Kıbrıslı Rum kadınlara da tecavüz edildiği iddialarını ilk kez “Duvarımız” isimli belgeselde duymuştum. Kıbrıslı Rum kadın anlatıyordu. Niyazi Kızılyürek’in bu belgeselinde Neşe Yaşın’ın röportaj yaptığı bir Rum kadının, loş bir ortamda anlattıkları beynime yıllar önce işledi. Saf ruhumda bu gerçek veya bu iddialar bana çok acımasız gelmişti. O gün “olmamıştır, bize böyle öğretilmedi, savaşın bu yüzünü hiç duymadım” şeklinde ruh haline bürünmüştüm. Aradan yıllar geçince ve sınırın öte yanına gitme şansı yakalayınca Kıbrıslı Rumlarla da diyalog kurma şansım oldu. Onlara Muratağa, Atlılar ve Sandalları anlattığım zaman şaşkınlıkları artıyordu. Kıbrıslı Türklerin kayıpları olduğunu, Kıbrıs Sorunu’nun 1974’te başlamadığını, bizim kadınlarımıza da tecavüzlerin edildiğini anlattığımda birçok Kıbrıslı Rum dostum kendilerinin de kandırıldığını söylemekten çekinmedi. Benim yaşımda olan nesil, yani 1970’li yıllarda doğanlar ve sonrası, savaşı görmedikleri ve bilmedikleri için, çok daha farklı bir eğitimle büyüdü. Şövenist yaklaşımlarda, iki toplumun da acılar çektiğini, kayıplar verdiğini ve en az bizim kadar zor şartları yaşadığını içselleştiremediler. Duvarımız belgeselinin, Kıbrıs’ın güneyinde konuşulanların Kıbrıslı Türklere de aktarılmasında önemli bir iş yaptığını belirtmem gerekiyor. O belgesel, Kıbrıs Türklerinin ve Kıbrıs Rumlarının savaşlarda yaşadığı travmalara ışık tutuyordu. Kıbrıslı Rum Tony Angastiniotis sınırların karşılıklı geçişlere açıldığı 2003 sonrasında Muratağa, Atlılar ve Sandallar köylerini keşfettiği zaman büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Ucuz bir handycam ile bu gördüklerini ve bazı röportajları kayıt altına almıştı. Kıbrıs’ın kuzeyindeki Rum mezalimi ilk kez dile getiriliyordu. Tony bu çekimleri sonrasında güneyden aforoz edildi. KKTC Dışişleri Bakanlığı’nın ve Avrasya TV’nin işbirliğinde Tony “Kan Sesi” isimli belgeselin çok daha kaliteli ve oturmuş versiyonunu çekmeyi başardı. Amaç yine Rumlara Kıbrıs’ın kuzeyinde de acıların yaşandığını anlatabilmekti. Yani bilinmeyeni, duyulmayanı, konuşulmayanı aktarabilmek… Tecavüz böyle bir şey değil elbet. Konuşulmaz, dile getirilmez, anlatılamaz. Anlatılmayacakta. Sevgili Arslan Mengüç’ün henüz çıkmamış son kitabında Kıbrıs Türk kadının neler yaşadığını derinlemesine okuma şansına sahip olacaksınız. Savaş paranoyası içerisinde tecavüzler o kitapta olmayacak belki (varken konuşulmuyor) ama bir savaş gerçeği olarak orada duruyor. Benzer çalışmalar güneyde de var. Dün gün boyunca Doğuş Derya’nın açıklamaları tartışıldı. Destek verenlerde vardı Doğuş’u eleştirenlerde. Rum kadınlara tecavüz edilmediğini savunanlar vardı. Başını deve kuşu gibi kuma sokmayı tercih edenlerde... Hala bu kötü ülke gerçeğini ört bas etmeye çalışanlar da. Maalesef o meclis konuşmaları sonrasında Kıbrıs Türk kadınları gibi Rum kadınlarına da tecavüz edildiği gerçeği, duyan ve tanık olanlar tarafından ifade edilmeye başlandı. Bu konu daha çok konuşulacak. Konuşulmalı da. Keşke Doğuş yalan söylese, keşke onu yalancılıkla suçlayabilsek. Ama bu savaş gerçeğini bu kez, bu şekilde inkar edemeyeceğiz.