Ülkemizin en önemli kanayan yaraları arasında bulunuyor kanser. Her geçen gün yeni bir kanser vakası ile buluşuyoruz. Üstelik çok yakınımızdaki insanların kanser haberleri ile farklı şokları ve acıları yaşıyoruz. Geçtiğimiz gün telefonum çaldı ve çok değerli bir dostumun acilen kana ihtiyacı olduğunu öğrendik. Gerek sosyal medya, gerek telefonla hemen ulaşabileceğimiz kadar çok insana ulaşmaya çalıştık. Telefonun ardından hemen kan vermek üzere hastaneye gittik. Sorunu en azından bu değerli dostumuz için hallettik. Dün yine bu dostumu telefonlar aradım. Son durumun ne olduğunu sordum. O dostum desteğimiz için teşekkürlerini sundu. Sesi yorgun, bitkin ve bir o kadarda duygusaldı. “Bu ülkede güzel şeyler hala oluyor” diyerek hem ülkeye sitem etti ötesinde ülke insanın hala insanlığını kaybetmediğini söyledi. Gün boyunca birçok kişi kan vermek için aramış. Hatta telefonlardan birisi gece yarısına yakın Limasol’dan gelmiş. Zaman zaman Kıbrıs Türk insanının çok kirlendiğini, insani değerlerini yitirdiğini düşünürken, bu gibi sosyal sorumluluk konularına olan ilgi bize umut veriyor. Bugün ülkemizde kan ihtiyacı, sürekli olarak ihtiyaç sahiplerinin hep karşısında. Özellikle en kritik anlarda ihtiyaç sahipleri, sarhoş gibi, can havli ile destek bulmaya çalışıyor. Ölümle yaşam arasında o ince çizgi korkutuyor. Kimin, ne zaman, neye ihtiyaç duyacağı bilinmiyor. *** Medeniyet seviyesi toplumların kurumsallaşması ile doğrudan orantılıdır. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri, işte bu noktada önem kazanıyor. Sivil toplum kurulularının kendi geniş kitleleri ile hayatın her alanında yön verici, destekleyici, kucaklayıcı faaliyetler yürütmesi gerekiyor. Ülkemdeki derneklere baktığım zaman hemen ise her konuda bir derneğimiz var gibi. Daha öncede belirtmiştim tek kişilik derneklerin olduğunu görüyoruz. Üstelik bu derneklerimiz gayet aktif olarak basında yer alıyor. Hafta sonu basın bildirileri, hafta arası bildirileri, her konuda fikirleri var. Ancak iş faaliyete geçtiği zaman, ortada çok az dernek bulunuyor. Acı gerçeğimiz, bu naylon derneklerin birçoğunun başındakilerin seçim yatırımı olarak bu dernekleri kullanması. Dernekle isim duyurmak ve oy pusulasında tiklenmek bizim ülkemizin bir alışkanlığı. Toplumsal sorun, duyarlılık bu şahısların çok umurunda değil. Biz Kıbrıslı Türkler, dünyanın çoğu zaman bizim etrafımızda döndüğünü düşünüyoruz. Başımız dara girmeyince, sosyal sorumluluğun anlamını sorgulamıyoruz. Hal böyle olunca herhangi bir derneğe girmek, herhangi bir dernekte gönüllü olmak aklımıza gelmiyor.