Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedilmesiyle doğal afetlerin sayısında da artış yaşanıyor. Dünyanın farklı noktalarında aynı anda hem sel hem de kuraklık ile mücadele ediliyor.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yüksel Ardalı, afetlerin çoğu durumda aniden meydana gelerek insanlarda, nesnelerde ve çevrede ciddi rahatsızlıklara neden olan, can ve mal kaybıyla sonuçlanan olaylar şeklinde tanımlanabileceğini söyledi.
"20 milyondan fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı"
Normal yaşam düzeninin bozulmasına yol açarak insanları çaresizliğe sürükleyen afetlerin, ülkelerin sosyoekonomik yapısını da etkilediğini ifade eden Ardalı, şu bilgileri verdi:
"Farklı tipte afetler var. Doğal afetler; deprem, tsunami, kütle hareketleri, heyelan ve volkanik hareketlerdir. Meteorolojik afetler; fırtına, tornado, kum fırtınası, kar fırtınası, aşırı rüzgarlar ve aşırı sıcaklıklardır. Hidrolojik afetler; sel, akarsu selleri, kıyı selleri, buz erimesi, aşırı dalgalardır. Klimatolojik afetler; kuraklık, buzul gölü patlamaları, büyük orman yangınlarıdır. Biyolojik afetler; epidemik viral hastalıklar, bakteri, parazit, mantarlarla veya böcek istilalarıyla olabilir. Bir de kimyasal sızıntı, çökme, patlama, yangın, gaz sızıntısı, zehirlenme, radyasyon gibi endüstriyel kazalar var.
Son 30 yılda iklimle ilgili felaketlerin sayısı 3 katına çıktı. 2006 ila 2016 yıllarında küresel deniz seviyesindeki yükselme neredeyse 20. yüzyıldakinden 2,5 kat daha hızlı olurken yılda 20 milyondan fazla insan iklim değişikliği nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı."
İklim felaketlerinin ulaştığı yıkıcı boyut
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) verilerine göre, iklim değişikliğine uyum sağlamanın, gelişmekte olan ülkelere 2030'a kadar yılda 140 ila 300 milyar dolara mal olabileceğini aktaran Ardalı, 2005-2015 yılları arasında dünya genelinde meydana gelen afetlerde 700 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini, yaklaşık 23 milyon kişinin evsiz kaldığını ve 1,5 milyar kişinin de afetlerden etkilendiğini vurguladı.
Mevcut iklim tahminlerine göre, 2030'a gelindiğinde dünyanın yılda yaklaşık 560 felaketle karşılaşacağına, tahminen 37,6 milyon kişinin iklim değişikliği ve afetlerin etkileri nedeniyle aşırı yoksulluk koşullarında yaşamak zorunda kalacağına değinen Ardalı, iklim değişikliği ve felaketlere ilişkin en kötü senaryo düşünüldüğünde 100,7 milyon kişinin yoksullukla mücadele edeceğinin öngörüldüğünü bildirdi.
İklim değişikliğinin, su döngüsü değişikliklerine ve aşırı hava koşullarına da yansıdığını, son 10 ila 20 yılda hava sıcaklıklarında hızlı artış, deniz seviyelerinde yükseliş, okyanuslarda asitlenme gibi doğa olaylarıyla daha sık karşılaşıldığını dile getiren Ardalı, teknolojik gelişmeler, hızlı nüfus artışı, gelişmişlik düzeyi, çevre kirliliği ve çarpık kentleşmeye bağlı teknolojik afetlerin sayısı ve sıklığında da dünya genelinde artış görüldüğünü anlattı.
Ardalı, 2023 yılının Mart ayında yayınlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda yoğun fırtına, sel ve baskınlar konusunda tahminlerde bulunulduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Gezegen, ısındıkça su döngüsünün yoğunlaşmaya devam edeceği konusunda bizi uyarıyor. Aşırı muson yağışlarının yanı sıra kuraklık, dağ buzullarının fazla erimesi, kar örtüsünün azalması, karların daha erken erimesi gibi doğa olaylarının kayması gibi bir durum söz konusu. Gezegen ısındıkça yüksek enlemler de olmak üzere pek çok bölgede, yıllık ortalama yağışın artması öngörülüyor."
İklim değişikliğine uyum süreci
İklim değişikliğinin iki tür davranış şeklini ortaya koyduğunu anlatan Ardalı, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bir tanesi iklim değişikliğini durdurmak. Bu da sera gazı salımının durdurulması demek. Bütün fabrikaları ve trafiği durduralım, atıkları atmayalım, şu an her şeyi sıfırlayalım yine de dünyanın kendini toparlaması için 10 ila 20 yıllık bir süreç lazım. İkincisi ise uyum programı. Burada yeşil dönüşümden bahsediliyor. Yeşil geçiş ekonomik olarak sürdürülebilir büyümeye, fosil yakıtlara ve doğal kaynakların aşırı tüketimine dayanmayan bir ekonomiye doğrudan geçişi ifade ediyor."
Düşük karbonlu ekonomi ve yeni teknolojiler ile değişen yaşam biçimleri sayesinde enerji tüketimini azaltıp mevcut enerjiden maksimum verim elde etmenin önemine dikkati çeken Ardalı, karbonsuz sıfır emisyonlu enerji teknolojilerinin kullanılması, fosil yakıt tüketiminin minimize edilmesi veya hiç kullanılmaması tavsiyelerinde bulundu.
Karbonsuzlaşmanın, sanayi ve konut başta olmak üzere tüm alanlarda verimli enerjiye erişme yolculuğunda artık bir seçenek değil zorunluluk haline geldiğinin altını çizen Ardalı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Endüstrinin karbondan arındırılması, binalarda enerji verimliliği ve elektrifikasyonun sağlanması, ulaşımda elektrikli sistemlere geçilmesi, doğada karbon yutak kapasitesinin güçlendirilmesi, tarım sektörünün karbondan arındırılması, iyi bir atık ve su yönetimi yapılması gerekiyor. Bugün kullanılan gri altyapı sisteminden acilen vazgeçmememiz gerekiyor çünkü gri altyapı hem geleneksel hem de çok pahalı bir sistem. Bunun yerine yeşil altyapı olan bitkilerle örtülü sistemlerin kurgulanması, yağmur bahçelerinin, yağmurun değerlendirilmesi gibi birtakım yöntemler... Yeşil altyapı ve doğa tabanlı çözümler iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadele etmede ve kentsel dayanıklılığı artırmada önemli araç olacaktır."