ABD Dışişleri Bakanlığı, 2015 İnsan Ticareti Raporu'nu, Pazartesi akşamı açıkladı. Raporda ülkelerin karneleri paylaşıldı ve insan ticaretinin tüm dünyadaki durumu gözler önüne serildi. Her ne kadar adamız insan ticareti bakımında en kötü ülkeler sıralamasında olmasa da, hem Kuzey hem de Güney Kıbrıs’tan ciddi ifadeler ile bahsediliyor. Rapora ilk olarak pazartesi akşamı bakma şansım oldu. Ardından ise ara bölgede, Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden basın mensupları olarak rapor hakkında ABD’nin Lefkoşa Elçiliği’nin verdiği kasa bir brifing aldık. Rapor Kıbrıs’ı, Kıbrıs ve “Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilen bölge” şeklinde iki farklı bölüme ayrılırken, İnsan Ticareti konusunda, geçmiş yıllara oranla karnemizde iyileşmelerin olduğunu söylemek mümkün. Ancak 2014 yılında karnemize giren yine ciddi kırık notların olduğunu belirtmem gerek. Raporu okurken bilmediğim, yazmadığımız ne var? Gözden kaçırdığımız ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yakaladığı noktalar nelerdir? Şeklinde inceleme şansını yakaladım. Açıkçası, normal olmayan, fakat içselleştirdiğimiz, umursamadığımız birçok noktanın, “saptama” şeklinde karşımıza çıkması ve durumun vahametini göstermesi nedeni ile de rapor önemli bir şamar niteliği taşıyordu. Mülteciler için önemli bir geçiş noktası olan, seks işçiliğinin bulunduğu, çalışma hayatında hendikapların yaşandığı bir coğrafyada, ne acıdır ki canımızı yakan konuları da bu raporda görme şanssızlığımız oldu. Adanın kuzeyinde, 11 yaşında seks ticareti mağduru bir kişinin rapor edilmesi, turist vizesi ile gelen kişilerin kontrolsüz şekilde apartman dairelerinde fuhuş yapması, devletin seks işçiliğinden gelir elde etmesi ve ülkenin, özellikle çocukların cinsel istismara açık olması, yine tüm dünyaya, “Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilen bölge” başlığı altında duyuruldu. 4 kademe şeklinde hazırlanan raporda 1, “en iyi durumdaki ülkeler”, 4 ise “en kötü durumdaki ülkeler” şeklinde tanımlandı. Kuzey Kıbrıs 3’ncü grupta yer alırken, Kıbrıs’ın güneyi 2’nci grupta konumlandırıldı. Aslında KKTC’nin tanınmamışlığının etkisi bu raporda ilk kez leyhimize çalıştı. Eğer adanın kuzeyi uluslar arası alanda tanınan bir ülke konumunda olsaydı bu Kıbrıs’ın kuzeyini 4. Kademe’ye yani en riskli ülkeler sınıfına sokacaktı. Ne acıdır ki biz bu raporları çok ciddiye almıyoruz. Yöneticilerimiz özellikle insan ticareti konusunda gerekli hassasiyetleri gösteremiyor. Bu ve benzer raporlar, araştırmalar, bilimsel çalışmalar ülkemizde bulunmuyor. Sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın da yetersizliği, devlet ve hükümet üzerinde güç unsuru oluşturmayışı mağduriyetlerin merkezine oturmamıza olanak sağlıyor. Sanıyorum bu konu üzerine hem medya, hem sivil toplum hem de yönetim kademeleri olarak yoğun şekilde eğilmemiz ve 2016’da hazırlanacak rapora daha temiz bir şekilde girecek, insan haklarına yakışır bir coğrafya haline gelmemizin zamanı geldi de geçti bile.