İdeallerin peşinden koşmak

Oshan SABIRLI

Kıbrıs Türk gençleri ideallerinin peşinden ne kadar koşabilir?

Gençler çağdaş değerlere, insan haklarına, eşitliğe, asgari çevre duyarlılığına, fikirsel olarak arzulanan ideal değerlere yükselebilir mi?

Peki nedir ideal? diye bir başka soru ile devam etmemiz mümkün.

Toplumun farklı değer yargılarında, alışılmış düzen içerisinde dünyalı olmak kavramını sorgularken, “dünyanın neresi?” diye de ilave bir soru sorabiliriz.

Şimdi, “çok fazla felsefe yaptın” diyebilirsiniz.

Fırsat eşitliğini olmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz.

Göç denen kavramın yine hortladığı bir aşamada, ne kadar çok bayrak sallarsak o kadar torpilli olduğumuz gerçeğini yaşıyoruz.

Bu topraklarda umudun tükendiği,

Hayallerin tükendiği,

Geleceğin tükendiği bir aşamaya geldik.

Bakanlar, rektörler, okul sahipleri çıkıp binlerce üniversite öğrencisinden bahsediyor.

Oysa yerle bir olan eğitim sisteminden, üniversitede okumanın beş para etmediği, zaten kalitesiz eğitimin, para karşılığı, sırf askerden kaçmak, sırf komşulara “e-benim çocuk da üniversitede okuyor” diyebilmek, sırf evde koca beklememek için okunduğu zamanlardayız.

Devlet işiniz varsa rahatınız yerinde, ama bu kez 13. Maaş veya ikramiye stresinde yaşarsınız. Devlet işiniz yoksa patronların maaşınızı ne gün ödeyeceği derdinde düşersiniz.

İdeallerden başladık söze, oysa idealistlerin yeri yok bu topraklarda.

Eşitlik, genel kültür, sosyal insan, duyarlı insan önemsiz. Önemli olan parti militanı olmak… Üstelik büyük parti, koltuğa yakın parti olmak gerek.

Vizyona da gerek yok. Çünkü partilerin hiçbirinde koltuk sevdası dışında vizyon da yok.

Hak hukuk, adalet aramaya gerek yok bu ülkede.

Ne bildiğinizin de önemi yok.

Beyninizi bile kullanmanıza gerek yok. Zaten beyninizi kullandığınız anda iş daha da sarpa sarıyor.

Hangi cep telefonu modelini taşıdığınız, Facebook sayfanızda kaç beğeni aldığınız önemli.

Günlerce Ayia Napa’yı konuştuk.

Ülkede tecavüzleri ve çocuk tacizlerini konuşuyoruz.

Skandallar, dedikodular, rant kavgaları sürerken bazen Don Kişot gibi yel değirmenleri ile mücadele ettiğimi hissediyorum.

Oysa ideallerin peşinde koşmanın yine yeşil kağıt parçalarından geçtiği gerçeğinde, önümdeki aracın çarptığı köpeğin stresinde, barışın ve huzurun bu ülkeye hiç gelmeyeceği endişesinde yaşıyorum.

Bir gün gelir idealizmin gereksiz zaman kaybı olduğunu anlarsınız diyorum gençlere. Sonra kızıyorum kendime umudu öldürdüğüm için.

Oysa babam da bana ayni şeyi söylerdi idealizme dair.

Bir gün daha geçti ve dünyayı kurtaramadım.

Kısmetse bugün diyorum ve yürümeye kendi çelişkilerimde devam ediyorum.