Gerçek üstü beden ölçüleri, pırıltılı bir yaşam öyküsü... Dünyanın en bilinen oyuncak bebeği Barbie 64 yıllık yaşamında kimi zaman bir film yıldızı, kimi zaman prenses kimi zamansa politikacı olarak 200'den fazla mesleğe ait giysiyle çıktı karşımıza. Bu süreçte Barbie bebeklerle ilgili en az değişen şeyse idealize edilmiş beden ölçüleri oldu.
Oyuncak şirketi Mattel tarafından üretilen Barbie bebekler 1959 yılında piyasaya çıktı. Sarı ve siyah saçlı, beyaz tenli yetişkin kadın görünümündeki bu bebekler kısa sürede özellikle çocukların hayranlığını kazandı ve tarihin en çok satan oyuncaklarından biri oldu. Öyle ki, istatistiklere göre her üç saniyede, dünyada bir Barbie bebek satılıyor.
Barbie bebeklere ilgi oyuncak reyonlarıyla sınırlı kalmadı. "Barbie” uzun zamandır beklenen, kendi adındaki sinema filmi ile beyaz perdeye de taşındı. Ünlü oyuncuların canlandırdığı Barbie, 20 günde dünya çapında 1,03 milyar dolarlık bilet satışı yaptı.
Peki, Barbie bebekleri bu kadar büyük bir başarıya ulaştıran aynı zamanda da eleştirilerin odağına taşıyan neydi?
Barbie'nin 64 yıllık gelişimi
Astronot, doktor, pilot, politikacı... Barbie bebekler çocukların farklı meslekleri tanıması ve hayal güçlerini beslemeleri ile takdir gördü. Özellikle güçlü ve kendine yeten kadın imajı, kız çocuklarına ilham olacak nitelikteydi. Ancak diğer taraftan Barbie bebekler politik tartışmalara da konu oldu. Sadece beyaz tenli olarak üretilen Barbie, ilk kez siyahi olarak yerini almak için 1980 yılına kadar beklemek zorunda kaldı.
Barbie, idealize edilmiş fiziksel özellikleri nedeniyle çocukların beden algılarının bozulmasına yol açtığı eleştirisiyle uzun yıllar mücadele etti. Öyle ki, Barbie Sendromu olarak adlandırılan bir terim bu dönemde ortaya çıktı. Mattel şirketi bu eleştirileri dikkate değer gördü ve son yıllarda farklı fiziksel özelliklere sahip çok sayıda bebek raflardaki yerini aldı. Down sendromlu, tekerlekli sandalyede ya da işitme cihazı takan bebekler bu çeşitliliğe sadece birkaç örnek...
Her ne kadar bu adımlar atılsa da Barbie Sendromu hala çocuklar hatta yetişkinlerdeki etkisini yitirmiş değil. Barbie Sendromu; Barbie bebeğin fiziksel görünümüne ve yaşam tarzına sahip olmaya yönelik yoğun bir arzu duyan kişilerin sergiledikleri tabloyu tanımlamak için kullanılan bir terim. Biz de Barbie'lerin çocuklar üzerindeki etkisini daha iyi anlayabilmek için sorularımızı TRT Çocuk uzmanlarına yönelttik. Uzman Çocuk ve Ergen Psikoloğu Kübra Taşkıran'la röportajımızda Barbie bebeklerle ilgili merak edilenlere cevap aradık.
Barbie bebeğin şaşaalı hayat tarzına erişmeye duydukları ihtiyaç, kadın ve kızların hayatlarında giyim kuşamlarından, önemli yaşam tercihlerine kadar birçok konuda belirleyici rol oynayabilmektedir.
Uzman Çocuk ve Ergen Psikoloğu Kübra Taşkıran
Barbie bebek sendromu kimlerde görülür? Bize biraz anlatabilir misiniz?
Bu durum genellikle ön ergenlik ve ergenlik dönemi kız çocuklarıyla ilişkilendirilse de, aslında her yaştan kadında gözlemlenebilmektedir.
Bu sendroma sahip kız çocukları ve kadınlar barbie bebeğin gerçeklikten uzak ve idealize edilmiş vücut ölçülerine erişmek için yoğun bir çaba sarf ederler. Bu uğurda sıkı diyetler, yoğun egzersiz programları ve kişisel bakım rutinleri uygulayabilir, çeşitli estetik operasyonlar geçirebilirler. Barbie bebeğin şaşaalı hayat tarzına erişmeye duydukları ihtiyaç ise bu kadın ve kızların hayatlarında giyim kuşamlarından önemli yaşam tercihlerine kadar birçok konuda belirleyici rol oynayabilmektedir.
Resmen bir tıbbi tanı olmayan Barbie Sendromu genellikle Beden Algısı Bozukluğu ile ilişkili olarak ele alınmaktadır. Vücut Dismorfik Bozukluğu olarak da bilinen bu durum, kişinin dış görünüşünde algıladığı bir ya da daha fazla özür veya kusura karşı yaşadığı takıntı durumudur. Bu algılanan özür veya kusurlar aslında başkalarınca gözlemlenemez veya önemsenmeyecek seviyededir.
Oyuncaklardaki idealize edilmiş beden ölçüleri çocukların algısını nasıl etkiliyor?
