Çare elimizi taşın altına koymak değildir!
Kendi egemenliğimize sahip olmadan çare üretmemiz mümkün değildir!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Recep Tayyip Erdoğan hükümetleri tarafından uygulanan dış borçlanma, İthalata dayalı ekonomik model ve savaş politikaları nedeniyle iflasın eşiğine gelmiştir. Türk Lirası'ndaki değer kaybı sürmeye devam edecektir.
Bu durum TL'ye bağımlı hale getirilen Kuzey Kıbrıs'ta ekonomi diye birşey bırakmamıştır. Ne hükümet, ne kurum ve kuruluşlar, ne şirketler ne de çalışanlar bütçe planlaması yapamamaktadırlar. Ülke tam bir yoksulluk ve sefalet içine sürüklenmiş durumdadır ve bu kriz daha da derinleşecektir
Bu duruma çare olarak bir yandan hükümet bir yandan sendikalar hatta bazı siyasi partiler çareler üretmeye, önlem paketleri önermeye çalışmaktadır.
Yapılan önerilerin hiçbiri işe yaramayacaktır. Bu öneriler TL'nin değer kaybındaki süreklilikten dolayı bir kaç hafta gibi kısa süreler içinde anlamlarını yitireceklerdir.
Büyük ölçüde ithalata dayalı bir ekonomiksi olan Kuzey Kıbrıs'ta, tüccar pazarladığı ürünlerin fiyatlarını anında döviz kuruna paralel olarak artırmaktadır. Gayri menkul fiyatları, ev kiraları, araba fiyatları, banka kredileri, Petrol ve elektrik ücretleri, hemen herşey dövize endekslenmiş durumdadır. Dövize endekslenmeyen tek unsur maaş ve ücretlerdir. Bunun yapılabilmesi için devlet bütçesinin de dövize endekslenmesi gereklidir. Kısacası tüm ülkede dövize dayalı bir muhasebe birimine geçmek şarttır. Bunun önündeki engel de Türkiye Cumhuriyetidir.
Bu gerçeğin bilincinde olarak anlamalıyız ki "elimizi taşın altına koyma" önerileri çare değildir. Bu öneri soygunun,sömürünün katmerleştirilmesi demektir.
Asgari ücret belirlenirken "birlik ve beraberlik"ten bahsetmeyenler, nedense kriz karşısında hep bir ağızdan "birlik, beraberlik ve toplumsal seferberlik" çağrısı yapıyorlar! Sefada birlik olmayanlar, cefada da birlik olamazlar!
Kuzey Kıbrıs halkının eli ne zaman taşın altından çıktı ki? Ellerimiz sürekli taşın altındadır. Yıllardır ufak ufak gerçekleştirilen TL değer kayıpları ile zaten alım gücümüz azalmaktadır.Son aylardaki muazzam değer kaybı ile alım gücü yarı yarıya hatta daha fazla azalan halk kitlelerinden daha fazla fedakarlıkta bulunmalarını istemek, gelirlerinden ek kesinti yapılmasını talep etmek insafsızlıktır. Çalışanları ücretsiz ek mesailere zorlamak, angarya iş yaptırmaktır.
Sömürge Yönetimi ve onun seçilmiş atanmış üst düzey memurları ( CTP, TDP, HP, DP koalisyonu, UBP, YDP ve diğerleri) sağlık çalışanları dahil tüm çalışan işçi, memur ve emekçi halka düşmanlıkta sınır tanımıyor!
Lefkoşa Devlet Hastanesinde ek mesaiye gitmeyen doktorların yerine 30 doktor gönderildi.Bu mu toplumsal seferberlik!?
Kamu sağlık alanında yetkili 4 sendika bir açıklama yaparak Sağlık Bakanlığı’nın bu uygulamayı sonlandırması çağrısı yaparak aksi takdirde süresiz greve gideceklerini açıkladı. Sendika temsilcileri Lefkoşa Devlet Hastanesi’ne ek mesai yapmayan doktorlar yerine getirilen doktorların hangi ehliyette olduklarının bilinmediği ifade ederek hastaların sağlıklarıyla oynandığını belirtti.
Çalışanların haklarına saldırı ve halkın sağlığıyla oynamak mı toplumsal seferberlik!
Uzlaşmacı sendikacılar TC 'elçisi' Kanbay'ın talimatlarına uyumlu politikalar geliştiriyorlar.Bunu da "üyenin hakkını korumak" olarak yutturmaya çalışıyorlar!
Kanbay'ın, "Özel sektörün, kamuyu yöneten bürokratların özellikle fazla mesai yapmayız diye naz yapan insanların biraz daha akıllarını başlarına toplayıp bu zor dönemi hep birlikte aşmamıza yardımcı olmalarını bekliyorum" demesiyle sendikalar emekçilerin ek mesai ücretlerinden %15 kesinti yapılmasını kabul etti.Bu mu toplumsal seferberlik?
Krizin yükünü altında ezilen emekçilerin aralık ayına kadar evlerine götürecekleri gelir %15 daha az olacak.Buna bir de aralık ayına kadar TL'de devam edecek olan değer kaybıyla daha da azalacak olan alım güçlerini ekleyin!
Bunun adı neymiş? Toplumsal seferberlik!!! Birlik, beraberlik ve fedakarlık!!!
Peki asgari ücret belirlenirken sayın Kanbay neredeydi? Neden hükümete ve işverenlere "zor zamanda elini taşın altına en çok koyan işçilerimize emekçilerimize yoksulluk maaşını layık görmeyin" demedi?
Aynı gemide olduğumuzu, elimizi taşın altına koymamızı, emekçilerin ek fedakarlıklar yapmasını savunan sendika liderleri halk düşmanı, iflah olmaz işveren yardakçılarıdır.
Kahrolsun, işçilerimizi emekçilerimizi satmaya yönelik böylesi kararların altına imza koyani SENDİKA BÜROKRATLARI!
İhtiyacımız "toplumsal seferberlik" değil, SINIFSAL seferberliktir!
Mücadele, kokuşmuş sermaye düzeni ve sömürge yapıyı restore için değil, onu yıkmak ve yerine emekçilerin hakim olacağı bir Kıbrıs yaratmak için olmalı!
Emekçiler açısından, günün en acil mücadelesi sermayeye karşı değil, burjuva uzlaşmacı sendika liderlerine karşı mücadele olmalıdır. Çünkü, onlar yenilmeden sermayeyi yenmek mümkün değildir.