Fesleğen kavurucu sıcağa denk geldi bu yaz. Bu yüzden somurttu durdu ve sonunda kurudu. Ah şu kahrolası Temmuzlar!.. Eskiden de böyle miydi bu yazlar? Değildi galiba veya ben hatırlamıyorum çok uzaklarda kalan o günleri; o yaz sabahlarını ve ikindilerini. İklim olarak hatırlamıyorum belki ama yaşanmışlıklar hep aklımda. Yaz günleri o zaman da o kadar sıcak mıydı? Hatırlamasam da, Baf Kasabasının Aşağı bahçeler semtindeki evimizi; incir ve dut ağaçlarıyla dolu bahçemizi, hele konu komşu toplanıp “kral mezarları” yakınlarındaki denize olan neşeli yolculuklarımızı ve deniz serüvenlerimizi hep hatırlarım. İnsanın doğup büyüdüğü yerleri sadece hayallerinde yaşaması o kadar acı ki; bunu ancak mecburi terk edişlere maruz kalanlar bilir.
****
Birçok insanın bilinen sebeplerden ötürü buruk geçirdiği bir bayramı daha geride bıraktık ve teselli diye yine eski bayramların hatıralarına sığındık. Değişen ve her gün daha da kötüye giden zamanın o günleri geri getiremeyeceği bilinciyle de belki bazılarımız hüzünlendik.
Bayramlar özel günler, ferahı da burukluğu da uzun sürmez. Asıl üzüntü ve endişe yaratması gereken husus, dünyada yaşanan çirkinlikler ve bunları yaratanların her gün biraz daha çoğalmasıdır ki bu da bizim içinde yaşadığımız adacık da dahil, tüm kara parçalarında insanlığın nereye doğru gittiğidir. Öyle inanılmaz şeyler yaşıyor; insanın insana kötülük yapmaktan adeta haz duyduğuna şahit oluyoruz ki şaşkınlıktan dil ve akıl tutulması yaşıyor; bu konuda kendimizi de sorgulamak gereği duyuyoruz.
*****
Hayat denilen şey bir serüven… Her insan yaşam öyküsünde bu serüveni farklı biçimlerde yaşar ve bu süre içinde birçok insan tanır. Bunların bir kısmını hayatımızda iyi izler bıraktıkları için kalbimizde her zaman barındırır ve hatırlarken de mutluluk duyarız. Hayatımıza giren ama kötülükleriyle iz bırakanları her hatırlayışımızda ise niye onun gerçek yüzünü göremedim diye hayıflanırız.
Zaman akıp giderken ne yazık ki dostlarımız da hayatımızdan yaprak misali savrulup gidiyorlar. Bu yüzden her gün biraz daha eksildiğimizi hissediyor; nerede o eski dostluklar diyoruz. Çevremizde dost bildiğimiz o kadar çok insan var ki, hangileri gerçek, hangileri sahte hatta hangileri düşman artık onun da farkına varamıyoruz. Zaman ve şartlar ne yazık ki her şeyi olduğu gibi dostluk kavramını da değiştirebiliyor; onun gerçek anlamının içini boşaltabiliyor. Oysa dost olmak, dost kalmak ve dostça yaşamak insanın yaşarken edinebileceği en büyük servettir., Yenilikleri paylaşan, öğrendiklerini öğreten, senin göremediklerini, düşünemediklerini çekinmeden söyleyebilendir. O, gölgesinde güven ve huzur içinde oturabileceğin ağaç; yüreğinde kardeş bileceğin, art niyetsiz güvenebileceğindir..Bu unsurlar sadece dostlukta değil, iyi niyetli her ilişkide de olması gerekenlerdir.
Akrabalık ve arkadaşlıklarda olsun, ilişkilerde olsun kayıpların en kötülerinden biridir güven kaybı. O kaybı yaşadığımız biriyle artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Bu yüzdendir ki böyle bir kayıp sevdiği bir insanı kaybetmek gibi etkiler insanı. Bundan daha da kötüsü, güven konusunda mağduriyet yaşamış olanın güvenme duygusunu yitirmesine, kendine samimi olarak yaklaşanlardan şüphe duyup, hayatının etrafına bir duvar örmesine sebebiyet vermesidir. Bu yüzden karşılıklı güven, insanoğlu için ilişkilerin temel unsuru olmalıdır. Yaşadığımız dünyada ve zamanda güven konusunda en ufak bir zedelenme o ilişkiyi sadece yokuşa sürmekle kalmaz yeri geldiğinde de yok eder.
Güven, insanlar arasındaki ilişkilerde en temel duygu ve ihtiyaçtır. Ancak böylesine önemli olan bu duyguyla ilgili hep sorunlar yaşarız. İnsanın güven duygusunu tanıması, daha anne karnındayken başlar ve hayata adım attığı ilk yıllarda anne babanın koruması, şefkati ve sahiplenmesiyle devam eder, ondan sonraki yıllarda da buna hep ihtiyaç duyulur. Toplu halde yaşamanın gereklerinden biri de zaten bu değil midir?. Her insanın birine veya birilerine güven duyması da bir ihtiyaçtır. Kime, kimlere güven duyacağımıza karar vermekse kişilik yapımızla ilgilidir ve genelde kendimize yakın hissettiklerimizle gerçekleşir. Hislerimiz bazen yanıltıcı olabilir ama yanılmayı göze alıp denemek de yaşamın bir parçasıdır.. Bir söz vardır “Bir insana tamamen güvendiğinizde iki sonuçtan birini elde edeceğiniz kesindir: Ya yaşam boyu bir dost, ya hayat boyu bir ders” der..
Yazacak o kadar çok, o kadar değişik ve güncel konu varken nedense insan ilişkilerini irdelemeyi daha uygun buldum bugün. Dünyada iyi ve kötü ne varsa hepsi insanın eseri değil mi zaten?.. Olumlu ve olumsuz gelişen her şeyin mimarı mademki insandır önce onu tanımak gerekmez mi? Kişilik ve karakter yapılarını tanımlamak her ne kadar psikologların konusu ise de ben kendi deneyimlerimle saptadıklarımı paylaşmak istedim ve bu yazımda insan ilişkilerinde güven duygusunun önemine kendi görüşlerim doğrultusunda değindim. Ancak ona ilave edecek daha o kadar çok şey var ki, gelecek yazılarımı da bir süre onlara ayıracağımı düşünüyorum.