Bu konuda yapılmış çeşitli çalışmalar, bu tür oyuncakların çocukların beden algıları üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Bu etkiler maruziyetin türüne, süresine ve çocuğun yaşına göre çeşitlilik göstermekte. Örneğin bir çalışmada, söz konusu oyuncakların beden algısı açısından okul öncesi dönem kız çocuklarını, okul dönemi kız çocuklarına göre daha fazla etkilediği görülmüş. Okul dönemi kız çocuklarıyla yapılan diğer bir çalışmada ise soru-cevap aşamasında beden algısı açısından sorun yok gibi görünse de, ince yapılı bebeklerle oynayan kızların, normal beden ölçülerinde bebeklerle ve Legolarla oynayan kız çocuklarına kıyasla ikram edilen yemekleri daha az yedikleri gözlemlenmiş. Bu kız çocuklarının aniden iştahını kapatan şeyin yine beden algısına yönelik kaygılar olduğu çıkarımında bulunmak hiç de zor değil.
Sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli bebeklere sadece beyaz çocuklar değil, maalesef farklı ırk ve etnik kökenlerden çocuklar da kendilerine benzeyen bebeklere gösterdiklerinden daha çok ilgi göstermekte.
En çok sarı saç ve beyaz tenli Barbie'lerin ilgi görmesi, çocuklarda etnik kökenlere karşı da bir ön yargı oluşturabilir mi?
Burada asıl sorun bu bebeklerin ilgi görmesinden ziyade, bu noktaya gelinene kadar geçilen aşamalarla ilgili. Sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli bebeklere sadece beyaz çocuklar değil, maalesef farklı ırk ve etnik kökenlerden çocuklar da kendilerine benzeyen bebeklere gösterdiklerinden daha çok ilgi göstermekte. Klasik beyaz Barbie’nin çocukların bu tercihindeki rolü azımsanamaz belki ancak bütün bir beyaz batı merkezli propagandanın içinde ve kadim doğu masallarındaki dünya güzeli Akkızların, Aykızların birikimi üzerine tek başına sorumlu da tutulamaz. Gelinen noktada oyuncak üreticilerinin çeşitli ırk ve etnik kökenlere sahip bebekler tasarlaması, tüm olası zararların yanında olumlu bir adım olarak değerlendirilmelidir. Söz konusu bebekler, sembolik yöntemle de olsa çocukların farklı ırk ve milletlerle tanışmasında ve önyargıların kırılmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Ancak bundan daha önemlisi, görülmüş ve temsil edilmeye değer bulunmuş olmanın bir çocuğun özgüvenine ve kendi etnik grubuna yönelik inancına yapacağı olumlu etkidir. Dolayısıyla bu bebeklerin varlığı dahi kısır önyargı döngüsünü kırmak için önemli bir araç olarak değerlendirilebilir.
Çocuğun bilinçaltına yerleşen bu kıyas uzun vadede ise sıkı diyet, ağır makyaj ve estetik ameliyat gereksinimi olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Çocuklar bu tür bebeklerle kendilerini özdeşleştiriyor, karşılaştırıyor mu? Sonrasında aynaya baktıklarında bu üzerlerinde nasıl bir etki bırakıyor?
Hayal ve gerçeğin iç içe olduğu okul öncesi dönemde çocuklar, adeta aileden saydıkları oyuncak bebekleriyle belirli bir özdeşim kurarlar. Bu bebekler sahip oldukları özelliklere göre yakın arkadaşları veya kendi çocukları olabilirler. Yetişkin bir kadın modeli sunan bebekler ise oyunda çoğu zaman masalsı bir şekilde çocuğun kendisini temsil etmektedir. Hayalinde gerçek üstü fiziksel özelliklere sahip bu mükemmel görünümlü bebekle özdeşleşen bir çocuğun gerçek dünyaya döndüğünde aynada gördüklerinden memnun olması her zaman kolay olamamaktadır. Bu dönemde çocuğun bilinçaltına yerleşen bu kıyas uzun vadede ise sıkı diyet, ağır makyaj ve estetik ameliyat gereksinimi olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Barbie ve Ken bebekler bir yetişkin kadın ve erkek beden ölçülerine sahip. Küçük çocukların yetişkin bedenine sahip oyuncaklarla oynamaları sağlıklı mı?
Burada sorun bu karakterlerin neyi temsil ettiklerini belirleyen detaylarda kendini göstermektedir. Görece daha normal ve sağlıklı fiziksel özellikle sahip Ken bebek oyundaki temsil görevini bir nebze kabul edilebilir seviyede gerçekleştirmektedir. Barbie bebek ise sahip olduğu gerçek üstü ve aslen sağlıksız beden ölçüleri ve tüketime yönelik pırıltılı yaşam şekli ile çocukların hayal gücünü çok da anlamlı olmayan bir yöne doğru çekmekte. Oyunların gerçek hayat için prova işlevi gördüğü düşünüldüğünde bu durumun olası olumsuz etkileri öngörülebilmektedir. Bu noktada akla görece daha mütevazı, meslek sahibi Barbieler gelmekte. Ancak onların dahi çizilen genç, güzel, bakımlı, süslü, şık kadın portresi ile iyi bir örnekten çok ulaşılması imkânsız bir model ortaya koyarak uzun vadede çocukların benlik saygılarını olumsuz etkilemeleri mümkündür.