4500 yıl önce insanların yaşadığı bu evlerin içerisindeki eşyalar arasında bizlere en tanıdık gelenler, yataklar.
Eşyalarını depoladıkları kutuların yanında, yaklaşık bir insan boyundaki iki dikdörtgen objeden bahsediyoruz. Bu tarih öncesi yataklar, bu adadaki diğer objeler gibi sert taşlardan yapılmış. Bu ada, ağaç yönünden zengin bir yer değil. Taş, günlük hayatın önemli bir parçası.
Aradan geçen binlerce yıla rağmen, bu yatakların 21. yüzyılda bize çok da yabancı hissettirmeyen detayları var.
İnsanlığın varoluşuna neredeyse her zaman yatak işlevi görecek bir yapı eşlik etmiş. İlk başlarda böceklere karşı dayanıklı yumuşak yapraklardan ve tüylerden oluşan uyuma alanları yapılmış. Ardından bugünkü karyolanın muadili sayılabilecek yataklar ortaya çıkmış.
Skara Brae'dekiler, bulunan en eski yataklar arasında.
Orkney'den 2700 kilometre uzaklıkta, Malta'da ortaya çıkarılan bir kil figür (yukarıdaki görsel), basit bir platform üzerinde yan şekilde yatmış bir kadını gösteriyor. Bu eski yataklar sadece dinlenmeyi ve uyumayı değil, ölümden sonraki yaşamı da sembolize ediyordu.
1922'de Tutankamon'un Krallar Vadisi'ndeki mezarını keşfeden İngiliz arkeolog Howard Carter'ı birçok altın obje karşılamıştı. Bunlardan 6 tanesi yataklardı.
Mezarın inşa edildikten sonra iki kez yağmalandığı ve bazı eşyaların çalındığı biliniyor.
Carter'ın keşfiyle bulunan eşyalar arasındaki yataklar, farklı amaçlara hizmet ediyor. Bunlardan birisine, eski Mısır tanrılarından, inek olarak resmedilen Mehet-weret çizilmiş. Bir diğer yatak ise çağının çok ötesinde, katlanan bir yatak olarak türünün ilk örneği.
Antik Mısır'da yatak ve baş dayanakları
Antik Mısır'da zenginlerin yataklarına benzer şekilde Tutankamon'un da ahşap yatak çerçevesi ve liflerden örülü bir yatak zemini vardı.
O dönemin bir özelliği de, yastık yerine sert baş dayanağı kullanmalarıydı. Bu sistem, sıcak iklimlerde genelde havanın dolaşımını kolaylaştırmak için kullanılıyordu. Belki diğer bir işlevi de, antik Mısırlıların oldukça önem verdiği saç modellerinin yatarken de korunmasıydı.
Bitlerden korunmak için de yastık yerine kafa dayanağı kullanılması, akla yatkın geliyor.
Antik Roma
Antik Roma ve birçok başka toplumda, insanların yatma şekli sosyal statülerine bağlı olarak değişiyordu.
Köleler ya kuru otlardan ve hayvan derilerinden oluşan bir yatağa, ya da çıplak zemine kıvrılıyordu. Ancak zenginler rahatına düşkündü.
2021'de arkeologlar Pompeii kentinin yakınlarındaki Civita Giuliana'da antik bir yerleşimi keşfettiklerinde, 2000 yıl öncesine ait bir yatak odasının neredeyse hiç zarar görmeden bugüne geldiğini ortaya çıkardı.
Ahşap saklama alanlarının ve başka objelerin yanı sıra, yatak odasında üç yatak vardı. Yatağın altında saklama kavanozları ve bir fareden geriye kalanlar bulundu.
79 yılında burası da antik Roma şehri Pompeii gibi Vezüv Yanardağı'nın volkanik küllerine gömüldü ve her şey dondurulmuş gibi bugüne ulaşabildi.
Öte yandan varlıklı kişilerin birden çok yatağı vardı. Antik Romalılar bunları farklı amaçlar için sınıflandırıyordu.
Çalışmak için, yeni evliler için, birlikte uzanıp yemek yemek için, uyumak için, farklı yataklar kullanıyorlardı. Bunların çoğu metal bir platformun üzerine ince bir yatak serilerek kullanılıyordu.
Erken dönem modern Avrupa
16. yüzyılda artık Avrupalıların seçebileceği birçok yatak çeşidi vardı.
İple tutturulan yatakların düzenli olarak sıkılaştırılması gerekiyordu. Kutu şeklinde kapalı yataklar da bir diğer seçenekti.
Ancak dönemin yataklarının olmazsa olmazı, yatak kumaşı kullanılmasıydı. Dayanıklı kumaşların doldurulmasıyla yapılan yataklar yaygınlaştı.
Doldurulan döşekler sık sık havalandırılsa bile böceklerin yuva yapması için ideal bir ortama sahipti. O dönem birçok kişinin aynı yatağı paylaştığını da hesaba katarsak, yataktan bulaşan parazitlerin ve hastalıkların neden yaygın olduğunu anlayabiliriz.
Victoria dönemi İngilteresi
19. yüzyılda İngiltere'de eşitsizlikler doruk noktasına ulaşmıştı. İşçi sınıfından gelenler yeni sanayileşen ekonomide hayatını kazanmak için zorlu bir mücadele veriyordu.
Nüfusun hızla artmasıyla evsizlik bir salgın gibi yayılmaya başladı. Londra'da yardım kuruluşları alışılmışın dışında çözümler bulmak zorundaydı.
Tabut şeklinde kutular, düşük bir ücret karşılığında uyumak için kiralanmaya başlandı.
Bir diğer "ilginç" çözüm ise uzun bir ipe çok sayıda kişinin asılarak geceyi geçirmesiydi. Alkol aldıkan sonraki günü tarif etmek için kullanılan "hangover" kelimesinin buradan geldiği de iddia edilir.
George Orwell 1933 tarihli “Paris’te ve Londra’da Beş Parasız” kitabında, hangover şeklinde uyuyan kişilerin bunun karşılığında 2 pens ücret ödediklerini anlatıyordu.
Zenginler için ise yatak alanında yeni gelişmeler yaşandı. 20. yüzyılda artık yaylı yatakların ortaya çıkmasıyla yeni bir dönem başladı. Şimdilerde ise su yatağı, ısıtmalı yatak, köpük, futon ve daha birçok çeşitle yatak devasa bir piyasaya sahip.