Bizlerin arasında, bırakınız yalan haberi, yanlış habere bile tahammül gösterecek meslektaşım yoktur.
Kabul ediyorum: Devrişahanenizde basın sevilmiyor. Gazetelerimizin kamuoyunda cana yakın bir görüntü taşıdıklarını da sanmıyorum. Sizin de olayı içinizin yağları eriyerek körükleyişinize her gün tanık oluyorum. (..)
Bu ne kişiliksiz düzendir ki, parmağınızın bir işaretiyle pazar günü olmasına rağmen savcılar çalışır, gazete toplatır. Bu ne onurdan yoksun devlet kuruluşlarıdır ki, yine bir göz kırpmanızla kâğıdımıza katmerli zammı bindirir.